İnsan Hakları İhlalleri ve Sansür panelinin konuşmacılarından Oral, "ihlallerin nedeninin somut maddi çıkarların paylaşılması sorunu" olduğunu, paylaşılamayanın da yaşam hakkı olduğunu söyledi ve ekledi:
"Bu işin üstü örtülüyor. Mevcut paylaşımın sürmesi için, ihlaller de sürmek zorunda" dedi.
NISI MASA uluslararası gençlik sinema ağının ve Ankara merkezli VideA Derneği'nin düzenlediği İnsan Hakları ve Görsel Kültür buluşması, 11-17 Kasım tarihleri arasında Ankara'da gerçekleşti.
Avrupa Gençlik Buluşması altbaşlığını taşıyan organizasyonda, medya ve insan hakları üzerine panellerin yanı sıra, Türkiye dışından gelen genç sinemacıların da katıldığı atölye çalışmaları ve belgesel/kısa film gösterimleri yer aldı.
Adaklı: Sermaye yoğunlaşması değil, tekelleşme
Alman Kültür Merkezi'ndeki panellerin ilki Medya ve Tekelleşme'ydi. Panelin konuşmacıları, Ankara Üniversitesi (AÜ) İletişim Fakültesi'nden Beybin Kejanlıoğlu ve Gülseren Adaklı'ydı.
Kejanlıoğlu, medyanın ekonomi-politiğinin "toplumsal yaşamda var kalmanın analizi" anlamına geldiğini vurguladı ve liberal analizin egemen bireyi, tüketiciyi nasıl kutsadığına, serbest pazarı savunarak mübadeleye odaklandığına işaret etti.
Eleştirel yaklaşımınsa politik bir bağlam kurduğunu, mülkiyetin ve üretimin örgütlenmesine odaklandığını anlatan Kejanlıoğlu, bu yaklaşımın, adalet, eşitlik, kamu yararı sorularını gündeme getirdiğini anlattı.
Bu bağlamda medyanın sınıf ilişkilerinin yeniden üretiminin aracı olduğuna dikkat çeken Kejanlıoğlu, temel sorunun "enformasyon pazara bırakılabilir mi" olduğunu söyledi ve "derdin" çeşitlilik, gerçekten tercih, farklı söylem geliştirme ve ifade olanakları" alanlarında oluştuğunu anlattı.
Adaklı'ysa, küresel medya şirketlerinin ve Türkiye'deki şirketlerin medya sahipliği analizini yaptıktan sonra, tekelleşme yerine "sermaye yoğunlaşması" demenin tekelleşme olgusunun üzerini örten bir dil oyunu olduğuna dikkat çekti.
Adaklı, medyada tekelleşmenin tehdit ettiği alanlarıysa, şöyle özetledi:
* Evrensel erişim
* Kaliteli içerik
* Toplumun çeşitli kesimlerinin adil temsili
* Eleştirel/muhalif fikir ve eylemin temsili
* Tekellerde çalışanların iş güvencesi ve istihdamı
* Toplumsal sorumluluk idealleri ve medya ahlakı
* Özgürlük ve eşitlik idealleri
Otosansür: Sessizliğin içine doğmuş olmak
İnsan Hakları İhlalleri ve Sansür panelinin konuşmacılarıysa, karikatürist-yazar Behiç Ak, karikatürist Tan Oral, belgesel yönetmeni ve Bilgi Üniversitesi öğretim elemanı Berke Baş ve ODTÜ öğretim elemanı, belgesel yönetmeni Thomas Balkenhol'du.
Ak, Türkiye'de sinemada sansürün tarihinden söz ederken, 1993'te Kültür Bakanlığı için yaptığı Sansür filmini de anlattı. Türkiye'de sinemaya uygulanan sansürle kitaba uygulanan sansürün faklı olduğunu söyleyen Ak, sansür yönetmeliğinin ancak 1986 yılında kalktığını, ancak bunun yerine filmlerin idari kararla yasaklanabildiğini anlattı. Bu durum örnek olarak da Su da Yanar filmini verdi.
Ak'ın verdiği bir başka örnek de, sansürlenen ve yakılan Halit Refiğ filmi Yorgun Savaşçı'yla ilgiliydi. Ak, filmin daha sonra yeni bir çevriminin yapıldığı ve gösterildiği sırada, Refiğ'in filminin yakılması kararını veren General İhsan Meriç'in "Bizim yaktığımız daha güzeldi" dediğini anlattı.
Tan Oral'sa, 70'lerde TRT yarışmasında ödül alan canlandırma filmi "Sansür"le ilgili daha sonra yine TRT ekibinin kendisiyle yaptığı röportajın sansürlenişini anlattı.Oral, filmden uyarladığı çocuk kitabının da sansürlendiğini söyledi.
Yönetmen Berke Baş da, belgesel sürecindeki otosansüre değindi. "Belgesel karanlık bir şeyin unutulmamasını nasıl sağlayabilir" sorusuna dikkat çeken Baş, belgeselcilerin önündeki önemli sorunlardan birinin "tabuların nasıl işleneceği" olduğunu söyledi.
Baş, "Tasarlanmış bir ulus devlet ideolojisi içerisinde yaşıyoruz" dedi ve Türkiye'de, ordu, Kürt, Ermeni sorunları, cinsiyet ve erkekliğin hâlâ tabuları oluşturduğunu söyledi.
Başka ülkelerdeki belgeselcilerin de farklı tabularla uğraştığını anlatan Baş, Cezayir'de ataların Türk, Yahudi veya Berber olmasının, Fas'ta monarşinin, İran'da hükümetin tabu oluşundan söz etti.
Baş'ın değindiği bir başka konu da, sözlü tarihin yumuşaması ve toplumsal amneziydi.
Oto-sansürün belgesele konu olan kişiler için de söz konusu olduğunu söyleyen Baş, söylememe, anlatmama, aktarmama eylemlerinin toplu bir sessizlik yarattığına, "sessizliğin içine doğmuş olmak" durumuna işaret etti.
Baş, sözlü tarihle ilgili bir olguya da dikkat çekti ve çocukluğunun geçtiği Ordu üzerine çalışırken, anne babasının kuşağının anlattığı Ordu'yla, kendi kuşağının anlattığı Ordu'nun çok farklı olduğunu fark ettiğini söyledi. Bunu bilginin kuşaktan kuşağa aktarılmayışının bir göstergesi olarak yorumladı.
Thomas Balkenhol ise, bugün otosansür sürecinde, piyasa koşullarının ve paranın işlevine dikkat çekti. Reyting kaygılı estetik baskıların, davaların ve parayla cezalandırma mekanizmalarının sansürü oluşturduğunu anlattı.
Köker: Alternatif medya politik varoluş gerektirir
Alternatif Medya panelinin konuşmacılarıysa, AÜ İletişim Fakültesi'nden Eser Köker, Bilgi Üniversitesi'nden belgeselci Petra Holzer, bianet İnsan Hakları Editörü Tolga Korkut, gazeteci İrfan Aktan, VideA'dan Özhan Önder ve aktivist videocu Gürşat Özdamar'dı.
Köker, feminist alternatif yayıncılıktan yola çıkarak, alternatif yayıncılığın her şeyden önce politik bir varoluş taşıması gerektiğini söyledi.
Feminist alternatif yayıncılık deneyiminin kimi dayanaklarını açıklayan Köker, "medya sahipliğinden/tecimselikten kaçınmanın" esas oluşuna değindi.
Köker, alternatif medyanın tecimsel yayıncılıktaki amatör/profesyonel, uzman/acemi, okur/yazar ayrımını taşıyan ilişkiyi ortadan kaldırmayı da amaçladığını söyledi.
Korkut'sa alternatif haberciliğin kaynaklarına ve uygulama olasılıklarına değindi; hak haberciliğinden söz etti. "Sesi duyulmayanın sesini duyurma"nın önemini anlatan Korkut, uluslararası hukukta haklarla ilgili mevzuatın, sivil toplum örgütlerinin, bilgi edinme hakkının, yerel medyanın gazeteci için değerli kaynaklar olduğunu anlattı.
Alternatif medyanın dili değiştirmek ve klişelerden kurtulmakla da uğraşması gerektiğini söyleyen Korkut, İnternet'in alternatif medyaya uygun olanaklar sunduğunu anlattı.
Holzer'se, alternatif medya girişimleriyle ilgili ortak platforma olan ihtiyacı vurguladı; uluslararası hukukun devletlere getirdiği kamu yararı gözeten yayıncılığı destekleme yükümlülüğünden söz etti. Bu yükümlülüğün alternatif medya girişimleri için bir olanak olduğunu söyledi.
Holzer, Bilgi Üniversitesi'nin hazırladığı kadına yönelik şiddete ilişkin sosyal reklamlardan örnekler gösterdi ve sosyal reklamların hem yaygın medyada hem de alternatif medyada daha çok görünür kılınması için çalışılması gerektiğini söyledi. (TK)
* "Artistik, politik, medyatik kolektif" VideA'yla ilgili ayrıntılı bilgi için tıklayın.