DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel ve İçişleri Bakanlığı'nın, Türk Ceza Kanunu'nun 171. maddesinde yer alan "Devletin Emniyetine Karşı Gizli İttifak Oluşturmak" suçundan dava açılması için, soruşturma kapsamında inceleme yaptıklarının basına sızdırılmasını hukuk dışı olarak nitelendiren İstanbul Barosu Başkanı Yücel Sayman, "soruşturmanın gizliliği" ilkesinin çiğnendiğini söyledi.
Medyada yer alan haberlerde İstanbul Barosu, Türk Demokrasi Vakfı ve Belediyeler Birliği'nin, Konrad Adenauer, Heinrich Böll, Friedrich Ebert, Friedrich Naumann, Körber vakıflarıyla, Berlin Aspen ve Orient Enstitüleri ile "ittifak içine girdiği" belirtilmişti. Bu haberlerde, kuruluşların Azınlık Hakları, Türkiye'nin iç ve dış politikası gibi konularda düzenlediği konferanslarda "bölücü içerikli konuşmalar yapıldığı" ve merkezi Almanya'da olan FIAN (Foodfirst Information Action Network-Önce Besin Bilgi Eylem Ağı) kuruluşunun Bergama köylülerinin direnişini yönlendirdiği öne sürülmüştü.
İddialar Tek Taraflı
Soruşturmada kapsandığı söylenen iddiaların, Ağustos 2001'de yayınlanan Dr. Necip Hablemitoğlu'nun "Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası" adlı kitaptaki "temelsiz iddialar"a dayandığını açıklayan Heinrich Böll, Friedrich Ebert ve Konrad Adenauer vakıflarının Hablemitoğlu'na karşı açtıkları davalar sürüyor.
Haklarında bir ay önce açıldığı haber verilen "soruşturmayı" ve "suç"larını medyadan öğrendiklerini belirten Alman vakıflarının Türkiye temsilcileri ve vakıfların birlikte çalışma yaptığı kuruluş ve kişiler, bianet'e yaptıkları açıklamada, soruşturma kapsamında ifadelerinin alınmadığını söylediler.
Gizli olarak yürütülmesi gereken soruşturmanın basına yansıtılmasını ise, "tek taraflı iddiaların ve suçlamaların kamuoyunu olumsuz etkileyebileceği" gerekçesiyle eleştirdiler.
Heinrich Böll Vakfı Türkiye Temsilcisi Fügen Uğur, "bize karşı yöneltilen suçlamaların tümünü reddediyoruz. Bu iddialar hiçbir kanıta dayanmıyor. Bu nedenle biz de Hablemitoğlu'na karşı yargı yoluna başvurduk" diyor.
Açık Tartışma ve Diyalog Ortamı
Uğur, Türkiye'de sekiz yıldan beri faaliyet gösterdiklerini, bu süre içinde çevre, kültür, kadın hakları, demokrasi, Türkiye-Almanya diyalogu, sivil toplumun gelişimi gibi konularda pek çok etkinlik ve proje düzenleyip, başka projelere destek olduklarını, ancak hiçbir etkinliklerinin herhangi bir yasal kovuşturmaya konu olmadığını söylüyor.
Uğur,"medyadan öğrendiğimize göre, ceza kanununda varolan en ağır suçlardan biriyle suçlanıyoruz. Bu aşamaya gelmeden önce, bizim ifademize başvurulması ve vereceğimiz bilgilerin değerlendirilmesi gerekirdi" diyor:
"Bu durumdan kuşkusuz rahatsızlık duyuyoruz. Çünkü bizi tanımayan, bilmeyen pek çok insan bu haberleri okuyarak bizimle ilgili bazı kuşkulara kapılıyor olabilir."
Heinrich Böll Vakfı Temsilcisi, Türkiye'den ve farklı ülkelerden milletvekillerinin, resmi kurum temsilcilerinin ve bilim insanlarının katıldıkları konferanslardaki açık tartışma ve diyalog ortamlarının, Türkiye'nin olumlu anlamda tanıtımına katkısı olduğuna inandıklarını vurguladığı açıklamasında, iddialarla yalnızca ortak çalışmalar yaptıkları kuruluşların değil Türkiye-Almanya ve Türkiye-Avrupa ilişkilerine de zarar verecek bir aşamaya gelinmesinden endişe duyduklarını belirtti.
Önce Bizimle İletişime Geçilmeliydi
Suçlamaları asılsız olarak nitelendiren Konrad Adenauer Vakfı Türkiye Temsilcisi Dr. Wulf Schönbohm ise "ulus devletin altını oymak" iddialarını değerlendirerek, "1985 yılından beri Türkiye'de, kamuoyunda faaliyet gösteren bir vakıfın suç işlediği şimdiye kadar resmi makamlar tarafından bilinmiyorsa garipseriz, biliniyorsa ve faaliyetlerimiz durdurulmamışsa da garipseriz. Resmi makamların bilgisi varsa, bu bilgi kamuoyuna sızdırılmadan önce bizlere duyurulmalı, bizimle iletişime geçilmeliydi" diyor.
Alman vakıflarıyla ortak çalışmalar yürüten Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV) Başkanı Ercan Karakaş, kuruluşlara yönelik iddiaları "12 Eylül sonrasında çıkan vakıf ve dernek çalışmalarını engelleyen yasalar"a bağlıyor:
"Avrupa Birliği (AB) ile ilişkilerimizi derinleştirdiğimiz bir süreçte Avrupa'daki ülkelerle ilişkilerimiz daha doğal bir süreç halini aldı. Vakıf ve dernek çalışmalarını kısıtlayan yasaların bir an önce değiştirilmesi gerekiyor."
Medyada yayınlanan haberlerde suçlanan kuruluşlardan, Türk Demokrasi Vakfı Genel Sekreteri Mustafa Şengül de, soruşturmanın "AB'ye karşıt tutum yaratmak amacıyla bilinçli olarak basına sızdırıldığını" öne sürüyor.
Medyadaki İddialara Büyükelçilikten Yanıt
Medyada, soruşturmada yer aldığı ileri sürülen "bölücülük" iddiaları, geçtiğimiz yıl, Hablemitoğlu'nun kitabı ve ATV televizyonunda yayınlanan Hulki Cevizoğlu'nun "Ceviz Kabuğu" programında, vakıfların yasa dışı olduğu iddialarıyla birlikte gündeme gelmişti.
Program sonrası Almanya Federal Cumhuriyeti Büyükelçiliği yaptığı yazılı açıklamada bu iddialara şöyle yanıt verdi:
* Yıllardır Türkiye'de büroları olan, Almanya'daki büyük siyasi partilerle yakınlıkları bulunan vakıflar toplumlar arası diyaloga önemli katkılar sağlamaktadır ve bu konuda Türkiye Cumhuriyeti ile fikir birliği içindeyiz.
* Alman vakıflarına ve kuruluşlarına yönelik suçlamalar tamamen yersiz ve uydurmadır. Bilim adamı olduğunu söyleyerek bu suçlamaları ortaya atanlar, iddialarını tekrarlamak suretiyle, kamuoyunda bunların gerçek verilere dayandığı izlenimini yaratmak istiyorlar.
* Almanya'nın Türkiye'ye altın ihracatını sürdürebilmek için çeşitli kuruluşları devreye sokarak Bergama köylülerini protestolara teşvik ettiği iddiaları ise tamamen abestir. Almanya'nın kendisine ait altın üretimi yoktur. Türkiye ile ikili ticari ilişkilerinde ise altın en ufak bir rol oynamamaktadır.
Amaç, AB Karşıtı Tutum Yaratmak
Türk Demokrasi Vakfı Genel Sekreteri Murat Şengül vakıflar ve diğer kuruluşlar hakkındaki soruşturmanın AB karşıtı tutumu güçlendirmek ve kamuoyu yaratmak amacıyla ortaya atıldığını savunuyor.
"AB ile ilgili fazla bilgisi olamayan vatandaşlar, kaynağı tam olarak belirtilmeyen genel suçlamalarla, vakıfların yasadışı olduğu ifade edilerek huzursuz edilmeye çalışılıyor. Biz 17 yıldır faaliyet gösteren, aralarında milletvekillerinin, profesörlerin de olduğu, Alman vakıflarıyla ortak konferanslar düzenleyen bir vakıfız. Suçlamaların çoğunun insan haklarını konu alan bu konferanslarla ilişkili olması bir bahane. AB'nin en büyük ülkesi olan Almanya öne çıkarılarak, AB karşıtı tutum yerleştirilmek isteniyor. AB'ye karşı olma nedeni ise siyasal ve ekonomik anlamda dengesiz işleyen oligarşik düzenin bozulmak istenmemesi. Yeni 'Kuvayı Milliye İttifakı' IMF yasaları geçerken, işçi atıldığında ses çıkarmazken, insan haklarını ayaklar altına alan yapay bir gündemle insanları oyalıyorlar".
Şengül, "Demokrasi Vakfı olarak soruşturmanın basına yansımasını yazılı olarak kınamayı düşünmüyoruz, korkacak bir suçumuz olmadığı için, tahriklere kapılıp konuyu gündeme taşımayı gereksiz görüyoruz" dedi.
Vakıflara Yönelik İddialar
Soruşturmanın kapsamı konusunda medyaya yansıyan iddialar arasında Türkiye'deki dinsel ve etnik farklılıkları derinleştirerek ulus devletin altını oymaya çalışmak ve bölücü faaliyette bulunmak, anadilde eğitimin anayasal sorun olduğu yönünde görüşler dile getirmek, Kürtlerin Türkiye'de yaşayan azınlıklar olduğu ve diğer azınlıklar gibi değerlendirilmeleri gerektiğini ileri sürmek gibi, çeşitli toplantılarda polis görevlilerince tutulan kayıtlarda yer alan konular bulunuyor.
Soruşturma sonucunda suç teşkil eden faaliyetler kesinleşirse soruşturmaya konu olan kişiler hakkında üç ila 15 yıl arasında değişen hapis cezası istemiyle dava açılabilecek. Ancak adları geçen kuruluşlar bugüne kadar kendilerine yansıyan her hangi bir resmi kovuşturma talebinin olmadığını belirtiyorlar.(ÖG/EK)