Derinliğin aslında ne kadar yüzeyde olduğunu görmemiz açısından, bir iki örnekle, Altay Tokat'ın aslında bir deli olmadığını, ama deliymiş gibi gösterilmeye çalışıldığını, bunun da bir dezenformasyon olduğunu tartışmamızın zamanı bugün değilse, yarın hiç değildir.
Delidir, ne yaparsa yeridir!
1940'larda, hani Adolf Hitler'in bu ülke medyasından alkış aldığı yıllarda, eşitlikten, adaletten, komünizmden söz eden öğretmenler, memurlar veya akademisyenler, "üşütük" olarak tanımlanırmış. Birinin "ben komünistim" demesi için ancak akıl sağlığını yitirmiş olması gerekiyordu demek ki.
Savunulan ideolojinin riski, ancak "deli" yaftasıyla geçiştirilebilirdi. Çünkü delilik şahsî bir vaziyet. Dolayısıyla bir topluluk, bir örgüt, devrim yapacak güç birliğini sağlayacak yetenek delilerin nail olamayacağı bir vasıftır.
Delinin yapıp ettikleri, çevresini, ailesini, etrafını, ülkesini, kurumunu, konumunu bağlamaz. Deli delidir, ne yaparsa yeridir! Bomba da attırır, komünist olduğunu da söyler, generalken adam öldürdüğünü de.
Şahsî sapmalar
Hürriyet Gazetesi'nin 27.2.1951 tarihli nüshasında, "komünizm propagandası yapan genç ve güzel bir kadın yakalandı" başlıklı haberde, terzilik yapan Saadet Akyol'un "üşütük" ve zevk düşkünü olduğu ima ediliyor mesela.
Kaderin cilvesine bakın ki, elli yıl sonra aynı gazetede çalışıp daha sonra Sabah gazetesine geçen Fatih Altaylı, farklıymış gibi görünse de aynı zihniyetin temsilciliğini yapıyor. Bir kere asker kişilerin suç işlemelerini, hele ki üst düzey kademelerde görev yapan asker kişilerin yasa dışı eylemlerde bulunmalarını, bununla da kalmayıp itiraf etmelerini, "şahsî sapmalar" olarak saptamak, gerçeği saptırma çabasıdır.
Hatta bu bir saptama değil, saptırmadır. Aktüel'in haberinin izini sürmekten nedense imtina eden Sabah Gazetesi'nin genel yayın yönetmeni Fatih Altaylı bunu çok bariz biçimde yapan gazetecilerden biri. Altaylı, Altay Tokat'ın -emekli olduktan sonra- kafa karışıklığı yaşadığını, hadisenin tamamen kişisel olduğunu okurlarına muştuluyor.
Övünmek veya övünmemek
Evvela Altaylı'dan, emekli general Tokat'ın itirafının sebebini öğrenelim:
"39 yıl orduya hizmet eden Tokat'ın emekli olduktan sonra ruhsal durumunda bazı değişiklikler olduğu anlaşılıyor. Çünkü hiçbir "aklı başında" emekli general kalkıp "Ben de bir kaç bomba attırdım" demez (...)
Bir general bunları söyleyebilir. Ama "Biz de hatalı işler yaptık" diyerek. "Övünmek" için, Şemdinli'ye savunmak için bunları söylemek "akıl sağlığı" ile ilgili ciddi bir işarettir. Daha vahimi, bunlarla övünmek Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne "zarar vermektir (...) anlaşılan o ki, Genelkurmay emekliye ayrılacak personeline, özellikle de Güneydoğuda görev yapmışsa, ciddi bir "Emekliliğe Hazırlama Programı" uygulamak zorunda." (30.07.2006. Sabah Gazetesi)
Altaylı, Tokat'ın deli olduğunu ima ederken, bir generalin Güneydoğuda yasa dışı olarak birkaç bomba attırmasını sorgulamıyor elbette. Tokat, bomba attırmış olabilir. Ama bununla övünmesi Türkiye Cumhuriyeti'ne zarar veriyor.
Generalin ruh sağlığı
Hatalı işler yaptık dese, tıpkı 2004'ün Ağustos ayında Diyarbakır'da "devlet bazı hatalar yapmıştır" deyip medyanın gönlünde taht kuran başbakan Erdoğan gibi, emekli general Tokat da, Altaylı'dan övgü almaya nail olabilirdi. Övünmek veya övünmemek, bütün mesele bu! Altay Tokat övünüyor, devlete zarar veriyor.
O halde olsa olsa bu general, emekli olduktan sonra ruh sağlığını yitirmiştir. Zaten hiçbir general görev başındayken ruh sağlığını yitirmez. Asker kişi, ancak emekli olduktan sonra, ruh sağlığını yitirir. O yüzden de Genelkurmay'ın, "emekliliğe hazırlama programı" (siz emekliliği delilik diye okuyun) uygulaması zorunludur!
Görev başında daha kaç Tokat'ın olduğunun araştırılması, dediğimiz gibi, anlamsızdır. Çünkü asker kişi vatan savunması sırasında ruh sağlığını yitirmez zaten. Daha önce de emekli olduktan sonra uçuk fikirleriyle zuhur eden az mı general olmuştu!
Kuşkusuz bu generaller bellerinde silahları varken bir şahin kadar atılgan, bir tilki kadar kurnaz, bir anne kadar şefkatli, namuslu, akıllı, uslu... Ama işte, genelkurmay "emekliliğe hazırlama programı" yapsa, generallerimiz de emekli oldukları gün, ruh sağlıklarını yitirmiş olmazlardı.
Şakacı bombacı
Diyelim ki Fatih Altaylı orduyu kollama, aklama görevini üstlendiği için bombacı generalin (onlardan kaçı emekli oldu acaba?) ruh sağlığını ileri sürerek esas hadiseyi gizlemek zorunda. "Türkiye'de hiçbir şey, "derin devlet" iddia sahiplerinin ellerine, emekli Korgeneral Altay Tokat kadar inandırıcı(!!) koz veremezdi" diyen Milliyet gazetesi yazarı Güneri Cıvaoğlu'nun da "devlet aşkı" diyelim, Altay Tokat'ı "inandırıcı olmayan" biri addetmek zorunda bıraktı.
Hükümet de, "Topun ve Maçın Sahibi Büyükanıt" başlıklı yazımızda da değindiğimiz "kabahatinden" dolayı suspus olmak zorunda. Peki, muhalefete ne oluyor? Daha doğrusu neden hiçbir şey olmuyor?
Deniz Baykal'ın, Altay Tokat olayı üzerine tek kelime etmemeye ne hakkı var? DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar'la ilgili bütün "arkabilgimizi" (veya background'u) bir kenara bırakarak, safça soralım: Görev yaparken birtakım yerlere bomba attırdığını itiraf eden bir generalin söylediklerini, hangi hakla "şaka yapmıştır" şeklinde yorumluyor!
Deli mi baba mı?
Kimsenin Altay Tokat'ı savunmaya heveslendiği söylenemez. Ama "devleti kollama" refleksi, Altay Tokat'ın suçunun da gizlenmesini sağlıyor. Peki, emekli olduğu halde bir general, niye başına iş açacak sözler sarfediyor. Bunun için şakacı veya deli olmak mı gerekiyor?
Siyasî hesapları olmasaydı acaba, Mehmet Ağar'ın emekli olduktan sonra, "devlet için" ne maharetler sergilediğini söylemesi için delirmesi mi gerekiyor? Sizce korgeneralliğe kadar yükselmiş Tokat, Aktüel'e bir şahıs olarak mı konuştu, yoksa "devlet" olarak mı? Tokat'ın duruşunda deli, şakacı veya delikanlı edası mı görüyorsunuz, yoksa Mehmet Ağar gibi, "baba" edası mı?
Tokat daha eşit
Kuşku yok, Türkiye'de yasalar karşısında herkes eşittir. Ama bazıları daha da eşit. Güneydoğu'da görev yaptığı sıralarda "birkaç kişinin" evinin yanına bomba attıran, bunu olabilecek en yalın biçimde ifade (itiraf) eden Altay Tokat delilik veya şakacılıkla "itham" ediliyor. Tıpkı susurluk sanıkları gibi, belki o da mahkemeye çıkarıldığında, "evet benim ruh sağlığım yerinde değil, anlattıklarım palavra" diyebilir. Tokat, bizden daha eşit. Bunun için yapılabilecek herşey yapıldı. Tokat'ın itirafının yerinde artık yeller esiyor, bu belli.
Peki, Türkiye'de derin devlet organizasyonunun ortaya çıkması için Fatih Altaylı, Güneri Cıvaoğlu gibi gazeteciler, Deniz Baykal, Mehmet Ağar gibi siyasetçiler ne zaman emekli olup ruh sağlıklarını yitirecek, artık merakla bekleyeceğimiz gelişme bu olmalı galiba.(İA/AD)