dilbilim üzerine çalışmalarıyla tanınan Noam Chomsky'nin; İrlanda'da yayınlanan Red and Black Revolution'a Mayıs 1995'te verdiği özel bir röportaj onun anarşizm, Marksizm ve sosyalizmin gerçekleşme olasılıklarına ilişkin
görüşlerini ortaya koyuyor. 1995'te Kevin Doyle'un yaptığı söyleşide
RBR: Noam, bir süredir anarşist düşüncenin destekçilerinden
birisiniz. Birçok kişi 1970'te Daniel Guerin'in Anarchism'ine yazdığınız
girişi hatırlayacaktır, ancak en son, Manufacturing Consent filminde
anarşist düşünceyi ve anarşizmdeki potansiyeli anlatma şansını tekrar
yakaladınız. Sizi anarşizme çeken nedir?
CHOMSKY: Anarşizme henüz genç bir delikanlıyken sempati duydum, dünyaya
sevimli dar bir pencereden bakmaya başladım ve o zamanlardan beri ilk
görüşümü değiştirecek fazlaca sebep göremedim. Bence anlamlı olan tek şey
yaşamın her alanında iktidar, hiyerarşi ve tahakküm yapılarını araştırmak,
tanımlamak ve onlara meydan okumaktır; eğer onları meşru gösterecek bir şey
yoksa geçersizdirler ve özgürlük alanlarını genişletmek için söküp
atılmalıdırlar. Bu çaba, politik güç, mülkiyet ve yönetim, kadın-erkek ve
anababa-çocuk ilişkileri, (bence, çevreci hareketin temel ahlak koşulu olan)
gelecek nesillerin kaderleri üzerindeki kontrolümüzü ve daha birçok şeyi
içerir. Kuşkusuz bu, büyük baskı ve kontrol kurumlarına bir meydan okuma
anlamına gelir: Devlete, ulusal ve uluslararası ekonominin çoğunu kontrol
eden sayısız kişisel tiranlıklara ve daha birçoğuna... Ancak yalnızca bunlara
değil. Anarşizmin temeli olduğunu düşündüğüm şey her zaman şu olmuştur:
İktidarın gerekçe belirtme sorumluluğuna olan inanç ve böyle bir sorumluluk yerine getirilmediğinde yaşamdan sökülüp atılması. Bazen bu sorumluluğa rastlanabilir. Torunlarımla yürürken işlek bir caddeye fırlamaya kalkarlarsa onları durdurmak için sadece iktidar değil fiziksel güç de kullanırım. Fiziksel güce tepki gösterilebilir ancak, sanırım bu tepkiye karşı da hazırlıklı olurum. Buna benzer daha pek çok başka durum da vardır; yaşam
karışık bir olay, insanlar ve toplumla ilgili çok az şey anlıyoruz ve
genellemelere başvurmak çoğu zaman yarardan çok zarar getirir. Ancak
anarşizm geçerli bir bakış açısı ve bana kalırsa, bize oldukça uzun bir süre
yol gösterebilir.
RBR: Anarşizme yönelik desteğinizin nasıl algılandığını düşünüyorsunuz? Özellikle politikayla ilk defa ilgilenmeye başlayan ve sizin düşüncelerinize benzer sonuçlara varan insanlar sizin anarşizmi desteklediğinizi duyunca şaşırıyorlar mı?
CHOMSKY: Bildiğiniz gibi genel entellektüel kültür, 'anarşizm'i kaos, şiddet,
bombalar, karışıklık vb. ile özdeşleştirir.Bu yüzden insanlar anarşizm
hakkında olumlu şeyler söyleyince ve kendimi onun içindeki önde gelen
geleneklerden birisiyle tanımlayınca çoğunlukla şaşırıyorlar. Ancak düşüncem o ki, bazı soru işaretleri giderildiğinde temel düşünceler halkın geneli tarafından makul görülebiliyor. Kuşkusuz, özel sorunlara geldiğimizde -
diyelim ki, aile kurumunun doğası veya daha özgür bir toplumda ekonominin
nasıl çalışılacağı vb. - sorular ve tartışmalar ortaya çıkıyor. Ancak
beklenen de budur. Fizik de aslında suyun musluktan lavabonuza nasıl
aktığını açıklayamaz. İnsanın doğasına ilişkin daha karmaşık sorulara
gelindiğinde, kavrayışımız çok zayıflar ve ufkumuzu genişletmemize yardımcı
olacak uzlaşmazlıklara, deneyimlere ve hem düşünsel hem de gündelik
yaşamdaki keşif olanaklarına daha çok yer bulunur.
RBR: Anarşizm birçok insan için birçok anlama gelebiliyor.
Anarşizm derken neyi kastettiğinizi anlatma ihtiyacıyla sıklıkla
karşılaşıyor musunuz? Anarşizmin çarpıtılması canınızı sıkıyor mu?
CHOMSKY: Bütün çarpıtmalar birer baş belasıdır. Çoğunun kökeni anlamayı
engellemekle uğraşan iktidar yapılarında bulunabilir, oldukça açık
nedenlerle. David Hume'un Principles of Government'ını (Devlet İlkeleri)
hatırlayalım. Şaşkınlık içinde insanların yönetenlere her zaman boyun
eğdiğini belirtir. Bu yargıya şöyle varır; güç her zaman yönetilenin
tarafındadır, yönetenlerin dayandıkları tek şey düşüncedir. Bu nedenle,
yönetim yalnızca düşünce üzerinde kurulur; ve bu kural en despotik ve en
militer yönetimlerden, en özgür ve en halkçı yönetimlere kadar çeşitlilik
gösterir. Hume oldukça zeki ve aklıma gelmişken belirteyim, döneminin
ölçülerine göre sıkı bir özgürlükçüydü. Kuşkusuz iktidarın gücünü
görmezlikten geliyor ancak tespiti bana temelde doğru ve önemli görünüyor,
özellikle kontrol etme sanatının incelikle icra edildiği görece özgür
toplumlarda. Çarpıtma ve diğer yanıltma biçimleri birbirlerinin ayrılmaz
parçasıdırlar.
Çarpıtmalar canımı sıkıyor mu? Elbette, ama bozuk hava da can sıkar. Bu
durum, iktidar odakları kendilerini savunacak bir çeşit komiser sınıf
oluşturduğu sürece devam edecek. Genellikle çok zeki olmadıklarından ya da
ancak gerçeklerin üstünü örtmenin daha iyi olduğunu bilecek kadar zeki
olduklarından, çarpıtmalara, kötülemelere ve insanlara güçlülerin hizmetinde
olan çeşitli araçlarla korunacakları izlenimini veren yöntemlere
başvuracaklardır. Bütün bunların neden olduğunu anlamamız ve ortaya
çıkarmamız gerekiyor. Bu - kendimizi ve diğerlerini - özgürleştirme
projemizin bir parçasıdır daha doğrusu başkalarıyla birlikte bu amaca
ulaşmaya çalışan herkesi özgürleştirme çabamızın bir parçası.
Kulağa basit geliyor ve öyledir de. Ancak insan yaşamı ve toplum konusunda
çok daha fazla yoruma ihtiyacımız var; saçmalıklardan ve kendi kendine
hizmet etme 'görüntüsü'nden kurtulduğumuz zaman, bu hiç de kolay bir iş
değildir.
RBR: Peki ya anarşizmin tam olarak nerede durduğunu daha iyi bilmesini
bekleyebileceğimiz yerleşik sol çevreler? Bu çevrelerde görüşleriniz ve
anarşizme ilişkin desteğiniz konusunda garipsendiğiniz oluyor mu?
CHOMSKY: Eğer yerleşik sol çevrelerle ne demek istediğinizi anlayabildiysem,
benim anarşizme ilişkin görüşlerim konusunda fazlaca şaşkınlık yok, çünkü
zaten benim herhangi bir konu hakkındaki görüşlerim çok az biliniyor. Yine
de benim ilgilendiğim çevreler bunlar değil. Benim söylediklerim ya da
yazdıklarım konusunda hemen hemen hiç kaynağa rastlayamazsınız. Kuşkusuz,
bütünüyle de doğru değil bu. Şöyle ki, ABD'de (ancak Birleşik Krallık ve
başka yerler için daha az geçerli olmak üzere), yerleşik sol çevreler de
denilebilen bazı eleştirel ve bağımsız çevrelerde ne yaptığımı bilenler
bulabilirsiniz ve değişik yerlere dağılmış kişisel dostluklarım ve
bağlantılarım vardır. Ama kitaplara ve dergilere bir bakın, ne dediğimi
anlayacaksınız. Yazdıklarımın ya da söylediklerimin bu çevrelerde, fakülte
kulübünde ya da yayın yönetim kurulu odasında olduğundan daha iyi
karşılanmasını beklemiyorum - yine bazı istisnalar dışında.
Soru oldukça uç bir noktadan yola çıkıyor, bu yüzden cevaplanması da zor.
RBR: Bazıları 'özgürlükçü sosyalist' terimini 'anarşizm' sözcüğüyle aynı
bağlamda kullandığınızı belirtiyor. Bu terimleri aslında benzer olarak mı
görüyorsunuz? Size göre anarşizm bir çeşit sosyalizm mi? Eskiden, tanımlama,
anarşizm = sosyalizmle birlikte özgürlük olarak kullanılmıştı. Bu temel
denkleme katılıyor musunuz?
CHOMSKY: Bu söylediğiniz, bir asır önce yaşayan ve anarşizm çok geniş bir
çerçevedir ve herşeye uydurulabilir diyen anarşist bir sempatizandan
yapılmış bir alıntıdır ve Guerin'in kitabının girişinde kullanılmıştır.
Geleneksel olarak vurgulanan temel unsur 'özgürlükçü sosyalizm' olmuştur.
Bununla ne demek istediğimi orada ve her yerde açıklamaya çalıştım, epeyce
özgün olduğunu vurgulayarak anarşist hareketin önde gelen kişilerinden
aktarıyorum; devlet gücünü toplumsal mücadele yararına kullanmak isteyen ve
Bakunin'in uyardığı şekilde lanetli (çoğunlukla 'sosyalizm' denildiğinde
anlaşılan şey olan) Kızıl bürokrasi'ye dönüşecek 'yeni sınıf' radikal
aydınlarını sertçe suçlayarak, kendilerini çoğunlukla tutarlı sosyalistler
olarak tanımlamışlardır. Rudolf Rocker'ın yansıttığı bu düşüncenin de
ötesinde, anarşizmdeki bu (oldukça merkezi) eğilimlerin Aydınlanma'nın ve
klasik liberal düşüncenin en iyilerinden alındığı görüşüne katılıyorum.
Göstermeye çalıştığım gibi, aslında bu düşünceler, Marksist-Leninist doktrin
ve pratikle olduğu kadar özellikle ABD ve Birleşik Krallık'ta moda olan
'özgürlükçü' doktrinlerle ve diğer çağdaş ideolojilerle de (hepsi bana, şu
veya bu biçimdeki gayrı meşru otoritenin, daha çok da gerçek tiranlığın
savunulmasına indirgeniyor gibi görünür) derinden ayrılırlar.
İspanya Devrimi
RBR: Geçmişte, anarşizmden söz ederken, sıklıkla İspanya Devrimi deneyimi
üzerinde durdunuz. Size göre bu deneyimin iki önemli yanı var. Bir yandan
İspanya Devrimi 'eylemde anarşizm'in iyi bir örneğiydi diyorsunuz. Öte
yandan aynı zamanda İspanya Devrimi'nin işçilerin kendi çabalarıyla
katılımcı demokrasiyi kullanarak gerçekleştirebilecekleri şeylerin iyi bir
örneği olduğunu belirtiyorsunuz. Bu iki anlayış - eylemde anarşizm ve
katılımcı demokrasi - size göre tek ve aynı şey mi? Anarşizm halkın gücünden
temel alan bir felsefe mi?
CHOMSKY: Ortak değerlere ilişkin bir şeyden söz ettiğimde felsefe gibi çok
heceli imgeleri kullanmak istemem. Ayrıca sloganlardan da hoşlanmam. Devrim
ezilmeden önce, İspanyol işçi ve köylülerinin başardığı şeyler birçok yönden
etkileyiciydi. 'Katılımcı demokrasi' farklı bir bağlamda gelişmiş, daha yeni
bir terim, ancak kuşkusuz benzedikleri noktalar var. Bu kaçamak bir yanıt
gibi görünüyorsa da üzgünüm. Ancak bunun nedeni sanırım, ne anarşizm ne de
katılımcı demokrasi kavramlarının aynı şey olup olmadıkları sorusuna yanıt
verilebilecek kadar açık olmamalarından kaynaklanıyor.
RBR: İspanya Devrimi'nin başardığı en önemli şeylerden birisi de demokrasi
köklerinin sağlamlığıydı. 3 milyondan fazla insanı içerdiği hesaplanıyor.
Kırsal ve kentsel üretim işçilerin kendisi tarafından idare ediliyordu.
Sizce bireysel özgürlüğü savundukları bilinen anarşistlerin, kollektif
yönetim alanında başarılı olmaları bir rastlantı mıydı?
CHOMSKY: Pek de rastlantı değil. Anarşizmin her zaman için en ikna edici
bulduğum eğilimler, emir verme konumundakiler tarafından değil (yine
iktidarın meşru görülebileceği bazı durumlardaki özel olaylar dışında)
katılanlar tarafından kontrol edilen, birçok farklı yapıyı (işyeri, toplum
ve başka gönüllü birliktelikleri) bütünleştiren, üst düzeyde örgütlü bir
toplum öngörenlerdir.
Demokrasi
RBR: Anarşistler demokrasinin köklerini oluştururken çoğu kez oldukça büyük
çaba harcamışlardır. Hatta çoğunlukla demokrasiyi uç noktalara götürmekle
suçlanırlar. Ancak buna rağmen, birçok anarşist demokrasiyi anarşist
felsefenin temel bir öğesi olarak tanımlamaya hazır değildir. Anarşistler
çoğunlukla politikalarını 'sosyalizm' ya da 'birey'le ilgili olarak
tanımlarlar - anarşizm demokrasiyle bağlantılıdır demekten hoşlanmazlar.
Demokratik ideallerin anarşizmin temel niteliklerinden birisi olduğu
görüşüne katılır mısınız?
CHOMSKY: Anarşistlerin 'demokrasi' eleştirisi çoğunlukla yoğun baskı
uygulanan toplumlarda ortaya çıktığından, parlamenter demokrasi eleştirisi
olmuştur. Kökensel olarak hepsinden özgür olan ABD'yi alalım. Amerikan
demokrasisi 1787'de Anayasa Kongresi'nde James Madison'ın vurguladığı
şekilde, hükümetin başlıca görevinin zengin azınlığı çoğunluktan korumak
olduğu ilkesi üzerine kurulmuştur. Bu nedenle, o dönemin tek yarı-demokratik
ülkesi olan İngiltere'yi örnek vererek toplumun geneline kamusal işlerde söz
hakkı verilirse, halkın eşitliğe yönelik reformları veya başka
canavarlıkları gerçekleştirebileceği konusunda uyarıyor ve Amerikan
sisteminin, savunulması (aslında hakim olması) gereken mülkiyet haklarına
yönelik saldırılar karşısında uyanık olması gerektiğini söylüyordu.
Parlamenter demokrasi bu çerçevede gerçek özgürlükçüler tarafından keskin
bir eleştiriyi hakketmiştir ve - sadece bir tanesinden söz etmek gerekirse,
kölelik ya da ücretli kölelik gibi 19. yy ve sonrasına kadar anarşizm veya
komünizmi hiç duymamış çalışanlar tarafından şiddetle eleştirilen başka
birçok özelliğine de burada değinmiyorum.
Leninizm
RBR: Toplumdaki herhangi anlamlı bir değişiklik için demokrasi köklerinin
önemi açık görünüyor. Ancak geçmişte sol bu konuda muğlaktı. Genel olarak
konuşuyorum, sosyal demokrasinin yanı sıra Bolşevizm gibi sol geleneklerin,
tam demokratik pratikten ziyade seçkinci düşünceyle ortak noktası var
görünüyor. İyi bilinen bir örnek vermek gerekirse Lenin anladığım kadarıyla,
işçilerin değiş-tokuş birlikleri bilincinden daha başka birşey
geliştirebileceklerinden şüphe ederek, işçilerin mevcut durumlarından
ötesini göremeyeceklerini söylemek istiyordu. Benzer şekilde, İngiltere'deki
İşçi Parti'sinde çok etkili olan Fabiancı sosyalist Beatrice Webb'in görüşü
de, işçilerin yalnızca at yarışı tahminleriyle ilgilendiği yönündeydi! Bu
seçkinci yaklaşımın kaynağı nedir ve solda ne işi var?
CHOMSKY: Korkarım benim için bunu yanıtlamak zor. Eğer soldan kastedilen
'Bolşevizm'i de ona dahil etmekse kendimi kesin olarak soldan ayırırım.
Benim görüşüme göre, ortaya koyduğum nedenlerden dolayı Lenin, sosyalizmin
en büyük düşmanlarından birisiydi. İşçilerin yalnızca at yarışlarıyla
ilgilendiği düşüncesi, işçi tarihine yüzeysel bir bakışla ya da yazdığım
yerden çok uzakta olmayan New England'ın sanayi kasabaları da dahil birçok
yere dağılmış canlı ve bağımsız işçi sınıfı basınıyla bile uyuşmayan bir
saçmalıktır - eziyet ve baskıya uğramış insanların geçmişten günümüze uzanan
heyecan verici, cesur mücadele tarihlerinden bahsetmiyorum bile. Bu yarı
kürenin en zavallı köşesi, Avrupalı fatihlerce bir cennet ve Avrupa
hazinesinin bir kaynağı sayılan, ancak iyileşmenin ötesinde harap edilen
Haiti'yi ele alalım. Zengin ülkelerde yaşayan çoğu insanın hayal bile
edemeyeceği kadar sefil koşullarda yaşayan köylüler ve gecekondulular birkaç
yıl içinde, bugüne dek gördüklerimden çok daha üstün temel örgütlenmelere
dayanan demokratik bir halk hareketi oluşturdular; Amerikan aydınları ve
siyasi liderlerinin, ABD'nin Haitililere demokrasi dersi vermesi gerektiği
konusundaki tumturaklı açıklamalarını duyduklarında, konuyla derinlemesine
uğraşan kişiler gülmekten yerlere yatmışlardır. Güçlü olan taraf açısından
kazanımlar öylesine önemli ve korkutucuydu ki, ABD'nin tahmin edilenden çok
daha fazla desteğini alan yeni iğrenç bir terör dalgasıyla karşı karşıya
kaldılar ve hala teslim olmadılar. Yalnızca at yarışlarıyla mı
ilgileniyorlar?
Rousseau'dan ara sıra aktardığım birkaç satırı hatırlatmak istiyorum:
Avrupalılar tarafından duygusuzca aşağılanan ve yalnızca özgürlüklerini
korumak için açlığa, ateşe, kılıca ve ölüme katlanan tamamıyla çıplak köle
kalabalıklarını gördüğümde, kölelere bu şekilde davranmanın özgürlükle
bağdaşmayacağını hissediyorum.
RBR: Tekrar genel olarak konuşacak olursak, kendi çalışmanız - Deterring
Democracy, Necessary Illusions, etc.'da (Demokrasiyi Engellemek, Zorunlu
Yanılsamalar vb.) - ağırlıklı olarak bizim gibi toplumlardaki seçkinci
düşüncelerin rolü ve yaygınlığıyla ilgilendiniz. 'Batı' demokrasisinde (veya
parlamenter demokraside) zenginlerin lehine olan servetin eşitsiz
paylaşımını tehdit edeceği korkusuyla, halk kitlelerinin belirleyici bir
rolüne ya da katkısına karşı, derin bir düşmanlık olduğunu anlattınız.
Çalışmanız burada oldukça inandırıcı görünüyor ama bunu bir kenara
bırakırsak, bazıları iddialarınızla sarsıldı. Örneğin, Başkan John F.
Kennedy'le Lenin'in politikalarını aşağı yukarı eşit olan iki şey gibi
karşılaştırdınız. Vurgulamam gerekiyor ki, her iki tarafın
destekleyicilerini de sarstı! Karşılaştırmanın doğruluğu konusunda biraz
ayrıntıya girebilir misiniz?
CHOMSKY: Aslında Kennedy yönetiminin liberal aydınlarıyla Leninistlerin
doktrinlerini eşitlemedim, ama - daha çok Bakunin'in bir asır önce yeni
sınıf hakkındaki öngörülü yorumlarında tahmin ettiği gibi - dikkat çeken
noktalardaki benzerliği gösterdim. Örneğin, McNamara'dan gerçekten özgür
olacaksak idari kontrolün arttırılması gerekliliği ve yönetim
yetersizliğinin demokrasi için nasıl gerçek bir tehdit, aklın kendisine bir
saldırı olduğuna ilişkin pasajlar aktardım. Bu pasajlardan birkaç sözcüğü
değiştirin; işte size standart Leninist doktrin. Kökenlerinin daha derin
olduğunu belirttim, iki durumda da. İnsanların neyi sarsıcı bulduğu üzerine
daha fazla açıklama olmadan, bundan öte yorum yapamam. Karşılaştırmalar
kendine özgü, ama sanırım hem doğru hem de uygun içerikte. Öyle değilse, bu
bir hatadır ve bu konuda aydınlatılmak isterim.
Marksizm
RBR: Leninizm özel olarak, V.I. Lenin'le ortaya çıkan bir marksizm biçimini
tanımlıyor. Özgün Lenin eleştirinizde 'Leninizm' terimini kullanırken
Marx'ın çalışmalarını kesin olarak ayırıyor musunuz? Marx'ın düşünceleri ve
Lenin'in sonraki pratiği arasında bir süreklilik görüyor musunuz?
CHOMSKY: Bakunin'in bütün despotik hükümetlerin en kötüsünü kurabilecek olan
Kızıl bürokrasi hakkındaki uyarıları Lenin'den çok önceydi ve Bay Marx'ın
takipçilerine yönelikti. Aslında çok farklı türde takipçiler vardı;
Pannekoek, Luxembourg, Mattick ve diğerleri Lenin'in çok uzağındaydı ve
çoğunlukla görüşleri anarko-sendikalizmin öğelerine yakındı. Gerçekte,
Korsch ve diğerleri İspanya'daki anarşist devrimle ilgili olumlu şeyler
yazdılar. Marx'tan Lenin'e bir süreklilik vardır, ama aynı zamanda Lenin ve
Bolşevizm'i sertçe eleştiren Marksistler de vardır. Teodor Shanin'in,
Marx'ın son zamanlarında köylü devrimine yönelik tavrına ilişkin geçen
senelerdeki çalışması yine bununla ilgili. Bir Marx uzmanı olmaktan uzağım
ve bu sorunun bir yanıtı varsa bile, bu geleneklerden hangisinin 'gerçek
Marx'ı yansıttığı konusunda ciddi bir yargıda bulunma riskini göze alamam.
RBR: En son sizin (geçen sene ABD'de Discussion Bulletin tarafından tekrar
basılan) Notes On Anarchism (Anarşizm Üzerine Notlar) çalışmanızdan bir tane
elimize geçti. Burada genç Marx'ın görüşlerinden, özelllikle de kapitalizm
içinde yabancılaşmadan bahsediyorsunuz. Genel olarak Marx'ın yaşamı ve
çalışmaları konusunda şu ayrıma katılır mısınız - gençken daha özgürlükçü
bir sosyalist, ancak sonraki yıllarda, katı bir otoriter?
CHOMSKY: Genç Marx genel olarak içinde yaşadığı çevreyi peşinden
sürüklemiştir ve klasik liberalizmle, Aydınlanma ve Fransız ve Alman
Romantizmi'nin çeşitli görüşlerini canlandıran düşünceyle birçok
benzerlikleri bulunabilir. Yine otoriter bir yargıyla iddiada bulunacak
kadar Marx uzmanı değilim. Neye mal olursa olsun izlenimim o ki, genç Marx
daha çok geç Aydınlama'nın bir örneğiydi ve sonraki Marx, sosyalist
alternatifler konusunda söyleyecek az şeyi olan, kapitalizmin eleştirel bir
analizcisi ve çok otoriter bir eylemciydi. Ancak bunlar izlenimlerimdir.
RBR: Anladığım kadarıyla, düşüncelerinizin temeli insan doğası kavramından
besleniyor. Geçmişte insan doğası, sanırım, geriletici hatta sınırlayıcı bir
şey olarak görülüyordu. Örneğin, insan doğasının değişmediği görüşü
çoğunlukla, olguların neden temelden anarşizm yönünde değişmediği konusunda
bir argüman olarak kullanıldı. Siz farklı bir görüşe sahipsiniz. Neden?
CHOMSKY: Hepimizin bakış açısının temelinin bir kısmı insan doğası
kavramından oluşur, ancak bunun bilincinde olmaktan uzak veya bunu ifade
etmekten yoksun olunabilir. En azından, kendilerini canavarlar değil
iyiliğin temsilcisi olarak gören insanlar için bu doğrudur. Canavarlar bir
yana, reform veya devrim, ya da durağanlık veya eski devirlere dönme, ya da
basitçe herkesin kendi tarlasını sürmesi yanlısı bir kişi bile bunun
'insanlar için iyi' olduğu temelinden güç alır. Ancak bu yargı, mantıklı bir
insanın yalnızca iyice değerlendirdikten sonra olabildiğince açıklıkla
ortaya koyabileceği bir çeşit insan doğası kavramına dayanır. Bu anlamda
herhangi bir insandan farklı değilim.
İnsan doğasının 'geriletici' bir şey olarak görüldüğü konusunda haklısınız,
ancak bu derin bir karışıklığın sonucu olmalı. Torunum bir kaya, bir
semender, bir tavuk, bir maymundan farksız mı? Bu anlamsızlığı anlamsız
olarak bırakan birisi, farklı bir insan doğası olduğunu kabul eder. Bunun ne
olduğuna ilişkin büyük bir bilimsel ilgi ve insanın önemiyle birlikte
oldukça önemli ve büyüleyici bir soruyla başbaşa kalıyoruz. Bazı yönlerini
iyi biliyoruz ancak insanın önemine ilişkin başlıcalarını değil. Bunların
ötesinde, umutlarımız ve dileklerimiz, sezgilerimiz ve tahminlerimizle
başbaşa kalıyoruz.
Bir insan embriyosunun kanatlar çıkaramadığı veya görünürdeki sisteminin bir
böceğinki gibi görev yapamadığı veya güvercinlerin ev yapma içgüdülerinden
yoksun olduğundan, sınırlı olduğu gerçeğinin geriletici hiçbir tarafı
yoktur. Organizmanın gelişimini sınırlayan bazı etkenler aynı zamanda zengin
ve olağanüstü yeteneklerdeki çeşitli türlerle temel yönlerden benzerlik
taşıyan, zengin, karmaşık ve yüksek düzeyde konuşkan bir yapı
geliştirilmesine de olanak sağlarlar. Böylesi belirleyici karmaşık
yapılardan yoksun bir organizma, kuşkusuz baştan gelişme evrelerini
sınırlar, amip benzeri bir tür yaratık olabilir, (bir şekilde yaşamını
sürdürebilse bile) acınacak bir şey olur. Gelişme alanı ve sınırları
mantıksal açıdan birbirlerine bağlıdır.
Hakkında çok şey bilinen az sayıdaki ayırt edici insan yeteneklerinden
birisi olan dili ele alalım. Olası tüm insan dillerinin çok benzer olduğuna
inanmak için çok güçlü nedenlerimiz var; insanları inceleyen Marslı bir
bilimadamı dünyada ufak değişikliklerle yalnızca tek bir dil olduğuna karar
verebilir. Bunun nedeni, insan doğasının dilin doğuşunun altında yatan özel
yönünün çok sınırlandırıcı seçeneklere izin vermesidir. Bu kısıtlayıcı mı?
Elbette. Bu özgürleştirici mi? Yine elbette. Zengin ve karışık bir düşünce
dışavurumu sisteminin çok eksik, dağınık ve farklı deneyimler tabanında
benzer yollarla gelişmesini sağlayan bu sınırlandırıcılardır.
Peki ya biyolojik açıdan belirlenmiş insan farklılıkları konusu? Bunların
varlığı kuşkusuz doğru ve korku ya da pişmanlık değil mutluluk kaynağıdır.
Benzerlerinin arasında bir yaşam çekilecek gibi değildir ve aklı başında bir
insan yalnızca kendisinde olmayan yeteneklere sahip olan bir başkasını
gördüğünde sevinir. Bunu anlamak kolay olmalı. Düşünceme göre, bu
konulardaki genel inanış aslında tuhaftır.
İnsan doğası, nasıl bir şeyse, anarşist yaşam biçimlerine izin verir mi ya
da bunlara bir engel midir? Öyle ya da böyle, bunları yanıtlayacak
yeterlilikte bilmiyoruz. Bunlar boş konuşmaların değil deneyim ve keşiflerin
konusudur.
Gelecek
RBR: Sona yaklaşırken, size kısaca solun gündeminde olan bazı konularla
ilgili şeyler sormak istiyorum. ABD'de durum aynı mı bilmiyorum, ancak
burada Sovyetler Birliği'nin yıkılmasından sonra solda belli bir moral
bozukluğu ortaya çıktı. Bu, insanların Sovyetler Birliği'nde var olan şeyin
o kadar da samimi destekçileri olmasından çok Sovyetler Birliği'nin ölümüyle
birlikte sosyalizm düşüncesinin de geride kaldığına ilişkin genel bir
duyguydu. Bu çeşit bir moral bozukluğuyla karşılaştınız mı? Buna yönelik
tepkiniz nedir?
CHOMSKY: Benim Sovyet tiranlığının sonuna tepkim Hitler ve Mussolini'nin
yenilgisine tepkimin benzeridir. Her koşulda bu insan ruhu adına bir
zaferdir. Sosyalizmin büyük bir düşmanı çöktüğünden, özellikle
sosyalistlerce iyi karşılanmalıdır. Tiranlığın çöküşüyle birlikte -
kendilerini anti-Stalinist ve anti-Leninist olarak düşünenler de dahil olmak
üzere - insanların morallerinin bozulduğunu görmek sizin gibi benim de
ilgimi çekti. Bunun açığa çıkardığı şey şu ki, bu insanlar Leninizm'e
düşündüklerinden daha derinden bağlanmışlardı.
Ancak, demokratik olduğundan daha fazla sosyalist olan (ikisi birden olma
iddiasında bulunduğunu ve ilk iddia Batı'da alaya alınırken, ikincisinin -
Batılı aydınların güce hizmetlerinin örneklerinden birisi şeklinde -
sosyalizme karşı bir silah olarak gönülden kabul edildiğini anımsayalım) bu
vahşi ve zorba sistemin yok olması konusunda düşünülmesi gereken başka
nedenler vardır. Nedenlerden birisi Soğuk Savaş'ın doğasına ilişkindir.
Düşünceme göre bu önemli ölçüde, üstü kapalı bir şekilde Avrupa'nın dünyanın
daha fazlasını işgal ettiğini söylemekte kullanılan özel bir 'Kuzey-Güney
anlaşmazlığı' durumuydu. Doğu Avrupa özgün bir 'üçüncü dünya' olmuştu ve
ölçek farklılıkları anlaşmazlığın sürmesini sağlasa da, 1917'den beri Soğuk
Savaş'ın üçüncü dünyanın diğer kesimlerinin bağımsız bir rota izleme
çabalarıyla benzer bir tarafı yoktu. Bu nedenle, mantıklı olan tek şey
bölgenin önceki durumdaki statüsüne geri dönmesini beklemekti: diğerleri
geleneksel hizmet rollerine dönerken, Çek Cumhuriyeti ya da Batı Polonya
gibi Batı bölgelerinin, (genel olarak onu diğer alternatiflere tercih eden
Batılı birleşik-devlet gücünün onayıyla) ex-Nomenklatura'nın (1) standart
üçüncü dünya eliti olarak ona yeniden katılması beklenebilirdi. Bu hoş bir
manzara değildi ve çok büyük acılara yol açtı.
Söz konusu bir başka neden de yıldırma ve bağlantısızlık sorunuyla
ilgilidir. Sovyet imparatorluğu kadar grotesk olan bir başka şey de,
varlığının bağlantısızlık konusunda belli bir hareket alanı sunması ve
tamamen ahlak dışı nedenlerle Batılı saldırıların kurbanlarına bazen yardım
sağlamasıydı. Bu seçenekler kayboldu ve Güney bu sonuçlar yüzünden ızdırap
çekiyor.
Üçüncü bir neden ticari basının lüks yaşam biçimiyle şımartılmış Batılı
işçiler dediği şeyle ilgilidir. Doğu Avrupa'nın çoğunun ağıla dönmesiyle
birlikte, sahiplerin ve yöneticilerin çalışan sınıflar ve evde oturan
yoksullara karşı yeni, güçlü silahları var. GM ve VW (2) üretimi yalnızca
Meksika ve Brezilya'ya değil, maliyetin bir parçası olacak vasıflı ve
eğitimli işçiler bulabilecekleri Polonya ve Macaristan'a da transfer
edebilir (ya da en azından çoğunlukla aynı şey demek olduğundan bununla
tehdit edebilir). Yol gösterici değerler yarattıkları için beklenileceği
biçimde bundan zevk alıyorlar.
Kimin alkışladığına ve kimin bitişinden sonra mutsuz olduğuna bakarak Soğuk
Savaş'ın (ya da herhangi bir başka anlaşmazlığın) neyle ilgili olduğu
konusunda çok şey öğrenebiliriz. Bu açıdan Soğuk Savaş'ın galipleri, şimdi
en vahşice rüyalarının ötesinde zengin olan, Batılı seçkinleri ve
ex-Nomenklatura'yı, mağlupları ise Doğu'daki nüfusun önemli bir kısmıyla
beraber Batılı çalışanları ve yoksulları, buna ek olarak da bağımsız bir
yolu tercih etmiş olan Güney'deki halk kesimlerini kapsar.
Böylesi düşünceler anlaşılabilirse, ki bu nadir görülen bir şeydir, Batılı
aydınlar arasında histeriye yakın biçimde yükselme yönünde. Bunu açıklamak
kolay. Aynı zamanda anlaşılabilir bir şey. Bu incelemeler gerçekten de
geçerli; ve güç ile imtiyazları altüst edici, histeri de bu yüzden.
Genel olarak, dürüst bir kişinin Soğuk Savaş'ın sonuna tepkisi, yalnızca
vahşi tiranlığın çöküşüne yönelik bir memnuniyet olmaktan daha karmaşık
olacaktır ve düşünceme göre, yaygın olan tepkiler aşırı ikiyüzlülükle
doludur.
Kapitalizm
RBR: Birçok açıdan sol bugün kendisini yeniden geçen yüzyıldaki başlangıç
noktasında buluyor. Bunların ötesinde şimdi, yükselmekte olan yeni bir
kapitalizm biçimiyle karşılaşıyor. Bugün kapitalizmin, servetin artan
haksızca bölüşümüne rağmen, olası tek geçerli ekonomik örgütlenme olduğu
konusunda tarihin herhangi bir zamanında olduğundan daha büyük bir
'konsensüs' var görünüyor. Bu arka plan karşısında solun nasıl
ilerleyeceğinden emin olmadığı iddia edilebilir. Şu anki döneme nasıl
bakıyorsunuz? Bu bir 'köklere dönüş' sorusu mu? Şimdiki çaba sosyalizm
içindeki özgürlükçü geleneği ortaya çıkarma ve demokratik düşüncelere önem
verme yönünde mi olmalı?
CHOMSKY: Bence bu büyük ölçüde propagandadır. 'Kapitalizm' denilen şey temel
olarak iç ekonomi ve uluslararası topluma müdahale eden, güçlü devletlerle
yakın işbirliği içinde çalışan, ekonomi, politik sistemler ve sosyal ve
kültürel yaşam üzerinde geniş kontrol uygulayan muazzam ve sayılamayacak
genişlikte kişisel tiranlıklardan kurulu bir toplu merkantalizm sistemidir.
Bu durum bütün yanılsamalara rağmen Birleşik Devletler açısından çarpıcı
biçimde doğrudur. Zengin ve ayrıcalıklılar, her ne kadar toplumun geneli
için iyi olduğunu düşünseler de, artık piyasa disipliniyle geçmişteki kadar
yüzyüze gelmek istemiyorlar. Yalnızca birkaç örnek aktarmak gerekirse,
serbest piyasa retoriğiyle dalga geçen Reagan yönetimi, ticari topluma bunun
aynı zamanda savaş-sonrası ABD tarihindeki en - aslında diğer hepsinin
birleşiminden daha fazla - korumacı yaklaşım olduğunu söyleyerek övünüyordu.
Şimdiki kampanyaya önderlik eden Newt Gingrich, federal yönetimden sonra
ülkedeki diğer bütün banliyö bölgelerinden daha fazla federal yardım alan
bir zengin mahallesini temsil ediyor. Gingrich - ticari basının yeterince
nazikçe belirttiği gibi - yüksek teknolojili sanayiinin saf, rekabetçi,
desteksiz, bir 'serbest girişim' ekonomisinde yaşayamayacağı ve devletin
onun kurtarıcısı olması gerektiği düşüncesiyle, şu anki şekliyle 1940ların
sonunda kurulmuştu. Aç çocuklar için okullarda akşam yemeği verilmesine son
verilmesini söyleyen bu 'muhafazakarlar' aynı zamanda bütçede Pentagon'a
ayrılan payın arttırılmasını savunuyorlar. Kurtarıcı olmasaydı, Gingrichli
seçmenler (şanslıysalar) zavallı çalışan insanlar olabilirlerdi.
Bilgisayarlar, elektronik eşyalar, genel olarak havacılık endüstrisi,
metalurji, otomasyon, vb. vb. listedeki diğerleri olmayabilirdi. Hiçbir
anarşist bu geleneksel sahtekarlıklara kanmaz.
Özgürlükçü sosyalist düşünceler, her zamankinden daha fazla geçerli ve
toplum onlara oldukça açık. Muazzam bir toplu propaganda furyasına rağmen,
eğitimli çevrelerin dışında, insanlar geleneksel davranış biçimlerini hala
oldukça yoğun biçimde sürdürüyorlar. Örneğin, ABD'de nüfusun %80'den
fazlası, ekonomik sistemi doğuştan adaletsiz ve politik sistemi, insanlara
değil özel çıkarlara hizmet eden bir sahtekarlık olarak kabul ediyor. Karşı
konulmaz çoğunluklar (aynı şey İngiltere için de geçerli) çalışan insanların
kamusal işlerde sesi çok az çıktığından, devletin aslında insanlara yardım
etme sorumluluğunu alması gerektiğini, eğitim ve sağlık harcamalarının bütçe
ve vergi kesintilerinden önce gelmesini, Cumhuriyetçiler'in Kongre'ye
sunduğu son önerilerin zenginlere fayda sağlayıp toplum geneline zarar
verdiğini vb. sayısız şeyi düşünüyorlar. Aydınlar farklı bir hikaye
anlatabilirler ama gerçekleri ortaya çıkarmak o kadar da zor değil.
RBR: Anarşist düşünceler Sovyetler Birliği'nin çöküşüyle birlikte bir
noktaya kadar aklanmış oldu - Bakunin'in tahminlerinin doğru olduğu
kanıtlandı. Anarşistlerin bu gelişmelerden ve Bakunin'in öngörülü
analizinden cesaret alabileceklerini düşünüyor musunuz? Anarşistler
önümüzdeki döneme düşüncelerinden ve tarihten gelen büyük bir güvenle
bakabilirler mi?
CHOMSKY: Sanırım - en azından umarım - yukarıdaki yanıt tamdır. Sanırım
mevcut döneme ilişkin uğursuz kehanetler ve umut vadeden gelişmeler var.
Sonucun hangisi olacağı bizim fırsatları nasıl değerlendireceğimize bağlı.
Dipnotlar:
1) eski parti eliti
2) General Motors ve Volkswagen