14. !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali 12 Şubat’ta başlıyor. Önsatış biletlerinin bugün sunulduğu festivalin programı izleyicinin iştahını kabartacak çok sayıda filmi barındırıyor.
Altyazı sinema dergisi 12-22 Şubat’ta İstanbul’da, 26 Şubat-1 Mart’ta ise Ankara ve İzmir’de gösterimleri yapılacak !f İstanbul’un yoğun programı içinde kararsız kalanlara öneriler getirdi. Dergi ayrıca 2014'ün "en İyi 10 Filmi Listesi"de hazırladı.
Sessizliğin Bakışı The Look of Silence
Kan dondurucu belgeseli Öldürme Eylemi’nde (The Act of Killing, 2012) 1965-66 yıllarında Endonezya’da gerçekleştirilen katliamın tetikçilerinin yaşamlarını perdeye taşıyan Joshua Oppenheimer’ın kamerası bu kez katilleri değil kurbanı takip ediyor. İlk filmin devamı niteliğindeki belgesel, abisinin katilleriyle yüzleşen bir adamın hikâyesi.
Gümüş Suyu: Suriye Otoportresi Ma’a al-Fidda
Humus’ta yaşayan Suriyeli bir Kürt kadın, el kamerası ve cep telefonu ile çektiği görüntüleri internet üzerinden Suriye sinemasının yaşayan en önemli yönetmenlerinden Ossama Mohammed’e göndermesiyle vücut bulan etkileyici bir belgesel.
Kabile Plemya
Sağır ve dilsiz öğrencilere eğitim veren bir yatılı okuldaki organize suç ağını takip eden filmde Ukraynalı yönetmen Myroslav Slaboshpytskiy, diyalog ve sese ihtiyaç duymadan aşk, nefret ve şiddeti anlatmayı başarıyor.
Prenses Kaguya Masalı Kaguyahime no Monogatari
Japon peri masalı ‘Bambu Kesicinin Öyküsü’, Stüdyo Ghibli üstatlarından Isao Takahata’nın sade ve etkileyici fırça darbeleriyle beyazperdede hayat buluyor. ‘Ukiyo-e’ (geçici dünyanın resimleri) tekniğiyle üretilen film, dünyada kendine edinmeye çalışan ay prensesi Kaguya’nın hikâyesini anlatıyor.
At Parası Cavalo Dinheiro
Portekizli usta Pedro Costa’nın Yeşil Burun Adaları göçmenlerinin Lizbon’daki hayatları konu edindiği Fontainhas Üçlemesi’nin son filmi, ölümle yaşam, şiirle karanlık arasında gidip gelen zor ama etkileyici bir deneyim.
Gece Yarısı Sokakta Tek Başına Bir Kız A Girl Walks Home Alone at Night
İran’daki toplumsal cinsiyet ayrımcılığına dair, siyah beyaz sinematografisi ve metaforik hikâyesiyle dikkat çeken ABD yapımı Farsça bir vampir filmi.
Bizdeki Koku The Smell of Us
Larry Clark, 1995 yapımı kült filmi Çocuklar'dan (Kids) 20 yıl sonra bu kez Paris'te, sokakta takılan, kaykaya binen, para için eskortluk yapan bir grup gencin hayatına bakıyor. Clark'ın kamerası, filmin adının da ima ettiği gibi, neredeyse filmdeki karakterlerin kokularını duyacak kadar rahatsız edici bir yakınlıkta. Bizdeki Koku'nun konu edindiği gençleri sömürdüğünü düşünmenin çok mümkün olduğu uyarısını eklemeden geçmeyelim.
Yasaklı Oda The Forbidden Room
Tedavülden kalmış kameralar, harap olmuş film şeritleri, eskimiş görüntüler ve bir mecra olarak sinemanın ‘madde’sini açık eden tüm detaylar Guy Maddin’i cezbediyor. Son projesinde Maddin, türleri ve buluntu filmleri karıştırarak yine deneyselliğin sınırlarını zorluyor.
Narın Rengi Sayat Nova, Nran Guyne
Sergei Parajanov’un Ermeni şair Sayat Nova’yı kendine has üslubuyla anlattığı Narın Rengi’ni izlememiş olanlar restore edilmiş halini beyazperdede izleme şansını kaçırmamalı.
Rüzgarlar Arasında In the Crosswind
1941’de anti-Sovyet unsurlar oldukları gerekçesiyle Baltık ülkelerinden trenlerle Sibirya’ya gönderilen yüzbinlerce kişi arasından Estonyalı bir anne-kızın ilişkisine odaklanan Rüzgarlar Arasında, şiirsel anlatımı ve ayrıksı sinematografisiyle kaçırılmaması gereken bir yapım. Bellek, kayıp mekânlar, sürgün ve unutuş üzerine bir meditasyon…
Fransa Prensesi La Princesa de Francia
Arjantinli genç yönetmen Matias Pineiro, Şekspiryen unsurlarla zenginleştirdiği dramatik yapılarıyla öne çıkan filmleriyle dikkatleri üzerine çekti. Son filmi Fransa Prensesi’nde bu kez büyük ozanın ‘Aşkın Çabası Boşuna’ oyunundan esinleniyor.
Mardan
Bahman Ghobadi’nin kardeşi Batin Ghobadi, Irak Kürdistanı’nın etkileyici coğrafyasında geçen atmosferik bir polisiye ile, bireysel bir öykü üzerinden toplumsal ve tarihsel yaralara temas ediyor. Yönetmenin ilk uzun metrajı.
Bir Gün Pina Dedi ki…
Chantal Akerman’ın 1983 tarihli belgeseli Pina Bausch ve Tanztheater Wuppertal’a beş hafta süren bir Avrupa turnesi boyunca eşlik ediyor. Fazla söze gerek yok; Akerman’ın sinemasal ritim duygusuyla Bausch’un koreografilerinin buluşmasının hipnotik bir gücü var.
Altyazı’nın “Bunlara da dikkat” diyerek ünlem koyduğu filmler ise şöyle:
Gül Suyu (Rosewater) Yön: Jon Stewart, 52 Salı (52 Tuesdays) Yön: Sophie Hyde, Ardınızdan Denizi Serpeceğiz (Et Nous Jetterons La Mer Derriere Vous) Yön: Anouck Mangeat, Noemi Aubry, Clement Juillard, Jeanne Gomas, Tarlabaşı ve Ben (Tarlabaşı and Me) Yön: Marianna Francese, Jaad Gaillet, Jean Genet için Üç Taş (Three Stone for Jean Genet) Yön: Freider Schlaich, Hayatın Kendisi (Life Itself) Yön: Steve James, Aylak Vampirler (What We Do in the Shadows) Yön: Taika Waititi, Jemaine Clement). (YY)
Altyazı'da ayrıca
Abderrahmane Sissako Sineması: Afrika sinemasının güçlü sesi; Turist (Force Majeure): Bir erkeklik parodisi; Özgürlük Yürüyüşü (Selma): Martin Luther King’in ‘eşit haklar’ mücadelesi; Hacker (Blackhat): Sanal ortamdan sokaklara uzanan bir Michael Mann aksiyonu; Foxcatcher Takımı (Foxcatcher): Sporcu çiftliğinde gerilim; Mısır Adası (Simindis Kundzuli): Zamansız bir mesel
Mucize: Sevgi katılmış bir asimilasyon öyküsü; Fatih’in Fedaisi Kara Murat: Tek adamın gölgesinde; Whiplash: Zavallı ve kızışmış bir karakterin portresi; Basit Sorular: Yekta Kopan’ın bu ayki soruları Whiplash filmine; Ayın Kısası: Azra Deniz Okyay’dan Küçük Kara Balıklar; Bir An: Hasan Ali Toptaş Bir Zamanlar Anadolu’da’yı yazdı...