Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nin 31’incisi 23-29 Eylül tarihleri arasında gerçekleşti.
Festival, geçtiğimiz sene (2023) Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde yaşanan sansür krizinin ardından izleyiciler ve sinema sektörü açısından daha çok ilgi odağı haline geldi.
Törendeki ödül dağıtımında, önce Ulusal Yarışma bölümündeki uzun metraj kurmaca filmlerin ödüllendirilmesi, Belgesel ve Kısa Metraj bölümüne geçildiğinde salonun boşalmasına neden oldu ve bu durum sinemacılar tarafından eleştirildi.
Sinema sektöründe bağımsız olarak yer alan emekçilerin çalışma koşullarını düzeltmek için 2015 yılında kurulan Sinema Televizyon Sendikası, festivali günbegün takip etti.
Sendikanın genel sekreteri Damla Kırkalı ile festivali, festival organizasyonundaki aksaklıkları ve Türkiye’deki film festivallerine damgasını vuran sansür gündemini konuştuk.
Bu seneki Altın Koza Film Festivali’ne dair gözlemleriniz nelerdir?
Ülkemizin köklü festivallerinden biri olan Adana Altın Koza Film Festivali’nde, geçtiğimiz sene Antalya’da yaşanan ve festivalin iptaline yol açan sansür skandalından sonra hem sinemacılar, hem de seyircilerdeki merak ve heyecan fazlasıyla hissediliyordu. Benzer dönemlerde olduğu için filmlerini bu iki festivalden birinde açma konusunda birçok sinemacının ilk tercihi Adana oldu. Ulusal uzun metraj film seçkisinde dünya prömiyerini Karlovy Vary, Locarno ve Venedik Film Festivali gibi prestijli festivallerde yapan filmlerin yanı sıra, seyirciyle ilk buluşmasını Adana’da gerçekleştiren filmler de vardı.
Bu seneki ulusal yarışma jüri başkanı koltuğunda Nuri Bilge Ceylan’ın yer alması festivali daha da dikkat çekici kılma konusunda başarılı oldu. Festivalde bu sene organizasyonda yaşanan aksaklıklar çokça konuşulurken, asıl gündeme damgasını vuran ödül töreninde yaşananlar oldu.
Sona bırakılan ödüller
Ödül töreninde ne yaşandı?
Kısa film ve belgesel kategorisindeki ödüllerin bu sene nedense törenin en sonunda açıklanması, Altın Koza adına utanç vericiydi. Dünyada ve ülkemizde bu dallardaki ödüllerin ödül törenlerinin başında açıklanmasının bir sebebi var. Ancak Adana Film Festivali yönetimi ya birilerinin bu teamülü hiçe saymak yönündeki taleplerine boyuna eğmek durumunda kalmış ya da bu kategorilerin daha önemsiz olduğuna kanaat getirmiş olsa gerek, sona bırakılan bu ödüller açıklandığında salonda neredeyse kimse kalmamıştı.
Ulusal Öğrenci Filmleri jüri üyesi Tufan Taştan’ın da törende dediği gibi, kısa filmlere verilen değer, geleceğin sinemasına verilen değerdir ve anlaşılan hem kısa, hem de belgesel filmlerin dünya sinemasında konumlandırdığı yere varmamıza epey var. Benzer bir şekilde, ödül töreni esnasında kazananların festivalin sosyal medya hesaplarından açıklandığı festivalde, içlerinde “En İyi Edebiyat Uyarlaması Uzun Metraj Senaryo”nun da yer aldığı bazı ödüllere hak kazanan isimlere dair ertesi günün öğlen saatlerine kadar bir paylaşım yapılmadı.
Geçen seneki Altın Portakal’a sansür tartışması damgasını vurmuştu. Altın Koza’nın atmosferinden de yola çıkarak festivallerin güncel durumuna dair ne söylemek istersiniz?
Geçtiğimiz sene Antalya Film Festivali’nde yaşananlar çokça konuşuldu; ancak ifade özgürlüğünün ve festivalin düzenlenmesinin önüne çıkan engelleri yıkma yönünde hiçbir somut adım atılmadı. Sinema sektöründen çeşitli sendika, meslek birliği ve dernekler sansüre karşı duruşlarını ortaya koydularsa da, yeni festival yönetiminden de, resmi kurumlardan da konuyla ilgili net bir kamuoyu açıklaması gelmedi. Dediğim gibi, bu sene Adana Film Festivali’ne yapılan film başvurularının çok daha fazla olduğu ve sektörün genelinde bir hayal kırıklığı hâkim olduğu aşikar.
YÖNETİCİLERİN İŞİNE SON
60. Antalya Altın Portakal Film Festivali iptal edildi
Diğer yandan, geçtiğimiz sene (ve önceki senelerde) yaşanan sansür olayından sonra bu sene yetkililerin bu anlamda risk almayacağını öngörüyoruz. Bunu söylemekle beraber, festivallerin son gününe kadar her an her şeyin olabileceği tecrübeyle sabit. Dahası, geçen sene sansürden nasibini alan söz konusu film “Kanun Hükmü” bu sene Antalya Film Festivali’ne alternatif olarak düzenlenen Özgür Portakal Film Günleri seçkisinden de yine aynı gerekçelerle çıkarıldı.
Sansür baskısı ülkemiz sinemasında kendini hâlâ fazlasıyla hissettiriyor. Geçtiğimiz günlerde Se-Yap’ın (Sinema Eseri Yapımcıları Meslek Birliği) paylaştığı kamuoyu açıklaması, yapılmasının kaçınılmaz kılındığı ülkemiz sinemasına dair üzücü olmakla beraber oldukça önemli diye düşünüyoruz.
Politik sinema
Bu sene Burak Çevik 1978 Bahçelievler Katliamı’nı anlatan filmi “Hiçbir Şey Yerinde Değil” filmiyle jüri özel ödülü ve en iyi yönetmen ödülünü; Türker Süer, 15 Temmuz Darbe girişimini anlatan “Gecenin Kıyısı” filmiyle Yılmaz Güney ödülünü aldı. Bu filmler ve ödüller politik sinemamızın durumu ile ilgili ne söylüyor?
Öncelikle “politik sinema” terimini kullanırken, sinema yapma sürecinin bütünüyle politik bir duruş, sinemanın ise bu duruşun üretimi olduğunu unutmamak gerektiğini düşünüyorum. Ülkemizde de aksini düşünmek zor. Sinema tarihi boyunca filmleri üretildikleri zamanın politik iklimlerinden ayrı değerlendirmek mümkün değil.
“Hiçbir Şey Yerinde Değil” ve “Gecenin Kıyısı” Türkiye’nin yakın tarihine dair kayda değer, uluslararası arenada övgü almış filmler. Bu filmlerin ülkemiz festivallerinde, sonrasında sinema salonlarında seyirciyle buluşması çok değerli ve umut verici. Umarız daha niceleri yapılır ve sinemamız farklı hikâyelerle zenginleşir.
Genel olarak bir Altın Koza portresi çıkarmak isteseydiniz, festivalin olumlu ya da olumsuz yanlarına dair ne söylerdiniz?
Altın Koza, seyircisiyle ve 30 yıllık geçmişiyle çok kıymetli bir festival. Ancak olgun bir festival kendini yeniler, standartlarını yükseltir. Bu seneki festival, sinema camiasında bir hayal kırıklığı yarattı denebilir. Konuk ağırlama, salon imkânları, para ödüllerindeki eşitsizlik gibi konuşulmayan birçok problem ödül töreninde yaşananlarla kendini göstermiş oldu. Dünyanın tüm prestijli film festivallerinde her format ve türden film aynı muameleyi görür ve konukların hepsi eşit koşullarda ağırlanır.
Bu sene Adana’da yaşananlar festival yönetiminin filmler arasında anlaması güç bir hiyerarşi kurduğunu ortaya çıkarmış oldu. Bunun yanı sıra, her ne kadar filmler bir alışveriş merkezinde gösteriliyor olsa da, bu durum sektörel bir aradalığı sağlamaya bir engel olmamalı. Festivallerin bir işlevi de sektörün tüm paydaşlarını gerçek anlamda “buluşturmak” ve etkileşimi artırmak olmalı. Gelecek sene festival programına bu yönde etkinlikler eklenebilir, bunu sağlayacak yeni koşullar yaratılabilir.
Son olarak, bu sene yaşanan organizasyonel problemlerin önüne geçmek adına festivalcilik ya da en azından organizasyon deneyimi olan ve festival programcılığına dair deneyim aktarımı almış yetkin ekiplerle çalışılması elzem diye düşünüyorum. Umarız olanlardan bir ders çıkarılır ve gelecek sene Altın Koza sinemacılara, sinemaseverlere tarihine yaraşır bir festival deneyimi yaşatır.
“Film yapmak çok güç”
Festivaller, sektöre yeni katılan sinema emekçilerine yeterli alan sağlıyor mu?
Bir festival yalnızca üretilenin değil, üretenin ve üretim süreçlerinin de konuşulmasını sağlamalı ve teşvik etmeli. Bu anlamda ülkemiz festivalleri hem film geliştirme, yapım ve yapım sonrası destekleri, hem de atölye ve sektör buluşmaları anlamında önemli alanlar açıyor. Ancak hem desteklerin artması ve adaletli bir şekilde dağıtılması, hem de sektöre yeni girecek sinemacılara daha çok açılım ve fırsat sağlanması kritik. Zira zaten her manada koşulları zor olan sektörümüzde, giderek daha da ağır hissedilen ekonomik iklimden dolayı film yapmak çok güç olmaya başladı.
Üçüncü uzun metraj filmini yapacak, kendini uluslararası sinema camiasında kanıtlamış yönetmenlerin bile Kültür Bakanlığı desteğiyle film çekemediğini düşünecek olursak; gerek kendi filmini yapmak isteyen, gerek sektörde kamera önünde veya arkasında çalışmak isteyen genç arkadaşlarımızın işi oldukça zor. (İŞ/TY)