Kadın örgütleri, 14 Eylül'de Meclis'te protestoya hazırlanıyor. Kadın Dayanışma Grubu" olarak sizin de etkinlikleriniz olacak. Müzakere süreci öncesinde kadın erkek eşitliğinde neredeyiz?
AB sürecinde önemli reformlar yapıldı. Türkiye'nin Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi'ni (CEDAW) onaylamasının ardından 4 yılda bir sunulan ülke raporlarında zaten bu eşitsizlikler ele alınmış ve hangi yasalarda değişiklikler yapılacağı belirlenmişti. Helsinki Zirvesi'nde Türkiye'ye aday ülke statüsü verilmesiyle çalışmalar hız kazandı. Anayasa, Medeni Kanun ve İş Kanunu değişiklikleri gerçekleşti.
Brüksel bazı düzenlemeler istiyor, Türkiye'de kadınların durumunu AB ölçütlerine göre geri buluyor. Neden?
Bazı hakların göstermelik şekilde düzenlendiği düşünülüyor. 2001 yılındaki birinci uyum paketinde eşitliğin Anayasa'ya eklenen aile içinde "eşler arası eşitlik"le sınırlı geçiştirilmesine itiraz etmiştik. Yeterli olmadığı AB tarafından da görüldü. "Olumlu ayrımcılık" da gündemdeydi ama kadınlarla ilgili önlemler Anayasa'ya girmedi. Bunlar hep eksiklerimiz.
Siz AB uyum sürecinde reformların toplum yaşamında uygulanması için ne yapıyorsunuz?
Medeni Kanun'da kadınlara yönelik haklar üzerinde bilinçlendirme kampanyası etkili oldu. Mesela, evlilikte "aile konutu" korumaya alındı. Bu düzenlemeyi gecekondularda anlatmak için İstanbul Barosu'nda toplantılar yaptık. Kadınların kapının önüne konmasını önlemeye çalışıyoruz.
Zina tartışmasına ne diyorsunuz? Yeni TCK'da "namus cinayetleri"nde kadını koruyucu düzenlemeler beklenirken, ilkel bir cezaya geri dönülüyor.
Türkiye geleneksel bir toplum olarak görünse de kuruluş felsefesinde kadın - erkek eşitliğine dayanıyor... Zamanla oy kaygısıyla muhafazakâr bakış açısının öne çıktığı dönemlere gelindi. Zihniyet değişmedikçe yasalar yetmiyor.
TCK tasarısında "töre cinayeti" deniliyor. Neden?
Töre denilince Doğu, Güneydoğu gibi algılanıyor, bugün İstanbul'da da "namus saiki"yle cinayetler işleniyor, acaba o zaman kasten öldürmenin nitelikli hali olmayacak mı sorusu ortaya çıkabilir.
Kadın namusuna kontrol
Zinaya dönersek, AKP bunu neden getirmek istiyor?
Anayasa Mahkemesi iptal edene kadar ceza kanunundaki zina suçu iki ayrı madde halindeydi. Eşitsizlik, farklı ceza verilmesinden doğdu. Mahkeme kararıyla iptal edildiğinden bu yana zina TCK'da suç değil. Birdenbire eski zihniyet geri geldi, daha doğrusu siyaset, kanunlara egemen oldu.
Hükümetin "Anadolu kadını istiyor" savına katılıyor musunuz?
Hayır. Zinayı kadını baskı altına almak üzere getiriyorlar.
Aile birliği, kadının onuru açısından yaklaşıyor Başbakan Erdoğan soruna...
Kadının namusunu bu sefer zina suçuyla kontrol altına almak istiyorlar. Burada asıl Anadolu kadınının yaşadığı bir gerçek var: AKP'de çok sayıda erkeğin bir resmi nikâhlı, bir imam nikâhlı eşinin olduğunu biliyoruz.
Hem AB ile uyum diyoruz, reformlar yapıyoruz hem de hiçbir Avrupa ülkesinde olmayan zina suçunu, çağdışı bir zihniyetin ürünü olarak TCK'ya monte etmeye çalışıyoruz. AKP'yi anlamak güç.
Zina geçmişte suçtu da ne oldu? Kadınların öncelikle ekonomik bağımsızlıklarının olması gerekiyor, eşini mahkemeye verip "Zina suçtur" diye hapse attırırsa ne yapacak? Hayatını nasıl sürdürecek? Kaderine boyun eğip oturuyor.
AKP'li bazı milletvekilleri asıl "İmam nikâhı hukuken zina sayılır görüşünde.
Evet, kişinin resmi nikâhlı eşi olup bir de imam nikâhlı varsa, işte bu tam da zina suçunu oluşturuyor. Bir olay anlatayım; baroya başvuran bir şehit eşi, şehit maaşını bağlatmak istiyordu, iki çocuğu vardı. Evlilik belgesini istedik. Kadın imam nikâhlı ama yasalar karşısında durumunu bilmiyor. Resmi olarak evli olmadığının farkında değil.
TCK'da zinaya gerek yok
Zinanın hukuktaki yeri ne olmalı?
Özel yaşamdır ve bir boşanma nedeni olarak Medeni Kanun'da yer almaktadır. TCK'da bulunmasına gerek yok.
Kadın sorunlarında öncelik ne olmalı?
Zinayı bırakıp eğitime bakmalıyız. Türkiye AB yolunda ilerliyor ama nefes nefese kanunları çıkarsak da yaşama geçirmedikçe sorunları aşamayız. Ülkenin 10 gününü zina tartışmasıyla harcamak kimsenin hakkı olmamalı.
Akşit destek vermemeliydi
Kadınların kendi haklarını parlamentoda savunmalarının etkili yolu nedir?
Meclis'te bugün 150 tane kadın milletvekili olsa, ne Medeni Kanun bu şekilde çıkardı ne de zinanın TCK'ya suç sayılması için adım atılırdı.
Hükümette aileden sorumlu kadın bakan zina tartışmasının neresinde? Güldal Akşit sesini duyuramıyor mu?
Biz de merak ediyoruz. Bütün bunlar olurken kadın bakan nerede? Bütün ülkelerde siyasette bir süreklilik vardır. Bizde de Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü'nde ve Devlet Bakanlığı'nda şimdiye kadar yazılmış bütün raporlarda zina suç olmamalı diye yazıyor. Kadından sorumlu Devlet Bakanı'nın tam tersini söylemesini anlamak mümkün değil. Güldal Akşit, TCK'ya zina suçu girmesine destek olmamalıydı. Aile birliği eşlerden birini hapse attırmakla mı korunur!
Yüzde 4 kadın milletvekili ayıp
Türkiye TBMM'de yüzde 4 oranındaki kadın milletvekiliyle çok geri bir durumda. Bu, Türkiye'nin ayıbı. Anayasa'nın 10. maddesine olumlu ayrımcılık ilkesi girseydi, Siyasi Partiler ve Seçim yasalarına da yüzde 30 oranında cinsiyet kotası konulmak üzere kadınların Meclis'te etkin şekilde temsili sağlanabilirdi.
Ancak bu durumu fırsat eşitliğine aykırı bulan çevreler de var.
Mesela yasalara "Meclis'te kadın ve erkek her iki cinsiyetten biri yüzde 30'un altında yer alamaz" diye bağlayıcı hüküm konacak.
28 Mart yerel seçimlerinde kadın belediye başkanı oranı iyice aşağılara düşmüş.
Çok düşük, 3 bin 600'de 23 gibi... Hiç yok gibi.
Ataizi olayında sorun 'miras'tı
Medeni Kanun gecekonduya girdi diyorsunuz...
Tabii, tabii... Oralarda çok daha fazla anlatıldı. Bir de mal rejimleri konusunda çok varlıklı kesim yasayı ezbere biliyor. Yasa çıkarken aileler gidip mal ayrılığına devam konusunda sözleşme yaptılar.
Sözleşme olayı Hande Ataizi'nin evliliğinin son bulmasında etken değil miydi?
O sözleşmeyi imzalamazsa evlilik süresince edinecekleri malları eşit paylaşırlar. Aile, hukukçu olduğu için kanunu çok iyi biliyor. Hande Ataizi olayında asıl kişisel malların, evlilik sırasında miras yoluyla gelen malların gelirleri nedeniyle sorun çıktı. Bunu paylaşmak istemediler.
Türban, AKP'lilerin yaşam tarzı haline geldi
Türkiye'de zina tartışması başlarken, Irak'ta Fransız gazetecileri rehin alan İslami direnişçiler türban yasağının kaldırılmasını istediler, ancak Fransa ödün vermedi. Türkiye AB ile 2005'te müzakerelere başlarsa, AKP tabanındaki türban serbestisi beklentisiyle Avrupa'daki karşıtlık nasıl dengelenecek?
Bu çelişkiyi düşünmemek mümkün değil. AB'yi bir kenara bırakırsak önceleri bir siyasi simge olarak kullanılan türban giderek yaygınlaşıyor. Bakanlarıyla, başbakanıyla AKP kadrolarının, ailelerin in yaşam tarzı haline geldi.
Devlet protokolünde türban krizi yaşanıyor.
Türkiye bir laik hukuk düzenine sahip, o değişmedikçe bu kurallar geçerli olacak ve böyle uygulanacak. Ancak bizleri endişelendiren, adım adım gelişen bir durum var. Kadınların kamusal alandan çekilişi. AKP hükümetinde kadının iş yaşamından çekilmesini savunan bakanlar var. Kamuda işe alımlarda cinsiyeti erkek olmak koşulu yazılıyor.
AB süreci türban sorununun çözümüne nasıl bir katkı sağlayabilir?
Türban sorunu AB ile beraber çözülebilir, soruna demokratik hak ve özgürlükler diye bakılsa bile bu hakların belli alanlarda sınırlandırılabileceğine ilişkin kanunlar, kararlar çıkmaya başladı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararı Türkiye'yi de bağlayıcıdır.
Kadınların siyaset yaşamına katılmasının önündeki engel...
Erkek egemen bakış açısı... Siyasi partiler, kadın adayları eliyor. Listelerde seçilemeyecek sıralara koyuyorlar. Kadınlarımız da siyaset konusunda özgüven eksikliği gösteriyorlar. Oysa hayatın her alanında, çalışan kadın oranı yüzde 34'lerde ve AB standartlarının altında değil. Hatta bazı işkollarında ilerisindeyiz. Siyasi yaşamda yer almak biraz da ekonomik güce ve bağımsızlığa bağlı olduğu için orada dayanak yok. Kadınların daha çok karar verici görevlere getirilmesine engeller var.
AB hazırlıklarına dönelim isterseniz, aralıka kadar AB Kadın İnisiyatifi olarak sizin eylem planınız nedir?
13 Ekim'de Brüksel'de bir toplantı düzenliyoruz: "AB Sürecinde Kadınların Ortak Paylaşımı." Türkiye'den ve AB üyesi ülkelerden uzmanlar katılacaklar ve Cumhuriyet'ten bu yana kadınların kazanımları ve günümüzün sorunları tartışılacak. Alternatif İlerleme Raporu sunacağız, kadın hakları konusunda.
Yıllardır kadınların haklarını savunuyor
Nazan Moroğlu, 1947 doğumlu. Alman Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. Kadın hukuku alanında mastır yaptı. Almanca ve İngilizce biliyor. Avrupa Birliği Kadın Hukukçular Derneği kurucu üyesi ve Avrupa Kadın Lobisi üyesidir. Halen İstanbul Barosu Kadın Hakları Komisyonu ve İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Başkanı'dır.
AGİT, Avrupa Konseyi Kadın Erkek Eşitliği Komitesi, HABİTAT, Avrasya Kadınlar İşbirliği toplantılarında resmi delegasyonda yer almıştır. Kadın hukuku, Medeni Kanun, Kadın Erkek Eşitliği alanında yazılmış kitapları bulunuyor. AB doğrultusunda 'Kadın Dayanışma Grubu'nda çalışıyor.(BB)