Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kocaeli milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyesi Ömer Faruk Gergerlioğlu, ÖFG TV'de konuk ettiği Ankara Tabip Odası Başkanı Ali Karakoç ile pandeminin seyrini, aşı çalışmalarını, Sağlık Bakanlığı'nın çalışmalarının yeterli olup olmadığını, Tabip Odaları'nın bu duruma neler dediğini ve sağlık çalışanlarının halini konuştu.
Artıştan nasibini en çok alan Ankara
Gergerlioğlu, "Türkiye’de 11 Mart günü sanırım ilk vaka açıklanmıştı, ardından hızla vaka sayılarında artış olmuştu. Biz bu sırada vakaların şeffaf bir şekilde kamuoyuna yansıtılmadığını da söylemiştik, Tabipler Birliği’nin önemli itirazları olmuştu, önerileri olmuştu. Sağlık Bakanlığı ile görüşme istekleri olmuştu ama Sağlık Bakanlığı kendi çalıp, kendi oynamıştı ve pandemi ile baş edebileceğini iddia etmişti. Pandemi haziran aylarında biraz azalır gibi oldu ama son günlerde yine artışa geçti, yurt çapında artışa geçti bazı illerde bu artış daha fazla, ilk 5 şehir şu anda Ankara, İstanbul, Konya, Kayseri ve Diyarbakır olarak geçiyor ve bu artıştan nasibini en çok alan il ülkenin başkenti Ankara. Ankara İstanbul’dan daha az bir nüfusa sahip olmasına rağmen ilk sıraya oturdu. Bu son derece endişe verici bir husus" dedi ve Karakoç'a "Vakalar Eylül, Ekim aylarında daha da artacak mı? İlk baştan itibaren nasıl seyretti? Bugüne nasıl geldi? Bugünlerin durumu nedir? Hem Türkiye genelinde hem de Ankara’da özellikle bütün bunları kısaca özetleyebilir misiniz?" diye sordu.
Karakoç pandeminin seyriyle ilgili şunları söyledi:
"Covid-19 salgını Çin’de Aralık ayında çıktıktan sonra sanki hiç bize gelmeyecekmiş gibi davranıldı, oysa ki çok kısa sürede, İtalya’ya İran’a ve İran’dan sonra bizim ülkemizde resmi daha doğrusu ilk vaka yayınlandı. O günden bugüne 6 ay geçti. Nisan ve Mayıs ortalarında, Nisan’ın ortalarından Mayıs’ın ortalarına bir pik yapmıştı, Mayıs’ın ortalarından sonra vaka sayısında azalış vardı, Sağlık Bakanlığı hemen bu azalışlar ile birlikte çok hızlı bir şekilde bütün tedbirleri, bütün önlemleri hızlıca ortadan kaldırarak yeniden Sağlık Bakanlığı’nın ısrarla normalleşme dediği, bizim ise normalleşmenin bu dönemde mümkün olamayacağı dediğimiz sürece çok hızlı başladık.
"Verilerin şeffaf olduğunu düşünmüyoruz"
"Ülkede küçük alışveriş merkezleri, bakkallar dükkanlar, berberler kapalıyken 11 Mart'tan itibaren büyük alışveriş merkezleri açıldı, parklara bahçelere gitmek yasakken, 65 yaş üstü yurttaşlarımızın parklara, bahçelere çıkması yasakken büyük alışveriş merkezleri açıldı. O zamandan itibaren meslek örgütü olarak, Tabip Odaları, sağlık alanındaki sendikalar, uzmanlık dernekleri, Sağlık Bakanlığı’na çağrılarda bulunmuştu. Bu sağlık sürecinin bilimsel verilere göre takip edilmesi gerekiyor, yani yeniden Amerika’yı keşfetmemize gerek yok!
"Sağlık Bakanlığı yalnız başına süreci yürüttü, aslında ilk başta bir Bilim Kurulu vardı ve biz Tabip Odası olarak bu bilim kurulunun kurulmasına çok sevinmiş ve gerçekten o dönemde çok olumlu bir gelişme olduğunu kabul etmiştik. Ama sonraki süreçte gördük ki Bilim Kurulu değil bir danışma kurulu, bu danışma kurulunun önerileri ne kadar dikkate alınıyor ne kadar dikkate alınmıyor. Ne bu danışma kurulu bir açıklama yaptı bu konuda ne de Sağlık Bakanlığı topluma bir bilgi verdi. Verilerle ilgili de hiç şeffaf olduğunu düşünmüyoruz, ilk günden beri bunu söylüyoruz."
Başvurularımıza cevap verilmedi
Kodlamaların çok daha farklı yapıldığını söyleyen Karakoç, şöyle devam etti:
"Eğer siz Covid-19 benzeri şikayetleriniz var ve radyolojik olarak tomografi çektirdiğinizde akciğerlerinizde varsa ve hastaneye yatırıp Covid-19’a yönelik tedavi alıyorsanız, aldığınız halde daha doğrusu PCR dediğimiz sürüntü denilen test negatif ise aslında siz gerçekten bir Covid hastasısınız ama testiniz negatif geldiği için Sağlık Bakanlığı sizi Covid-19 hastası olarak kabul etmiyor. O tabloda buna yer vermiyor ya da tedavi aldığı halde hayatını Covid-19 nedeniyle tedavi aldığı halde hayatını kaybeden yurttaşlar ne yazık ki bu tabloda hayatını kaybeden yurttaş olarak kabul edilmiyor.
"Böyle bir süreç yaşandı, Haziran ayında çok hızlı açılmaya başlandı o dönemde çok erken açılıyorsunuz demiştim, madem açılıyorsanız sağlık kuruluşlarını özellikle alınması gereken tedbirler ile önerimize hem Sağlık Bakanlığı hem Ankara İl Sağlık Müdürlüğü, hem Ankara Pandemi Kurulu'na iletmiştik. Oralarda görülmemezlikten gelindi. "
22 ölümün 17'si Ankara'daydı
"Temmuz ayının ortasından itibaren Ankara gerçekten hızlıca, ciddi anlamda pik yapmaya başladı" diyen Karakoç, Ankara'da şu anda günlük pozitif vakanın 2 bin civarında olduğunu söyledi ve şöyle devam etti:
"Türkiye Geneli 22 ölü açıklandığı gün sadece Ankara’da 17 ölüm vardı. Ankara günde ortalama bugün itibariyle bu hafta itibariyle yerelden sağlık kuruluşunda çalışan üyelerimizden, hekimlerden çalışan arkadaşlarımızdan aldığımız bilgiler Ankara’da şu anda günlük pozitif vaka 2 bin civarında. Pandemi hastanelerindeki bütün yataklı tedavi kurumları, yani pandemi hastanesi olarak hizmet veren hastanelerde servisler dolu, yoğun bakımlar dolu. Bunu sadece biz açıklamıyoruz. Biliyorsunuz, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin Başhekimi de aynı şekilde açıklama yaptı. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin yoğun bakımı da, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı da günde 17 ölümün Ankara’da yaşandığını bir günde, o tabloda 22 ölü vakasının bildirildiğini açıkladı. İşte değişik illerde Konya’da, Erzurum’dan belediye başkanları hem Valilerin açıklaması aslında Sağlık Bakanlığı’nın bu verileri sağlıklı açıklamadığını herkes biliyor, yurttaşlar biliyor, biz de biliyoruz. Bütün bunlara rağmen gerçekten hızlı bir açılma yapıldı.
Covid-19 bitti algısı yaratıldı
"Yurttaşlarda şöyle bir algı yaratıldı. Covid-19 bitti. Zaten çok da biz etkilenmedik şeklinde bir algı yaratıldı. Hepiniz biliyorsunuz İstanbul’da Ayasofya açılısında bir araya gelindi, mitingler yapılıyor, toplantılar yapılıyor ama bunların hiçbirine Sağlık Bakanlığı veya Sağlık Bakanlığı yetkilileri ses çıkarmıyor ya da siyasiler ses çıkarmıyor. Siz bunu yaptığınız dönemde vatandaşların kişisel tedbirler almasını beklemeyemezsiniz! İnandırıcılığınız olmaz. Düğün yapmayın diyorsunuz, nişan yapmayın diyorsunuz, işte bir araya gelmeyin, toplu yemekler düzenlemeyin diyorsunuz ama diğer taraftan bütün üretim alanları, fabrikalar açıldı. Fabrikalardaki emekçiler, işçiler yan yana çalışıyor. Toplu taşımada İstanbul’daki görüntüleri hepimiz biliyoruz. Otobüslerde ayakta, itmeler vs. Ne koşullarda yurttaşların yolculuk yaptığı, işine gitmeye çalıştığı, bu koşullarda eğer uygun şekilde tedbir almazsanız, bu şekilde bu görüntüler topluma yansıdığı zaman gerçekten de sizin inandırıcılığınız kalmaz.
"Ne yazık ki biz de bundan şikayetçiyiz ama bu yaratılan algıdan ötürü yurttaşlar bilimsel sorunlarda daha rahatlıkla ödün verebiliyor. Ama diğer taraftan da çalışmak zorunda insanlar, işe gitmek zorunda çünkü üretim alanlarını açıyorsunuz, evde kal dediğiniz zaman evine aş götürecek, çalışması gerekiyor, çocuğunu beslemesi gerekiyor, geçinmesi gerekiyor. Oysa ki yine biz meslek örgütleri olarak bunu söylemiştik. Zorunlu olmayan bütün üretim ve hizmetler durdurulsun, kamu bütçesinden tüm yurttaşlara yaşayacak ve yaşamı sürdürecek kadar bir temel vatandaşlık ücreti verilip, yoksulluk sınırı 7 bin 900 TL olduğu bir ülkede insanca yaşamanın koşullarını sağlarsanız yurttaş işe de gitmez, o zaman çalışmaz da, fiziksel mesafeyi de korur, maskesini de takar, bunları söyledik. Her seferinde dile getiriyoruz, ne yazık ki söylediklerimiz çok ciddiye alınmıyor."
Sağlık çalışanlarının durumu
Karakoç, sağlık çalışanlarının durumunu ise şöyel değerlendirdi:
"Türkiye’deki sağlık çalışanları pandemi öncesinde de gerçekten emekçi olarak çalışıyorlardı. Her seferinde bunu söylüyorum, OECD ülkeleri içinde 100 bin kişiye düşen ortalama hekim sayısı, hemşire sayısı, memur sayısı, laborant sayısı en düşük olan ülke biziz ama bugün OECD ülkelerinde en çok yurttaşın bir yerde en çok sağlık kuruluşuna başvurduğu ülke de biziz ve sağlık çalışanları arasında ücretleri en düşük ülke de biziz. Biz pandemi öncesinde dile getirdik, sağlık çalışanlarının durumunu hem ekonomik hem iş yükü açısından iyi bir noktada değildik, sürekli çağrılar yapıyorduk ama pandemi ile birlikte pandemi öncesinde de söylüyorduk güvenli bir çalışma ortamı, iş yerlerimizde şiddet görmek istemiyoruz ya da Covid-19 dan ötürü ölmek istemiyoruz ya da hastalanmak istemiyoruz ama mesleki faaliyetimiz gereği Covid-19 da ön saflarda mücadele ediyoruz, toplum sağlığını korumak için.
"Biz Ankara Tabip Odası olarak temmuz ayının ortasında meslektaşlarımız arasında yaptığımız da Ankara’da sağlık çalışanlarının 3’de 2’sinin PCR testi yapılmamış! İş yükü giderek artıyor. Az önce söylediğim gibi oysa okullarını bitiren bir sürü hemşire arkadaşlarımız, sağlık memuru arkadaşımız, laborant arkadaşımız atama bekliyor. Bunların ataması yapılmıyor, dolayısıyla şu acil durumda, olağanüstü durumda sağlık çalışanlarının iş yükü çok arttı. Dolayısıyla sağlık çalışanları bir tükenmişlik yaşıyor. Yine bir ankette sormuştuk; meslektaşlarımızın 3’te 1 ‘i 'Tükendik, tükenme noktasına geldik', 3’te 1‘i ise 'Uykusuzluk, anksiyete, kaygı bozuklukları duyuyoruz' dedi.
Acil tabimiz güvenceli çalışma ortamı
"Bir salgının 6. ayındayız, az önce söylediğimiz gibi dönemsel olarak mevsimsel görüp yine yer yer olacak, mevsimsel şikayetler de Covid-19 ile aynı benzerliği gösteriyor dolayısıyla sağlık kuruluşlarına çok daha fazla başvuru artacak. Bu tükenmiş yıpranmış, anksiyete bozukluğu olan sağlık çalışanları daha da büyük sıkıntılar çekecekler. Buna yönelik çağrılarımızı iktidar ya da sağlık politikacıları kulaklarını tıkamışlar, bizi duymamazlıktan geliyorlar. Alkışlar gerçekten yüreğimizi, gönlümüzü okşamıştı ama onlar bir anlık şeyler. Biz güvenli çalışma ortamı istiyoruz, güvenceli bir gelecek istiyoruz, güvenceli bir ücret istiyoruz ama bunların hepsinin başında bizim acil o günden beri acil talebimiz güvenceli bir çalışma ortamı yani kişisel koruyucu ekipmanlarımız."
Karakoç, Ankara'daki durumu ise şöyle anlattı:
"Ankara bir bürokrasi şehri, kamu kuruluşlarının olduğu, bir arada yoğun çalışmalarının olduğu kalabalık alanların olduğu bir şehir. Dolayısıyla poliklinikte, serviste yatan hastalarımızın önemli bir kısmı gerçekte kamu kuruluşunda çalışan, kamu görevlilerinden oluştuğunu biliyoruz. Diğer tarafta Ankara’daki OSTİM’de belli başlı üretim alanlarının, fabrikalarının çalışanlarının çok ciddi emekçi ve işçi olduğu, hatta aldığımız bilgilere göre enfekte olan yani testlerini özel sağlık kuruluşlarında yaptıran sonuçları pozitif gelen kişilerden bu bilgiler gizleniyor, işçi çalışmaya devam ediyor.
"790'nın üzerinde sağlık çalışanı enfekte"
"Dolayısıyla bu bulaşan Ankara’da toplu taşıma vs. servis araçlarının çok olduğu bir şehir. Herkes ulaşıma servisler ile gidiyor, elbette bu söylenenlerin hepsi diğer illerde de var. Çok fazla hastamız var, enfekte olan, çalışanımız var, kuruluşlarda bir filyasyon çalışması, bir karantina, bir izolasyon uygulanmamakta, ciddi alınmamakta, bu da enfeksiyon riskini arttırıyor, sayıyı arttıyor.
"Ankara’da 790’ın üzerinde sağlık çalışanı enfekte oldu, Türkiye genelinde ise 79 tane sağlık çalışanı, güvenlik görevlisinden tutun hekimine kadar, il sağlık eczacısına kadar, diş hekimine kadar sağlık emekçisi ve yakını kaybedildi ne yazık ki bu soruya en iyi cevabı Sağlık Bakanlığı vermeli, önünde veriler var mutlaka bunu açıklayıp ona göre tedbirler geliştirmesi gerekiyor.
"Bu salgınlar ile baş etmenin yöntemi baştan beri söylediğimiz gibi, salgın bilimi yani işte son 6 ayda yeni bir şey keşfedilmedi, yeni bir gelişme yok bunu da biliyoruz, yılların yüzyılların salgınlarla mücadelesinde ancak salgınlar yatakta tedavi de karşılandığı zaman hiçbir ülkenin sağlık alt yapısının buna yetmeyeceğini biliyoruz onun için salgının başında, kaynağında yakalayacaksınız, o kaynağı toplumdan izole edeceksiniz, temaslı varsa onu karantinaya alacaksınız, yani bulaştırmayacaksınız.
Salgın bilimine uymalıyız
"Tabi ki hem dünya hem ülkemizde artan aşı karşıtlığı biliyorsunuz, aşı karşıtlığı çok önemlidir, her gün giderek artıyor, bugün bütün dünya ülkemiz dahil olmak üzere herkes Covid-19 için dört gözle aşıyı bekliyor. Toplumun koruyucu sağlık hizmetlerinin çok önemli bir yeri olan aşılamanın önemi tekrar geldi. Aslında bu pandeminin tek topluma ve dünyaya kazandırdığı belki tek şey bu. Aşılamanın önemi. İnsanlar farketti, salgın bilimine uymazsak bununla baş etmemiz mümkün değil.
"Salgını es geçmeyeceğiz ve söylediklerimizi uygulamaya koyacağız. Önümüzdeki grip salgını için, mevsimsel grip salgını için önlem almamız gerekiyor, her yurttaşın mutlaka aşılanması gerekiyor, bu grip aşısı için biliyorsunuz sadece riskli gruplara ücretsiz olarak aşı yapılıyor ama biz diyoruz ki; olağanüstü bir dönemden geçiyoruz, tüm yurttaşlara 6 ay üzerindeki tüm yurttaşlara grip aşısını ücretsiz olarak, yani ücretsizlikten kastım şu; her şeyi karşılanacak. Aşılama programını bir an önce önümüze koymamız gerekiyor."
(SO)