Talabani'nin o sıra Kuzey Irak'taki Şaqlawa şehrinde olduğunu biliyorduk; yolu gösterecek bir peşmerge, Kürt savaşçı da bizimle birlikteydi.
Gittik, gittik... Ve nereye gittiğimizi bilmiyorduk. Sonunda bizim peşmerge esasında yolu bilmediğini itiraf edip bizden özür diledi... Bu dağları karış karış dolaşan Peşmerge bildiği yollardan arabayla geçince yolu şaşırmıştı.
Nihayet Şaqlawa'ya geldik; biz iki kadın kir pas içindeydik ve üstelik de çok yorgunduk. Yine de, halkın Mam Celal (Celal amca) dediği Celal Talabani'yle buluştuk. Onunla aynı otelde, Şaqlawa Touristic otelde kalacaktık. Otelin, çarşaflar dahil artık hiçbir konforu kalmamıştı ama biz mutluyduk...
Başkan Bush'a fazla geldi
Talabani, görüşmemizde, "Amerikalılar Kuzeyde Kürtlerin, Güneyde Şiilerin ayaklanmasından korkuyor. Onlar saray darbesi istiyorlardı ama işler bizim istediğimiz yönde gidince bizi desteklemeye karar verdiler," demişti.
Kürt ve Şii ayaklanmaları çok etkili oldu; Kuzey ve Güneyin pek çok şehri kurtuldu. Sonunda, Başkan Bush, bu kadarı da fazla diye düşündü. Saddam ayaklanmaları bastırmak için helikopterlerle Kuzeye, yıkıcı kuvvetleriyle Güneye geldi.
Ne var ki; Kürtler "uçuşa yasak bölge" de oluştuktan sonra yavaş yavaş otonom Kürdistan'ı inşa ettiler.
Hero ile birlikte
Şaqlawa'da o akşam Jalal Talabani bana kalabileceğimi söyleyince reddedemedim; Nadire sonraki sabah Türkiye'ye dönmek üzere yola çıktı. Ayrılırken, benim için çok önemli olduğunu bildiği bir iki şeyini de bana bıraktı; çorap ve deodorant gibi.
Sonraki haftaları Talabani ile birlikte geçirdim. Birlikte, İran sınırında sanki hiçbir yerin ortasında olan küçük kasaba Mawat'a gittik.
Eski bir okulda kaldık; ne kapı, ne pencere, ne mobilya ne de duş! Karargahta, Mam Celal'in eşi Hero dışında tek kadın bendim. Beni de Talabani çiftinin odasına yerleştirdiler...
İki hafta aynı yerde kaldık. Akşamları Mam Celal Finlandiya ve hayatımla ilgili aklına gelen her şeyi soruyordu, ve havaya notlar yazıyordu.
Şimdi de Bağdat'ta
O zamandan beri defalarca karşılaştık, buluştuk... Ama, şimdi onunla Bağdat'tayım. Yeni Yönetin Konseyinde rotasyon sistemi var; herkes bir aylığına başkan oluyor, şimdi başkan Talabani.
Yönetim Konseyinin parlak mermer koridorlarında buluştuk. Mawat'daki okulla karşılaştırınca nasıl da farklı! Talabani, benimle buluşmadan önce Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Tarım bakanıyla birlikteydi.
Bunu duyunca, Mawat'tayken onunla Washington'dan kimsenin konuşmadığı günleri düşündüm... Dahası, onun kim olduğunu bile bilmiyorlardı.
Tarihin ilk Finli peşmergesi
Mam Celal beni görünce toplantıdaki yoldaşlarına döndü ve "Bayan Liina" adında birinin bir zamanlar Mawat'ta Kürtlerle kalarak nasıl tarihin ilk Finli peşmergesi olduğunu anlattı.
Talabani, ofisinde, "Amerikalılar her şeyi kendi bildikleri gibi yapıyorlar," diyor, "Ve her zaman da haklı değiller."
KYB lideri Amerikalıları fazlasıyla yumuşak buluyor, "Iraklılar birbirimizle nasıl dövüşeceğimizi, savaşacağımızı biliyoruz" diyor ve ekliyor: "Bize kalsaydı, biz zalimlerle nasıl savaşılacağını bilirdik."
Bu yaşlı kurnaz adam iktidarda nasıl kalınacağını biliyor...
Paylaşılan kaygı
"Amerikalılar bana asla ihanet etmediler," derken Talabani gülümsüyor ve pek çok kişinin paylaştığı kaygısını tekrarlıyor: "Eğer Amerikalılar burayı terk ederse, burada iç savaş çıkabilir; Kürtlerle Türkmenler, Sünnilerle Şiiler ve herkesle herkes..."
Ve gülümsemesi bitti.
Her türlü uluslararası irtibatının kesildiği Mawat'ta günün birinde bu şekilde karşılaşacağımızı düşünmüş müydün, diye sordum...
"Elbette, dedi, "bugünün geleceğini biliyordum yoksa mücadeleyi sürdürmem mümkün olmazdı". (LR/NM)