Biz de seminerin en tepe düzenleyicisi Dr. Wulf Schönbohm ile seminer sonrası değerlendirme ve bir Alman olarak Türkiye'de yaşamanın incelikleri üzerine konuşuyoruz.
Merkezi Almanya'da bulunan Konrad Adenauer Vakfı (KAV), Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) ve Alman - Türk Vakfı (ATV)ortaklaşa düzenlediklerini "15. Alman- Türk Gazetecilik Semineri" 17 - 18 Mayıs tarihleri arasında Antalya Kemer'de yapılıyordu.
Anti internet direniş
KAV Türkiye Temsilcisi Dr. Wulf Shcönbohm, "İnternet ve gazeteciliğin geleceği" konulu sempozyumu açarken orta yaş grubunun, "anti-net direniş" bayrağını itiraf direğine son derece cesur biçimde çekiverdi:
"Ben ilk kez bir semineri açarken endişe içinde olduğumu belirtmeliyim. Bir itirafla başlıyorum. Benim hem evimde hem de işyerimde internet bağlantım var. Fakat bugüne kadar internette hiç sörf yapmadım."
Bütün salon bir ağızdan "Oooo" diye haykırınca Shcönbohm hiç geri adım atmadı:
"Bu tepkiyi alacağımı biliyordum. Gazeteyi alıp yatağa veya koltuğa uzanıp okuma keyfinden vazgeçemedim. Bilgisayar önünde kamburu çıkmış olarak 3-4 saat oturmak istemiyorum."
'Hop bi dakka n'oluyor orada?'
Seminer sırasında da internet gazetecilerine yönelttiği sorularda, hafif kızgınlık vurgusu yansıyordu. Sanki kağıt gazetesini elinden alacaklarmış gibi davranıyordu. Bir Alman internet gazetecisine aynen şöyle sordu:
"Bu sizin kuruluşunuz biraz entresan geldi bana... İki banka ve bir belediye sizin ortağınız, ilginç bir kombinasyon değil mi?"
Yüz ifadesinden ve ses tonlamasından sanki "ne fırıldaklar çeviriyorsunuz?" der gibiydi...
Yani cesur bir panel yöneticiydi. Ev sahibi olmanın getirdiği zorunlu inceliklere pek aldırmıyordu.
Karşı 68'li militan
"Bu adamla bir söyleşi fena olmaz" düşüncesi o zaman düştü aklımıza... İki günlük seminer bitince sabah kahvaltısından sonra oturduk bir masanın başına...
Sohbete Schönbohm'un canlı ve heyecanlı tavrından başlıyoruz:
-Tartışmalara çok aktif katıldınız. Tam bir Akdenizli gibi , ama heyecanlıydınız. Böyle bir kan bağınız var mı, yoksa Türkiye'de yaşamanın getirdiği kazanımların izi mi bu durum?
"Tartışmacı yanım eskiden beri var. Hıristiyan Demokrat Parti'de siyasi danışmanlık yaptım. Seçim stratejileri yapılırken fikirlerime itibar edilirdi. 1968'de Berlin Üniversitesi'nde sosyalist öğrenciler reform hareketleri başlattığında, ben de onlara karşı cephede yer aldım.
-Karşı-68'li diyebilir miyiz size?
"Biz de üniversite reformu istiyorduk. Ama sosyalist öğrencilerin devrim hedefi vardı. Biz partide (CDU) sol olarak görülüyorduk, üniversite de sağ... Heyecanım o yıllardan kalma. Sorunuza yanıt vereyim, ailemizde Türk atalarımız olmadı yani! Hah ha ha..."
Wulf Schönbohm sağ cenahta olduğu için onun damarına basmanın yolu "globalizm"den geçiyordu:
-Sosyalizm yıkıldı, dünya globalizme kaldı. Peki globalizm karşıtlığını nasıl değerlendiriyorsunuz?
"Globalizm sadece ekonomik değil siyasi bir hareket... Hiçbir devlet karşısında duramayacak. Düşünce ve ifade özgürlüğü gibi sonuçları olacak. Siz de Özal döneminde ekonomik reformlar yapıldı, ama siyasi reformlar gözardı edildi. Biz Almanya'da "Serbest Piyasa Ekonomisi" demiyoruz."
-Ne diyorsunuz?
"Sosyal Piyasa Ekonomisi diyoruz?"
Almanya'da Doğan Medya Holding'e izin verilmez
-Ne farkı var?
"Serbest rekabeti destekliyor ama, monopolizmi (tekelleşme) engelliyor. Türkiye'de tekel olma eğilimi çok yüksek, devlet de bunu destekliyor."
Schönbohm burada sektörümüze "bodoslamadan" giriveriyor:
"Mesela Doğan Medya Holding gibi bir yapılanmaya Almanya'da asla izin verilmez."
İnat bu değil mi, soruyoruz:
-Tutun ki, var. Ne yapabilirsiniz?
"Bir medya grubu diğerini satın almak istediği zaman anti-kartel kurumundan izin alması gerekir. Eğer tekel olma durumu varsa, asla izin verilmez. Bu kuruma kimse baskı yapamaz, gerçekten bağımsızdır."
Muhabir yönetici farkı 5 kat
Medyanın üst tarafını anlamıştık. Peki ya çalışanların durumu nasıldı?
Almanya'da da gazeteciler arasında "parya" ile "VİP" arasında uçurumlar var mıydı? Kafamızdakilerin tümünü aktardıktan sonra soruyoruz:
-Almanya'da en alttaki gazeteler ile en üsttekiler arasında gelir farkı ne kadardır?
"Bizde redaktör ve şef redaktörler vardır. Yeni işe başlamış genç bir muhabir (redaktör olarak tanımlanıyor) yılda 120 bin mark, şef redaktör (Genel Yayın Yönetmeni düzeyinde) 500 - 550 bin mark kazanır.
Köşe yazarlığı yok
Dr. Schönbohm, Türkiye medyasını yakından takip ediyordu. Ancak bizdeki "köle" uygulamalarına şaşırıyordu. Büyük birer işletme olan gazeteler de televizyonlarda, SSK kaydı yapılmadan yani kaçak işçi statüsünde muhabir çalıştırılmasını anlayamıyordu. Anlayamadığı şeylerden biri de "köşe yazarlığı"nın ulaştığı sayısal düzeydi:
"Bizde her gün her konuda yazı yazar bir köşe yazarı yoktur. Gerektiğinde şef redaktörler yazar. Ama onun için ayrı bir ücret almazlar. Periyodik yazar yoktur. Olaylara ve gelişmelere göre yorum yazılır."
Dehşet görüntülerine alışamadım
-Üç yıldır Türkiye'de yaşıyorsunuz. Nelere alışamadınız?
"Küçük esnafın, ev sahiplerinin güvenilmez oluşlarına alışamadım. Söz veriyorlar ama yapmıyorlar. Taahhüt ediyorlar asla yerine getirmiyorlar. Akıl almaz bir şey, yapacağım diye para alıyorlar, sonra yapmadan gidiyorlar. Türkiye'de siyasetin şeffat olmamasına alışamadım. Bir de medyadaki dehşet görüntülerinin sıkça tekrarlanmasına hiç alışamadım. Çevremdeki bütün yabancılar da benim gibi düşünüyorlar."
- Peki alıştıklarınız?
"Türkiye'deki insanların sıcaklığına, güler yüzlülüğüne alıştım. Mesela Pazar günü bakkaların açık olmasına fena halde alıştım. Almanya'ya dönünce bunları çok arayacağım."
-Dr. Schönbohm teşekkür ederim.
"Ben teşekkür ederim."
(NU)