Bu yanlış tabir 17 Aralık'ta verilecek müzakerelere başlama kararını AB'nin içinde bulunduğu menfî konjonktürden ötürü 2005 sonuna veya 2006'ya bırakarak aleyhimize dönüştürme potansiyeline sahiptir.
Yapılması gereken tıpkı diğer adaylar için olduğu gibi müzakerelerin başlama kararının alınmasını talep etmektir. Resmî başlama tarihi ise tarafların hazırlık derecelerine göre tayin edilecektir.
Avrupa Anayasası referandumları
Avrupa Anayasası 29 Ekim'de Roma'da Türkiye de dahil yirmi sekiz hükümet tarafından imzalanacak. Bu tarihten itibaren on sekiz aylık bir onay süreci başlıyor ve eğer her şey yolunda giderse Anayasa'nın 2006'nın ikinci yarısında yürürlüğe girmesi bekleniyor.
Bugün itibariyle yirmi beş üye ülkenin on ikisi onayı referandumla gerçekleştireceklerini belirttiler: Belçika, Britanya, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Fransa, Hollanda, İrlanda, İspanya, Letonya, Lüksemburg, Polonya ve Portekiz. Buna karşılık Estonya, Finlandiya, İsveç, Kıbrıs, Litvanya, Macaristan, Malta, Yunanistan işi meclis onayıyla halledeceklerini belirttiler.
Son kararını daha vermemiş beş ülke arasında Almanya var. İlk referandum Şubat'ta İspanya'da, Britanyalılar 1 Temmuz 2005'te dönem başkanlığını devralmadan referandumu yapacaklar, Fransızlar ise ya 8 Mayıs 2005'te ya da yılın ikinci yarısında referanduma gidecek. Mayıs referandumun hazırlık çalışmaları için pek olası görünmüyor.
AB'nin derinleşme ve daha fazla entegre olmasına temelde karşı olan Britanya ve üye olur olmaz ABD'nin yanında saf tutan Polonya gibi ülkelerde, eğer son dakikada bir silkeleniş olmazsa referandumdan hayır çıkması bekleniyor.
Eski Yunanistan Başbakanı Simitis Anayasa referandumlarından müspet sonuç çıkması için resmî olarak lobi yapıyor. Fakat buna rağmen öncelikle bu iki ülkede iş çok çetin geçeceğe benziyor.
Fransa'da referandumlar müzakere süreci ile ilişkilendiriliyor
Yeni Avrupa Anayasası'nın onay süreci ve özellikle on iki ülkede bu amaçla yapılacak referandumlar özellikle Fransa'da Türkiye'nin müzakere süreciyle ilintilendiriliyor. Türkiye'nin müzakerelere başlamasının Avrupa Anayasası için yapılacak referandumlara menfî olarak yansıyacağını ve eğer Anayasa reddedilsin istenmiyorsa Türkiye ile ilgili kararın onay ve referandum sürecinin sonuna yani 2006 ortasına ertelenmesi gerektiği dile getiriliyor.
Gerekçe, zaten AB'ye ve AB kurumlarına soğuk duran Avrupalı seçmenin, Türkiye'nin müstakbel üyeliğini çağrıştıran müzakere sürecini duyarsa Anayasa referandumunda hayır oyu atacağı. Bu yaklaşım Avrupalı seçmenin otomatik olarak hem Anayasa hem de Türkiye karşıtı olduğunu varsayıyor.
Bu gözlemi doğrulayan veya çürüten pek çok argüman ve veri bulunabilir. Ancak bugün çoğu AB hükümeti bu açık şantaja karşı ne yapacaklarını bilemiyor, bazıları da bu ilintiyi geçer akçe kabul eder bir tavır içerisinde gözüküyor. Ama kimse, eğer seçmen Türkiye karşıtıysa, 17 Aralık'ta Türkiye'ye mesela 2006 ortası tarihi verildiğinde bunun dahi Anayasa referandumlarında istismar edilebileceğini görmüyor.
İlaveten, birkaçının dışında AB ülkelerinin ulusal politikacılarının yurttaşlarına ne Türkiye'nin üyeliği ne de Anayasa konusunda müspet ve farklı mesajlar vermek gibi bir yaklaşımları var. Zira AB derinleşmesi ve genişlemesi konusunda bir vizyonları yok ve yurttaşlarının da kendileri gibi düşündüğünü varsayıyorlar.
Türkiye'nin tarih bekleme lüksü yok
Biz ise iki yıldır dilimize doladığımız "tarih almak" lafının bugün başımıza neler açmakta olduğunu görüyoruz. Şu sıralarda konuşulan 2005'in ilkbaharından sonrasına verilecek bir "tarih"in (Mart veya Haziran) referandumlara takılma tehlikesi taşıdığı varsayılıyor ve bu yüzden 2006 ortası telaffuz ediliyor.
Halbuki artık ne Türkiye'nin, ne hükümetin ne de AB ile olan ilişkilerimizin 2006'yı bekleyecek hali var. Dolayısıyla 17 Aralık'ta amaçlanması gereken, tıpkı diğer adaylar için yapıldığı gibi müzakerelerin başlaması kararının alınmasıdır.
Müzakerelerin başlaması diğer adaylar için de bu biçimde cereyan etti. Lüksemburg grubu olarak adlandırılan ilk altı aday (Çek Cumhuriyeti, Estonya, Kıbrıs, Macaristan, Polonya, Slovenya) ile ilgili müzakerelere başlama kararı Aralık 1997'de Lüksemburg Zirvesi'nde alındı ve müzakereler fiilen 30 Mart 1998'de başladı.
Helsinki grubu olarak anılan diğer altı aday (Bulgaristan, Letonya, Litvanya, Malta, Romanya ve Slovakya) ile ilgili müzakerelere başlama kararı Aralık 1999'daki Helsinki Zirvesi'nde alındı ve müzakereler fiilen 15 Şubat 2000'de başladı.
Müzakereler Anayasa onayı sonrasına kalmamalı
Müzakereler, Komisyonun çiçeği burnunda olması, Türk tarafının da hazırlıksız olması dolayısıyla fiilen Pazartesi 3 Ocak 2005'te başlayamayacak dahi olsa Anayasa referandumu tartışmalarına malzeme olmamak ve başlangıcın Anayasa onayı sonrasına sarkması tehlikesini bertaraf etmek gerekiyor.
Avrupa 29 Ekim 2004'den sonraki on sekiz aylık onay döneminde çok sıkıntılı ve gergin günler yaşayacak. Zira Anayasa ile bir nevi geleceğini garanti altına almak durumunda olan Birlik, İngiltere ve Polonya gibi ülkelerde "hayır" çıkarsa nelerin olacağını şimdiden kestiremiyor. On sekiz aylık kısa bir dönemde bu ülkelerde ilk yoklamada "hayır" çıkarsa ikinci bir referandum organize edilmesi imkansız gözüküyor.
Ayrıca yeni Komisyon daha işe başlamadan Avrupa Parlamentosu ile bazı Komiserlerin tecrübe ve kişilikleri konusunda ciddî bir zıtlaşma içerisine girdi. Halihazırda Avrupa kurumlarının işleyişini belirleyen Nice Antlaşması'nın işlevselliğinin ne kadar yetersiz olduğu ise hızla kendini gösterecektir. Böyle bir ortamda hala müzakerelere başlamamış bir Türkiye sesini duyurmakta pek zorlanacaktır. O yüzden müzakerelere başlama kararı diğer adaylar için yapıldığı gibi "tarih" belirtmeden alınırsa Türkiye daha rahat edecek, müzakerelerin ilk ayağı olan mevzuat taraması ve karşılaştırması çalışmalarına sükunetle başlayacak, Hükümetlerarası Konferansı hazırlayacak ve genelde çalışmalarını anlamsız bir "tarih" baskısı olmadan yürütebilecektir. (CA/NM/YS)
* Dr. Cengiz Aktar, Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi