Ticaret ise reklama gereksinim duyuyor. Reklam yapmanın önemli yollarından birisi de "moda" yaratmak. Dolayısıyla sağlıkta da modalar var. Şu sıralardaki "Aloe Vera" modası da bunlardan birisi. Bir zamanlar yoğun bir şekilde tüketilen vitaminler gibi.
Tüketime sunulan her konuda "moda" yaratmak mümkün. Moda aslında aynı tüketiciye farklı gereksinimler yaratmak ve o gereksinimleri karşılayacak mal ya da hizmetleri satma eylemi. Sürekli değişmesi de bu nedenle. Değişim talep demek, talep ise sunumun, dolayısıyla satışın garantisi. Diyelim sevdiğiniz bir paltonuz vardır.
Aniden gözden düşen palto
Aslında eskimemiş olabilir, dahası nostaljik duygularla da ona bağlanmış da olabilirsiniz. Ama birden "moda" değişir. Moda değişince sizi bir şey dürter ve o sevdiğiniz palto birden gözünüze kötü görünmeye başlar. Dayanamaz değiştirirsiniz. Çünkü "Moda" sizi etkilemiştir.
Aslında etkileyen moda değildir. Modayı yönlendiren ve sizin ihtiyaçlarınızı yaratan ve onun karşılığını satan firmalar, daha çok da markalardır.
Bir popüler medikal derginin editörü baş yazısında bunu açıkça ifade etmekten çekinmiyor, olumlayarak yaptığı bir alıntı aynen şöyle: "Türkiye'deki üretici firmalar 'Biz üretiriz sonra satmaya çalışırız' yaklaşımındalar. Oysa gerçek pazarlama bunun tersidir. İhtiyacı belirlemek (bunu ihtiyaç yaratmak diye de anlayabilirsiniz-MS), olmayanı bulmak, farklı bir şeyler üretip bununla tüketiciyi tavlamak, duygusal anlamda arada bağ yaratmaktır." İşte bu kadar...
Reklam medyaya gereksinir. Bunu sıklıkla para vererek, yani karşılığını ödeyerek yapar. Ama bazen de adına "haber" denilen, her nedense toplumun merakını çeken konuları yazıp çizerek de yapar medya. "Falanca ünlü şarkıcı şöyle giyiniyor", "filanca bakan şu marka kullanıyor" diyerek toplumu oluşturan bireylerin özeneceği, benzemekten hoşlanacağı kişiler ya da durumlardan yola çıkarak yaptığı haberlerle bunlar gerçekleşir.
"Tanıtım çılgınlığı"
Dediğim gibi sağlık alanında da pek çok moda davranış vardır. Bazı hizmetler ve sağlık ürünlerinin tüketimi için modalar üretilir. "Check up" yaptırmak modadır. "Bir kanser taraması yaptırmak da..". Ya da fazla yağlardan kurtulmak için "liposuction" yaptırma...
Şu sıralarda büyük kentlerdeki büyük mağazalarda sürekli karşımıza çıkan bir ürün var: Adı "Aloe Vera". Aynı ürünle ilgili olarak son dönemde medya ve basın özellikle magazinel bir yaklaşımla yoğun bir tüketim güdülemesi içindeler. Bazıları buna bir "tanıtım çılgınlığı" diyor.
Birçok yerde yazılıyor çiziliyor. Çünkü yoğun satış için bu tür bir sunum gerekli. Yaratılan ihtiyacın ve bu ihtiyaç için sunulan ürünün -gerçekten ürün olması bile gerekmez- bir samanlığın ya da son günlerde sıkça rastladığımız "orman yangınları" gibi çok kısa sürede ve hızla yanması, her yeri sarıp, tutuşturması, bu sırada da satması ya da satılması gerekli. İşte sağlık alanında tam da böyle yapılıyor. Aloe vera'da da..
Anadolu şehirlerinin metropollere uzaklığı arttıkça burada yaşayanlar metropollere benzeme özlemlerini oralarda tüketilenleri tüketmeye çalışarak gerçekleştirirler. Bir anlamda "moda" oralardan halkla kucaklaşır. Bir zamanlar "tipo" çıktığı ilk dönemde en çok Bingöl'de satılmıştı. Kuşkusuz böyle olmasında bilgi kaynaklarının azlığı da rol oynar. Çünkü medya tüketimi güdülerken, bilgi eksikliğini ve yanlış bilgilendirmeyi de sıklıkla bir yöntem olarak uygular.
"Aloe vera" için de böyle yapıldığı anlatılıyor. Bir arkadaşım bu şehirlerden birisinde yaşıyor. Onun yaşadığı yerde yaklaşık 2 aydan beri böyle bir fırtınanın sürdüğünden söz etti. Anlattıklarından öğrendiklerim, işin ucunun bizlere yani hekimlere ve sağlıkçılara değdiğini fark etmeme yol açtı.
"Yanlış bilgilendirme"
Bu Anadolu şehrinde tüketim güdülemesi işine bir de bazı doktorların katılıyormuş. "Bıçak parası", "yatan hasta ücreti" vb. kural dışı kaynaklara bir de "özel ilaç ve tedavi uygulaması"ndan para kazanma yönteminin eklendiğinden söz etti arkadaşım. Bunun için medyanın yaptığını yapmak yeterliydi. Yani "yanlış bilgilendirme".
Bu kentimizdeki bazı hekimler sedef ve vitiligo vb. uzun süren hastalıklarda bu maddenin kullanıldığını ve "çok" yararlı olduğunu ileri sürüp, hastaları "ikna" ederek, "fahiş" denecek kadar yüksek bedeller talep ediyorlarmış.
Örneğin sedefli bir hastaya bu tedavinin maliyetinin 350 dolar olduğunu, bunu 4 taksitte ödeyebileceği söylenmiş. Hasta da onu eskiden beri izleyen doktor arkadaşıma başvurmuş ve bunu uygulama konusunda düşüncesini almak istemiş.
Estetik sorunlar neyse de hastalıklarda hiçbir yeri olmayan bu maddenin gerçeğe aykırı bir şekilde çeşitli hastalıklarda kullanıldığının iddia edilmesi, dahası tuvalet kağıtlarında bile kullanılır hale gelmesi, ülke insanı açısından, benzer bir çok örnekte olduğu gibi büyük bir reklam çalışmasının nesnesi haline geldiğimizi gösteriyor.
Bitkisel ilaçtaki hızlı büyüme
Sadece bizde öyle değil. Dünyada da böyle: 1999'da dünya çapında bitkisel ilaçların satış rakamı 19.6 milyar dolara ulaşmış. 1994'te 12.4 milyar dolarmış. Yani beş yılda 7.4 milyar dolarlık bir artış söz konusu.
Ülkemiz geçen yıl ilaca yaklaşık 4 milyar dolar harcadı. Bir anlamda bunun iki katı oranında bir Pazar söz konusu Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) son on yılda bitkiseller pazarındaki büyüme yüzde 380 olarak tahmin ediliyormuş.
Dahası da var. Gelecek iki yıl içinde bitkisel ilaç pazarının büyüme hızı yüzde 8-10 olarak veriliyor. Ülkemizde ise henüz net veriler yok. Ama özellikle ruhsatlandırma konusunda 1985'den beri ilginç gelişmeler yaşandığı söyleniyor. Kâr bu kadar büyük olunca kavganın ve paylaşımcının da çok olması doğal değil mi?
Aloe Vera'ya özel 4 site
Bu bitki ektresiyle ilgili olarak okuduğunuz bu yazıyı yazdığım sırada İnternete girdim ve Google tarama motorunda bir tarama yaptım. Tüm web ortamında 958 bin, Türkçe sitelerde ise bin 90 kayıt olduğunu öğrendim. Sayılar bana inanılmaz geldi.
Aloe Vera'ya özgü dört tane özel Türkçe site vardı. Bunlardan bir çoğunda da bu işin ticari boyutuyla ilgili bağlantı ve fiyatlar olduğunu da gördüm. Bunlara bakınca oldukça büyük bir pazarı olduğunu anladım.
O zaman doktor arkadaşımın söyledikleri daha bir anlam kazandı. Gerçekten böylesi bir gelir kaynağı herkes için bu arada işi insanları "iyi" etmek olan doktorlar için de oldukça cazip olabilir.
Yine İnternet'te bulduğum bilgilere inanacak olursak bu bitki ekstresi ölüyü bile diriltecek özelliklere sahip. Bu sitelerin birinde iki cümle var. Birini Kristof Kolomb, diğerini de Mahatma Gandi söylemiş. Gerçekten söylemişler mi bilmiyorum ama onlara atfedilmiş. Çok da etkileyici! Kolomb, "İnsanoğlunun vazgeçemediği dört doğal besin vardır; buğday, üzüm, zeytin ve aloe vera... Birincisi onu besler, ikincisi ruhunu canlandırır,üçüncüsü ahenk verir, aloe ise bedene şifa sunar" derken, Gandi "Uzun süren oruç dönemlerinde bana hangi güçlerin yardım ettiğini sorarsanız, Tanrıya olan sonsuz inancım, idareli hayat tarzım ve Güney Afrika ziyaretimde keşfetmiş olduğum Aloe Vera'yı öğütlerim" demiş.
Sarı sabır her derde deva
Bu bilgilere göre "çöl zambağı", "ölümsüzlük bitkisi" ve "ilaç bitkisi" isimleriyle de bilinen ve bizde "sarı sabır" denilen Aloe Vera' nın anavatanı Afrika'ymış. Amerika ve Japonya' da ise kültür bitkisi olarak yetiştiriliyormuş.
İnternet üzerinden de satılan 75 mg.lık kapsüller halindeki Aloevera Ekstresinin 100 Kapsülü 49 milyon 950.bin liraya satılıyor. Günde 2-3 tane kullanılıyor. Yani bir kutusu bir ayda bitiyor. Resmi yoldan Tarım Bakanlığı'nın izniyle piyasada bulunan bu ektrenin özellikle "epithel"(derinin üstünü kaplayan) doku ve "bağışıklık" sistemi üzerinde fayda sağladığı ileri sürülüyor.
Bunun dışında Aloe Vera'nın iyi geldiği hastalıklar arasında ise mide ülseri, sindirim rahatsızlıkları, kabızlık, ishal, hemoroid, zihinsel yorgunluk, migren, akne, kireçlenme, egzama, sedef, mantar, böcek sokmaları, tahrişler, güneş ve cilt yanıkları, açık yaralar, mafsal iltihabı (artrit), romatizma, ağız-boğaz iltihapları, astım, uçuk, parazitler, virüsler, zararlı bakteriler, bel ve boyun fıtıkları, kalp ve dolaşım bozuklukları, prostat büyümesi, bronşit, kemik erimesi, burkulma, incinme, saç dökülmesi, kepeklenme, şeker hastalığı, diş ve dişeti hastalıkları, hipertansiyon, sinirsel bozukluklar, depresyon, kolit, şişmanlık, gut hastalığı, kolesterol, yüksekliği, zona, kurdeşen sayılıyor.
Düzenli olarak içilirse bağışıklık sistemiyle ilgili hastalıkların azaldığı ileri sürülüyor. Bir başka deyişle her "derde deva" mucize bir bitkiyle karşı karşıyayız. Ama ne kadarı doğru; işte orası tartışılır.
Umutsuzluk kullanılmasın
Aslında yumuşatıcı nemlendirici özellikleri dışında bir özelliği olmayan ve bazı kozmetiklerin içinde yer alan bu bitkinin etrafında koparılan bu fırtınanın ve bir anlamdaki tüketim çılgınlığının önlenmesi gerekli.
Bunu kuşkusuz bilimsel bilgiye sahip olanlar yapmak zorundalar. Toplumun doğru bilgilendirilmesi ve yer yer etik dışı tutumlara dönüşen çeşitli yanlışların önlenmesi gereklidir. Sağlık Bakanlığı ve başta uzmanlık dernekleri olmak üzere hekim örgütleri toplumu doğru bilgilendirme görevlerini yerine getirmeli ve etik dışı uygulamaların da takibini yaparak, toplumumuzun kandırılmasının önüne geçmelidirler.
Bu noktada medyanın görevi de yazdıklarının, gösterdiklerinin, dikkat çektiklerinin toplumda nasıl sonuçlar vereceğini öngörmeleri ve hesaplayabilmeleridir. Ortadaki ranttan pay alanları bir yana koyarsak, en azından duyarlı medyanın bu tür konulardaki yaklaşımları ve gerçekleri ortaya koymaları da kamunun bilgilenme hakkının gereği olan bir görevdir.
Hiç kimsenin kronik hastalıklara yakalanmış kişilerin, hatta bazen de ümitsiz insanların umutlarını bir ticaret unsuru olarak görmemesi gerekir. Bunu yapanlar olursa onların ardına düşülerek gerekli yaptırımlar uygulanmalıdır. (MS/NM)