İşkence ve tecavüz hükümlüsü spiker Alp Buğdaycı, hayatını kaybetti.
Buğdaycı ve romancı Metin Kaçar, 1995’te Güneş adlı kadına işkence ve tecavüz ettikleri için hüküm giymişti. Kaçan, 7 yıl 8 ay kaldığı cezaevinden çıktıktan sonra 2013’te Boğaziçi Köprüsü’nden atlayarak intihar etmişti.
5,5 ay sonra tahliye olacak olan Buğdaycı ise dün öğlen cezaevinde fenalaştı. Kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti. İlk bulgulara göre ölüm nedeninin kalp krizi olduğu söylendi.
Alp Buğdaycı hakkında
1964 Diyarbakır’da doğdu. Muhabirlik, spikerlik ve seslendirme sanatçılığı yaptı. TRT Radyolarında görev yaptı, TRT-1’de program sundu, Star 1’de (Magic Box) de spikerlik yaptı, Show Tv’de sabah haberlerini sundu. Körfez Savaşı’nda televizyon muhabirliği yapan Buğdaycı, 1994’te mesleği bıraktı. Hüküm giydikten sonra İZ TV’de “Şehrin Arka Yüzü: Tarlabaşı” belgeselinin yapımcılığını ve birçok belgeselde seslendirme yaptı.
Tecavüz olayının yaşandığı günlerde, kadınlar tarafından çıkarılan kadınlara mahsus gazete Pazartesi'nin Nisan 1996'da konuya ilişkin hazırladığı dosyayı yayınlıyoruz.
KADINLARA MAHSUS GAZETE PAZARTESİ, NİSAN 1996Güneş Neler Yaşadı?-Ayşe Düzkan, Filiz Koçali-Biz bu yazıyı yazdığımız günlerde Güneş'in yaşadıklarının üzerinden yaklaşık iki ay geçmişti. Bu iki ay içinde nedense pek çok kişi Güneş'in anlattıklarını yalanlamak için elinden geleni yaptı, iki ayda çeşitli dedikodular, suçlamalar üretildi. Bu yazıyı yazarken konuyla (yakın ya da uzaktan) ilgili pek çok kişiyle, en başta da Güneş'le konuştuk. Aşağıdaki yazı tamamen olayla ilgili kişilerin tanıklığıyla hazırlanmıştır, 4 Nisan'daki mahkeme için gizli oturum kararı alındığından bazı tanıkların isimlerini yazamıyoruz. Bildiğimiz, duyduğumuz ama burada yazamadığımız başka olaylar, isimler de var. Çünkü ortalığa çıkmıyorlar, kaynak gösteremiyoruz. Güneş'in en yakın kız arkadaşı şunları söyledi bize: "Feminizme hayatım boyunca mesafeli oldum. Bu iş ortaya çıktığında, bir kadın dayanışmasının çok yararlı olacağım düşündüm ama bunun ne derece doğru birşey olacağı konusunda endişelerim vardı. Sonra öyle güçlü bir erkek dayanışmasıyla karşılaştık ki hayrete düştüm." Olaya dolaylı olarak karışan, bildiği çok şey olan erkekler tanıyoruz, biliyoruz ama konuşmuyorlar! "E yani, olmuş bir kere, on yıl yatsınlar mı?" • • • Aşağıdaki yazıda sadece Güneş'in ifadesine başvurulan tek kısım evde yaşadığı iki buçuk saat ve arkadaşı hastaneye gelene kadar olan bitendir. Onun dışındakiler, diğer yaşayanların anlattıklarıdır. • • • Evet, Metin ve Güneş dört-beş yıl önce tanışır, birbirlerine âşık olurlar. Aralarında sevgi ve ruh kardeşliği vardır. Son zamanlarda ilişkileri biraz tavsamıştır ama, ikisinin de hoşlandıkları gece hayatı içinde, ortak bir çevreyi paylaşmakta, sık sık görüşmektedirler. Olay günü de bildiğiniz gibi, Güneş ve iki kız arkadaşı Kemancı'da Alp Buğdaycı ve Metin Kaçan'la karşılaşırlar. Kapanma saatinde de, (üçbuçuk, dört) Alp hepsini eve davet eder. "Gecenin bu saatinde o kadar taksi parası verilmez, bana gidelim" der. Alp'in evi Kemancı'ya yakındır. Yürüyerek giderken, Alp'le Metin kızlara "ne kadar cici olduklarını" söyleyip dururlar. Grup hep birlikte Alp'in evine varır. Güneş, önce bir bardak su ister, lenslerini koyar, giysilerini çıkarıp yatak odasındaki çift kişilik yatağa yatar. Kızlar salondaki kanapelere uzanırlar. Alp önce birisinin yanına yaklaşır (diyelim ki Ayşe), ve düğmelerini açmaya başlar. Ayşe, onu sertçe reddeder. Alp bunun üzerine diğer kızın yanına (diyelim ki Fatma) gider. Ona değişik bir taktik uygulayıp dudaklarından öpmeye çalışır! 0 da reddeder, "Ayıp değil mi, ben senin arkadaşının sevgilisiyim" der. Alp bu kez yine Ayşe'nin yanına yaklaşır, artık Metin de salondadır, Ayşe'nin yanına uzanmıştır. Ayşe "Ne yapıyorsun, geri zekalı mısın" der. Alp, Metin in üzerinden uzanarak Ayşe'ye iki tokat atar. Metin yüzüne çektiği çarşafın altından “Hey koca topçular kavga mı ediyorsunuz" diyerek gülmektedir. Ayşe bu sırada ayağa kalkar, ayakkabılarını giyerken Alp'ten iki tokat daha yer. İki kız kapıya gelirler, bir yandan da söylenmektedirler. Alp iyice hiddetlenip "Burası pansiyon mu, hadi naşlayın" der, "Ben Alp Buğdaycı'yım," diyerek iki yumruk daha atar. Yani kısa bir sürede toplam dört tokat, iki yumruk! (Şimdi biraz gerilere dönelim. Alp daha önce de, bir başka grup evine geldiğinde, gruptan bir kızla birlikte olmak istemiş, reddedilince ona da vurmuştur. Bu olay, birkaç erkek tarafından bilinmektedir.) İşte tam bu sırada yükselen sesleri duyan Güneş, kapının arkasında duran bir giysiyi üzerine geçirir ve dışarı çıkarak aralarına girer. Kızlar giderler, Güneş, Alp ve Metin'e dönerek "Ne oluyor çocuklar" der. "Çocuklar"ın havası değişmiştir! Bundan sonrası, Güneş'in anlatımıyla yoğun dayak ve işkenceyle geçer. Metin anal, Alp de oral yolla genç kadına tecavüz ederler. Alp, sürekli olarak kendi adım tekrarlamakta ve "Bu ismi bir daha hiç unutmayacaksın," demektedir. Güneş'in ise yaşadığı şoktan sanki dili tutulmuştur. Somadan ortaya çıkar ki, zaten, bağırsa da duyan olmayacaktır. Çünkü rastlantı eseri o gün alt ve üst katlar boştur. Karşı komşu ise her gece o saatlerde sızmış olmaktadır. (Yine birkaç gün önceye dönelim, içlerinde Metin in de bulunduğu bir grup bir kafede otururlarken, içeri Güneş girer. Metin yanındakilere "Bunun da hesabını göreceğim" der.) Güneş için dehşet dolu birkaç saatten sonra, Alp ve Metin onu yollamaya karar verirler. Kapıdan çıkarken, eski sevgilisinin "lens bağımlılığını" bilen Metin "Lenslerin nerede" der, "Bardağın içinde" cevabını alan Alp lensleri getirir. Güneş bir tanesini zorlukla takar, diğerini Alp içinde bulunduğu suyla birlikte döker. Güneş kapının dışına çıkar, kapı ardından kapanır. Orada bir süre kıvrılıp kalır. Az sonra kapı açılır, Alp, "Hala burada mısın" der. "Göremiyorum", "Gidemiyorum" cevabı üzerine onu iteleyerek aşağı indirir. Dış kapıya bırakır. Güneş'in ilk farkettiği yaşadığıdır". Sonra, bütün Cihangirliler gibi pek de hoşlanmadığı martıların sesini farkeder. Bu defa martı sesleri yaşadığını farkettirdikleri için hoşuna gider. Yön duygusu, gücü, hiç bir şeyi kalmamıştır. Yoldan geçenlerden yardım ister. Pek oralı olmazlar. Sonunda bir adamın koluna yapışır. Üzerinde para yoktur. Adamdan kendisini bir taksiye bindirip hastaneye götürmesini ister. Adam kumardan dönüyordur ve bütün parasını kaybetmiştir. "Param yok" der, Bir başka adam yanaşır, bozuk bir Türkçe'yle neler olup bittiğini sorar. Güneş İngilizce durumu anlatır, adam ikiyüzelli bin lira verir. Hastaneye geldiklerinde Güneş kumarcıyı başına iş açılmasın diye yollar. Kumarcı da paranın üzerini Güneş’e verir ve gider. Güneş, biraz canının derdinden, biraz da bu işi yakınlarını üzmeden atlatma niyetiyle şikayetçi olmayı aklına getirmez. Oysa onu hastanede tıp değil, polisler karşılar. Güneş, başındaki darbelerden kuşkuludur ve tek istediği bir yatak bulup yatmaktır. Polisleri savuşturup bir an önce tedavi olmak ister. (Güneş'in hastanedeki ilk kaydı 06.50'de yapılmış. Kemancı 3.5-4 arası kapandığına göre, Kemancı'dan eve geliş, evde iki kıza yapılanlar, sonra Güneş'in yaşadıkları, toplam en fazla ikibuçuk üç saati buluyor.) Önce kafa filmi çekilir. Doktorlar yakınlarına haber verelim derler. Annesini, babasını telaşlandırmak istemez. "Benim işim iki-üç saatte biter mi" diye sorar. "Senin işin üç günde bile bitmez" cevabı üzerine bir arkadaşının telefonunu verir. Arkadaşı gelir, ilk sorusu "Kim yaptı" olur, "Alp ve Metin" yanıtını alır. Bir süre sonra gördükleri karşısında tek başına bu işi halledemeyeceğini anlar, Güneş'in kardeşi Oktay'ı arar. Ardından da Güneş in annesini ve babasını. Anne ve babası haberi muayenehanelerinde alırlar, anne olanları duyar duymaz "bu Metin'in işi" tahmininde bulunur. Hastaneye önce Oktay gelir, sonra da anne ve baba. Daha sonra da Güneş'in en yakın iki kız arkadaşı. Herkesin ilk sorusu "Kim" olur, cevap hep aynıdır; "Alp ve Metin". Bu arada Güneş artık acilde değil, nöroloji servisindedir. Onu ilk gören herkes şok yaşar, ilk müdahaleler yapılır, tek gözündeki lens yattığı servisteki doktorlar tarafından çıkarılamadığı için göz servisinden birisi çağrılır, bir doktor aletler ve ilaçlar yardımıyla lensi çıkarır. Beyinde bir şey olup olmadığı ancak tomografiyle anlaşılacaktır. Güneş, annesi ve babası ambülansla, Oktay ise arabayla Fındıkzade'ye gidip, beyin tomografisi çekilir. Oktay çok öfkelidir. Güneş'in yüzüne bakıp bakıp (o fotoğrafları hatırlarsınız) söylenir, bir yandan da ilaç, şırınga, tekrar ilaç vs. için dışarda koşturur durur. Olayın ilk şoku geçtikten sonra, Güneş, davacı olur. Öğleden soma, Oktay'ın ve Güneş'in ortak arkadaşı Mehmet, yanında bir arkadaşıyla gelir, Güneş'in halini görür görmez, "Yürü" der Oktay'a. Birlikte Alp'in evine giderler. Alp ve Metin dövülür. (Tecavüz sanıkları, hikayenin bu kısmım televizyonlarda ve duruşmada ayrıntılarıyla anlattılar.) Oktay hastaneye geri döner. Bir kez daha Fındıkzade'ye gidilir. Bu kez de yüz tomografisi için. Oktay bir arkadaşıyla birlikte bir arabanın içinde ambülansı takip eder. Tomografi çekilince Güneş, arkadaşı ve annesi geri döner, Oktay sonuçlar için bekler, bu defa da Güneş'in yüz kemiklerinde bir şey olup olmadığı anlaşılacaktır. Bu süre içinde Metin ve Alp, Oktay ve arkadaşlarından davacı olmuşlardır. Hastaneye polis gelmiştir. Oktay ve arkadaşları sonuçlan alır, hastaneye gelirler. Oktay dışarda bir şeyler atıştırırken arkadaşı sonuçlan götürür, polisler arkadaşını gözaltına alırlar. Arkadaşı bir gün rehin olarak emniyette kalır, ertesi sabah erkenden Oktay ve arkadaşları karakola gidince, rehin salınır. Artık olay basına yansımıştır. Bir yandan gazeteciler gelip gidip, "haber" peşinde koşarken, bir yandan da polisler rapor isterler. Üstelik Güneş, arkadaşları, annesi, babası, bir yandan da Oktay için uğraşmak zorundadırlar. Güneş ilk davacı olduğunda tecavüzden söz etmiştir ama önce başka bulgular arandığı için tecavüz muayenesi, Emniyet rapor istediğinde yapılır. Rapor adli tıbba gider. Adli tıbbın karan nettir; fiili livata. Oral tecavüzü tıbben kanıtlamak çok zordur. Zaten ilk duruşmada bunun sözü bile edilmediği için Alp Buğdaycı tahliye edilir. (Bütün bunları kimin yaptığı, hukuken henüz belirlenmedi. Çünkü bu, önceden planlanıp kamerayla kaydedilmediyse, ya tanıklar konuştuğunda ya da sanıklar itiraf ettiğinde kanıtlanabilir. Olayla ilgili erkek tanıklar nedense konuşmuyorlar.) Güneş'in yaşadığı kabus üzerine daha çok konuşulacağa benzer, ikinci duruşma 4 Nisan'da. Orada, Güneş'in yanında olacağız. Ki kendimizin, ya da başka hemcinslerimizin başına benzer bir şey geldiğinde korkulup susulmasın. Alp Buğdaycı’nın savunmasıAlp Buğdaycı da, avukatı Tangül Özer gibi dergimize konuşmadı. Tangül Özer telefonumuza çıkmadı, Buğdaycı ise medyaya konuşmama kararı aldığı gerekçesiyle "dostça" reddetti. Oysa o hafta Nokta'da röportajı yayınlandı. Biz de onun mahkemeye verdiği dilekçeden alıntı yapmak zorunda kaldık. "Tecavüz suçu, insanlık suçudur. Bu suçu ancak, ciddi davranış bozuklukları olan insanlar işleyebilir. Benim için hiç kimse böyle bir iddiada bulunamaz. Bugüne kadar yaptığım işler ve sürdürdüğüm hayat, hep kamuoyunun gözleri önünde olmuştur. Bir kadını 'cinsel ilişkiye zorlama' iddiasının benim için anlamsız olduğu açıktır. Cinsellikle ilgili beklentilerimi, otuz yaşıma kadar fazlasıyla yaşamış ve tatmin etmiş bulunmaktayım." |
(ÇT)