İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Başkanı Hüsnü Öndül'ün , Türkiye'ye dair genel değerlendirmesi böyle... İHD'nin 2001 yılının ilk altı ayına ait insan hakları raporunu açıklayan Öndül, Avrupa Birliği'ne geçiş sürecinde ülkede demokratikleşme yönünde olumlu adımlar atıldığına dair kanaatin aksine, geçmiş yıllara oranla daha fazla insan hakları ihlali yaşandığını vurguladı.
Öndül, yılın ilk altı ayına damgasını vuran olayları, 19 Aralık 2000 tarihinde 20 cezaevine düzenlenen operasyon ve F tipi cezaevlerinin uygulamaya geçirilmesi ile 19 Şubat 2001 tarihli büyük mali kriz olarak nitelendirdi.
Her iki olayın etkilerinin sürdüğünü hatırlatan Öndül, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne (AB) giriş sürecini de insan hakları ve demokrasi açısından değerlendirdi. Yaygın kanının aksine, AB'ye giriş sürecinde insan hakları uygulamalarında olumlu bir değişiklik görülmediğini söyledi.
İHD Genel Sekreteri Öndül konuşmasında şu noktalara dikkat çekti:
Cezaevlerinde sorunlar sürüyor
* 19 Aralık tarihli operasyon, cezaevlerindeki mahpusların yaşam, işkence yasağı, kişi özgürlüğü ve güvenliği, adil yargılanma, eğitim, sağlık, beslenme, yakınları ve avukatları ile iletişim kurma ve benzeri haklarını gündeme getirdi.
* Operasyon, konuyla ilgili demokratik tepkilerini dile getirenler açısından ise yargı pratiği, yasa dışı örgütlere yardım ve yataklık suçlaması şeklinde belirdi.
* 32 kişinin yaşamını yitirdiği operasyon sonrasında da devam eden ölüm oruçlarında bugün itibariyle toplam 31 kişi (5'i tutuklu yakını) yaşamını yitirdi. Sorun olduğu yerde duruyor.
* F tipi cezaevlerinde mahpuslar tecrit koşullarında tutuluyorlar.
* Bunun son örneği Kandıra Cezaevi'nde yaşandı. Kandıra Cezaevinde günde bir kez yapılan sayımların sayısı ikiye çıkarıldı. Mahpuslar sayımları ayakta ve hazırolda vermeye mecbur bırakıldılar. Bu kurala uymayanlara dayak atıldı. Hastane ve mahkemeye nakiller öncesi tutuklu ve hükümlülerin makatları aranmak istendi. Ring araçlarında elleri arkadan kelepçeli tutuklular bir de ring aracına kelepçelenmekteler. Bu onların yolda can güvenliği riskini arttırmakta. Gebze cezaevinden Kandıra cezaevine nakledilenlere Kandıra Cezaevine girişte sıra dayağı atıldı.
Sosyal alan yok edildi
* İkinci önemli olay, 19 Şubat mali krizidir. Büyük sermaye grupları, siyasetçi ve yüksek bürokrasi üçlüsünün yön verdiği ekonomi politikalar, Türkiye'yi krize sürükledi. Gayri safi milli hasılasına göre dünyanın en büyük 4 silah alıcısı ülke konumundaki Türkiye'de , kriz öncesi kişi başına ulusal gelir 2 bin 850 dolar seviyesindeydi.
* Ayrıca çeşitli toplumsal sınıflar ve kesimler arasındaki gelir dağılımı uçurumu giderek açılmıştı. Bu durum Türkiye'nin çeşitli bölgeleri açısından da kendisini gösteriyordu.Dolayısıyla Türkiye'de sosyal adalet ilkesine aykırılık söz konusu idi. Kalkınma ve gelişme stratejisi sonunda, Türkiye toplumunun ezici çoğunluğu yoksulluk ve yoksunluk içerisine sokuldu. Krizle birlikte, sosyal alan yok edildi.
İnsan Hakları uygulamalarında olumlu değişiklik yok
* Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyelik için aday ülke ilan edildiği tarih 10 Aralık 1999'dur. O tarihten bu yana, ülkede insan hakları uygulamalarında olumlu değişiklikler yaşanacağı kanısı olsa da, bilançolar durumun beklentilerin aksi yönünde olduğunu açıklıyor.
* Türkiye'de yaygın ve sistematik olarak işkence sürmektedir.
* İfade özgürlüğü alanındaki hoşgörüsüzlük artmıştır. Eskisine göre Cumhuriyet Savcıları daha çok sayıda insan için soruşturma ve dava açma yoluna gitmektedir.
* 1999 yılının ilk 6 ayında, gözaltına alınan 35.242 kişiden 334'ü, 2000 yılının ilk 6 ayında gözaltına alınan 15.980 kişiden 263'ü, 2001 yılının ilk 6 ayında gözaltına alınan 21.812 kişiden 435'i işkence şikayetinde bulunmuştur.
* İşkencenin gözaltı uygulaması ile bağlantısı düşünüldüğünde hem gözaltına alınan insan sayısı, hem de işkence gören insan sayısının İHD'nin saptamalarından kat kat fazla olduğu düşünülebilir.
* İşkence mutlaka önlenmelidir. Türkiye gözaltı birimlerinde işkence yapan bir ülke durumundan mutlaka çıkarılmalıdır. İşkencenin önlenmesi için İHD'nin 26 Haziran 2001 tarihinde kamuoyuna açıkladığı, idari, yargısal, yasal ve eğitsel önlemler, gecikmeksizin alınmalıdır.
İfade özgürlüğünde tablo karamsar
* 1999 yılının ilk 6 ayında Cumhuriyet Savcıları düşüncelerini açıklayanlar hakkında toplam 372 yıl 6 ay hapis cezası isterken, 2000 yılının ilk 6 ayında 813 yıl 8 ay hapis cezası istemiştir, 2001 yılında ise, düşüncelerini açıklayan bin 519 kişi için 3 bin 125 yıl 4 ay hapis cezası istenmiştir.
* Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, yargı yetkisini kabul ettiğimiz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin içtihatları Cumhuriyet savcılarının insan hakları hukukuna uygun uygulama içersinde olmalarını sağlayamıyor.
* Türkiye'nin, imzasının bulunduğu belge ve kurumları, "dış güç-dış kurum" gibi algılamadan vazgeçmesi gerekiyor. Mevcut kadrolarda zihniyet değişikliği sağlanmadan demokratik hukuk devletini yaratmak ve bu arada Avrupa birliği sürecinde mesafe almak olanaklı değildir.
* Hükümet ve yasama organı, Helsinki sürecinin üzerinden neredeyse 2 yıla yakın bir zaman geçmiş olmasına karşın, insan hakları ve demokratik standartlarla ilgili, atılması gerekli adımları atmıyor, zamana yayılmış politika izlemekte ısrarlı davranıyor.
* Hükümet, AB tarafından hazırlanmış olan Katılım Ortaklığı Belgesi'ne karşılık gelecek ve fakat kesinlikle KOB'la uyuşmayan Ulusal programı bile yaşama geçirmekte çekingen davranıyor. (BB/NA)