Söz konusu olan Aleviler ise "Alevi- Bektaşi Üniversitesi"nden, Kürtler ise "anadilde eğitim"den; öğrenciler söz konusu olduğundaysa "parasız eğitim"den dem vuruluyor.
Eşcinsellik ve eşcinsel hakları için neredeyse hiçbir parti herhangi bir vaatte bulunmuyor. Yadsınmalarına rağmen, var olan eşcinseller ise zaten hiçbir partiden umutlu değiller...
Ankara'daki eşcinselleri bir araya getiren Kaos Kültür Merkezi ve Kaos GL dergisinden Ali Erol'a Türkiye toplumu ve siyasetçisinin eşcinsellere yaklaşımını, 3 Kasım'ın eşcinseller açısından önemini, eşcinsellerin hangi partiyi kendilerine yakın bulduklarını sorduk.
"Öncelikle realitemizi ortaya koyacağız"
3 Kasım'da seçimlerinin eşcinseller açısından ne gibi bir önemi olabilir?
Aslında üyesi olduğum grup adına da söyleyebilirim ki, 3 Kasım bizi çok da heyecanlandırmıyor. Biz Anadolu'nun son tutsakları olarak görüyoruz kendimizi. Son 10 yılda bir özgürlük mücadelesi başlattık . Öncelikle eşcinselliğin salt cinsellikten ibaret olmayan bir realite olduğunu, bir toplumsal hayat tarzı olduğu gerçeğini ortaya koymaya çalışıyoruz.
Bunu iki aşamalı olarak yapmaya çalışıyoruz. Birincisi, kendi yaşamımızda, ikincisi toplumdaki görünürlüğümüzle... Bu süreçte güncel politik ya da sosyal olaylara doğrudan müdahalede bulunamıyoruz. Seçimler de bunlardan birisi. Partilerle doğrudan ya da dolaylı her hangi bir bağlantımız olmadığından, grup üyeleri ve diğer eşcinsel arkadaşlarımız, kendi kişisel yaklaşımlarına göre şu ya da bu partiye oy verecektir ya da vermeyecektir...
Genel olarak Türkiye'nin güncel siyaseti ile ilgileniyor musunuz? Mesela partilerin programları, yönelimleri v.s.
Eğer günlük siyasetten kastettiğiniz, politik-politikaya dair Meclisteki ya da Meclis dışındaki partilerin ilişkileri, çekişmeleri, ittifakları ve benzeri konularsa, biz bunları ancak izliyoruz. Yani izlemenin ötesinde yapacak bir şeyimiz yok. Ama biz, bir eşcinsel örgütlülük olarak politikayı toplumsal boyutuyla ele aldığımızdan, zaten bizim yapmaya çalıştığımız, -"biz eşcinseliz" diye ortaya çıktığımızdan başlayarak, eşcinsellerin eşitlik ve adalet talebinin toplumsallaşması ve bunun hayatta karşılığını bulması- başlı başına bir politika. Bu anlamda politikayla her zaman ilgiliyiz.
Ankara'daki eşcinsellerin örgütlü bir yapısı olduğu gözleniyor. 3 Kasım'da bunu sandığa yansıtacak mısınız?
Aslında Kaos GL' bağımsız bir eşcinsel örgütlülüğü olduğu için, toplumun her kesiminden eşcinsel bireyler çıkabiliyor. Kaos GL'de her türden politik perspektif çeşitliliği var. Örneğin dokuz yıllık süreçte, parti adı anmak gerekirse Kaos GL grubuna Demokratik Sol Parti'den (DSP), Doğru Yol Partisi' (DYP) taraftarına kadar her türlü gay-lezbiyenler geldi.
Bu anlamda, Kaos GL olarak 3 Kasım seçimlerinde şu parti ya da şu ittifaka, toplu oy vereceğiz diye, işte diğer toplumsal, sosyal ve kültürel azınlıklarda hala görülebildiği gibi bir yaklaşımımız ya da eşcinsel bireylere bir önerimiz yok.
Peki kendinizi hangi partiye yakın görüyorsunuz?
Ben şimdiye kadar hiç oy kullanmadım. Hiç bir partiye kendimi yakın görmüyorum. Grubumun politikası kişisel olarak benim için de geçerli. Şüphesiz ki, şu ya da bu partinin şu ya da bu konudaki yönelimi bana yakın olabilir ama her türlü partiye mesafeli kalarak, o partilerin kendi tabanlarından hareketle eşcinselliğe yönelik yaklaşımlarını sorgulamaları için çalışma taraftarıyım. Onun için 3 Kasım'da da her hangi bir partiye oy vermeyeceğim.
Seçimlere Pınar Selek gibi eşcinsel harekete destek veren bir Demokratik Halk Partisi (DEHAP) ile katılıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Öncelikle Pınar Selek'in bize güven veren bir birey olduğunu söylemeliyim. Aynı zamanda içinde bulunduğu kadın hareketi ile de dönem dönem Gay ve Lezbiyenler olarak ortak fikirlerimizin olduğunu söyleyebilirim. Selek'in de adaylığını koyduğu ittifak, herkesin hatırlayacağı gibi, epey sorunlu gel gitlerle oluştu. Ama asıl olarak bu ittifaktan önce sanırım ittifakın ana bileşenlerinden bir partinin temsil ettiği Kürt realitesi ile belki eşcinsel realitesi arasında bir karşılaştırma yapılabilir. Kürt realitesi de bu ülkenin bir gerçeği olduğu halde çok uzun yıllar, resmi politika düzeyinde olsun bir takım toplumsal düzlemlerde olsun, yadsınan bir gerçekti. Adı konulmayan bir gerçekti. Ama Kürtler yok denerek yok edilemediler.
Kürtler bir toplumsal ve kültürel kimlik olarak kendi kendilerini yarattılar. Bu anlamda eşcinsellerle de aslında bir bağı var. Organik anlamda değil ama sosyolojik anlamda bir bağı var. Sosyolojik anlamda, eşcinseller de yadsınmaya, inkara karşı kendi kimliklerini kendi bedenlerine ve kendi aşklarına sahip çıkarak kendilerini yaratıyorlar. Biz daha işin başındayız ama...
Geleneksel bir kesimden gelmekle birlikte DEHAP'ın Kürt realitesinin geçtiği süreci göz önünde bulundurduğumuzda eninde sonunda ve belki de şaşırtıcı bir şekilde pek çok partiden önce eşcinsellik realitesiyle yüzleşeceğini düşünüyoruz. Yani bir turnusol kağıdı işlevi göre eşcinsellik realitesinde pek çok partinin önüne geçerek bu konuda kendini sorgulayacağını düşünüyoruz. Bu günlük politik bir çıkardan öte, DEHAP'ın kitlesinin geçtiği süreçten dolayı bu böyle olacak. Onun için biz kişisel olarak hayatta gösterdiğimiz pek çok tepkiyi bu partiye göstermiyoruz. Bir çok yanlışı olduğu halde, pek çok görmezden geldiği durum olduğu halde bu partide böyle bir potansiyel olduğunu düşünüyoruz.
Sizce ileriki bir süreçte eşcinsellerin parlamentoda temsil edilmesi mümkün olabilecek mi?
Bu kaçınılmaz. Herkesin hatırlayacağı gibi yüzlerce insanın bulunduğu bir parlamentoda eşcinsel olma hali, bir küfür olarak telaffuz ediliyor. Oysa bu hal bizim var oluşumuz. Bizim gerçeğimiz, bizim kimliğimiz. Bizim kimliğimize küfrediyorlar aslında. Şu an belki bir magazin ya da bir fantezi olarak algılanabilir ama, kişisel olarak benim de çok tercih edeceğim bir şey olmamakla birlikte mevcut hayatın kendi sosyolojisi açısından bakıldığında bu gün örneğin eşcinsellik söz konusu olduğunda, eşcinselleri yadsıyan bu realiteye küfür eden partilerin bile belki üç-beş yıl belki de beş on yıl sonra, eşcinsel oylarını almak için kaçınılmaz olarak bu kanala dair politika üretmek zorunda kalacaklar.
Türkiye Avrupa Birliği'ne (AB) girerse, eşcinsellerin de yaşam koşullarında bir takım değişimler yaşanır. AB'yi isteyen partilere nasıl bakıyorsunuz?
AB konusunda da aslında bir manipülasyon söz konusu. Şöyle ki; AB'ye gireceğiz her şey güllük gülistanlık olacak deniyor. Oysa biz biliyoruz ki, en azından bu ülkenin kadınları biliyor ki yasal düzenlemeler otomatikman kültürel ve toplumsal karşılığını bulmuyor. Bu ülkede kadınlar haklarına ve özgürlüklerine hukuki anlama, pek çok Avrupa ülkesi kadınlarından önce sahip oldular. Ama yetmiş yıl aradan sonra kadınların hala toplumsal anlamda özgür olmadığını göz önünde bulundurduğumuzda AB'ye girmenin pek çok kesimle birlikte eşcinselleri de özgürleştireceği söylemi bize bir yanılsama olarak sunuluyor.
Ayrıca unutulan bir şey var. AB ülkelerinde eşcinsellerin sahip olduğu haklar ve özgürlükler, Avrupa Birliği Devletleri'nin eşcinsel kardeşlerimize bahşettiği haklar değildir. Türkiye'de bu unutturuluyor, bu görmezden geliniyor. Avrupa Birliği'ndeki ülkelerde yaşayan eşcinsel kardeşlerimiz otuz yıl, kırk yıl önce başlayarak mücadele ederek bu hakları kazandılar. Ve toplumsal mücadeleleri sonucunda bu hakları Avrupa Ülkeleri kabul etmek zorunda kaldı. Türkiye'deki insanlar evet-hayır ikilemine sokularak, bu gerçek unutturuluyor.
O halde, Türkiye'deki eşcinsellerin haklarını alabilmesi için daha uzun bir yol kat etmeleri gerektiği söylenebilir mi?
Aslında biz Türkiyeli eşcinseller olarak kendimizi toplumun diğer kesimlerinden ayrı görmüyoruz. Dolayısıyla, Türkiyeli eşcinseller ne zaman özgürleşecek sorusu kendi başına bize göre yanlış bir sorudur.
Türkiye'de yaşayan heteroseksüeller, eşcinseller kadınlar ve erkekler ne zaman toplumsal özgürlüklerini kazanırlarsa, Türkiye'deki eşcinseller de o zaman özgürlüklerini kazanır. Bu anlamda bizim özgürlük mücadelemiz Türkiye'deki heteroseksüel kadınlardan, Kürtlerden, işçi ve memurların hak ve özgürlük mücadelelerinden ayrı bir kanalda ilerlemiyor.
Türkiye'de demokrasi mücadelesi veren örgütlenmelerle ilişkileriniz nasıl?
Aslında Türkiye'deki sol çevre hakkını vermek gerekir ki, pek çok konuda Türkiye'deki özgürlük ve mücadelesinin yüz akıdır. Ama yine mevcut egemen ideolojinin şekillendirdiği kültürel ilişkilerden doğduğu için pek çok sorunu da barındırıyorlar. Örneğin pek çok konuda muhalif kesim, sol kesim; toplumun diğer muhafazakar kesimlerinden farklıymış gibi görünüyor. Farklıdırlar da gerçekten. Bunu kabul etmek gerekiyor. Ama eşcinsellik realitesi söz konusu olduğunda -turnusol kağıdı işlevi görür eşcinsellik demiştim- Türkiye'deki sol kesimin çoğunluğu muhafazakar kesimden hiç de farklı düşünmez. Aralarında yüz seksen derece fark olan toplumsal kesimler, söz konusu eşcinsellik olduğunda, hemen müttefik oluverirler. Aynı homofobik ve aynı heteroseksist yaklaşımla eşcinselliği inkar ederler ya da eşcinselliği mevcut kapitalist sistemin bir artığı olarak görürler. Bu anlamda biz büyük bir zorlanma yaşadık, toplumsal alanda kendimizi var etme anlamında. Ama hayat kaç ılınmaz bir şekilde ilerliyor.
Nasıl ki sol kesimin büyük çoğunluğu eşcinselliği burjuva toplumunun bir artığı, negatif bir durum olarak algılaması çeviri yoluyla öğrenildiyse bu gün yine pek çok sol kesimde yine batıdan çeviri yoluyla eşcinselliğin de toplumsal bir realite olduğunu özgürlük mücadelesinde ilerici bir perspektifle eşcinselliğin görmezden gelinemeyeceğini öğreniyorlar. Bu sevindirici. Ama hayatta karşılığını bulması için gerçekten daha önce yanı başında kendisiyle birlikte mücadele eden eşcinsel bireyleri neden yadsıdıkları gerçeğiyle yüzleşmeleri gerekir.
Dışarıdan bakıldığında, aktüel siyasetle ilgilenmiyormuşsunuz gibi bir izlenim var. Mesela Kaos GL dergisinde daha çok eşcinsellerle ilgili araştırmalar yer alıyor. Fakat Türkiye ile ilgili projeleriniz sanki daha sınırlı...
Bu doğru değil. Ama şöyle bir ayırım yapmak gerekir; biz on yıldır, inkar edilemez bir şekilde ortaya çıktığımızda çok sol kesim, bizi kabul etmek için neredeyse ön koşul dayattılar. Ama biz bir nevi eşcinsel politika yapmaya dokuz on yıldır başladık. Ve biz okullarda, iş yerlerinde birbirimizi bulmaya, hayatimizi kapalı mekanların dışında da var etmeye daha yeni başladık. Bu anlamada gerçekleştirilmiş, yada kısa vadede gerçekleştirme olanağı yüksek projeler ya da politikaların bizden beklenmesi çok da gerçekçi olmaz. Az önce, doğru değil dediğim noktası ise, bizim bütün çalışmalarımız, toplumun her kesiminde kendimizi var etme, ve eşcinsel realitenin oralarda da ortaya çıkması için çaba sarf etme yönünde oluyor. Örneğin, bizim teknik bir takım projelerimiz de var. Mesela, 'eşcinsel hakları için hukuk bürosu' , yada 'tutsak eşcinsellerle dayanışma ağı' gibi...
Türk siyasetçisi seçim kampanyalarında erkekliğe çok vurgu yapıyor. Siz insanlardan oy isteseydiniz, eşcinsel kimliğinizi mi ön plana çıkarırdınız?
Bu soru, Türkiye'deki başka etnik- dini azınlıklara da sık sık sorulur. Ama ben eşcinsel kimliğimi ön plana çıkartmıyorum. Ben Gay'im, Kaos GL; Gay ve lezbiyenlerden oluşur. Ve biz eşcinseller olarak bu ülkede yaşamak istiyoruz. Ben kendi adıma eşcinsel milletvekili olmayı ya da meclise girmeyi ön görmediğim için bu soru benim için geçerli olamaz...
Benim aslında sormak istediğim, örneğin dürüstlüğün, şerefliliğin, erkeklikle özdeşleştirilmesine nasıl baktığınız...
Aslında bu alan, kadın kurtuluş hareketinin on yıllardır ortaya koyduğu gibi, mevcut sistemin erkek egemen bir yapı olmasından kaynaklanıyor. Aslında eşcinseller açısından bakıldığında da; mevcut sistem bizim için heteroseksüel erkek iktidarı olarak tanımlanabilir. Heteroseksüel erkek iktidarında da erkekliğin ve de adı konulmadan, heteroseksüel olma halinin ön plana çıkarılması pek de şaşırtıcı değil. Bizim mücadelemiz, buna da karşı. Bizim mücadelemiz, erkekliğin cinsel edimden farklı olarak, toplumsal ve kültürel alanda kurulan bir şey olduğunu, dolayısıyla da dönüşebileceği noktasından besleniyor. Dolayısıyla eşcinsellerin mevcut toplumda özgürleşebilmeleri yada özgürlük alanlarımızın artması, aynı zamanda bu maço ve heteroseksist erkek egemen yapının zayıflaması anlamına geliyor. (NK/BB)