Almanya'nın Türkiye'nin ekonomik ve siyasal yaşamındaki ağırlığı, Berlin'deki hükümetin Avrupa Birliği'ne (AB) yönelen Ankara'ya bakışının önemini gösteriyor.
İktidara yönelen iki büyük blok Batı dünyasında Türkiye'ye bakış açısından iki ayrı eğilimin de temsilcileriydi.
Sosyal demokratlar ve yeşillerin oluşturduğu iktidar bloku Türkiye'nin AB üyeliğine sıcak bakıyor. "Kulübe üye olmak için koşullarımız var, ekonomik ve demokratik yaşamı belirleyen standartların uyum içinde olması gerekir" diyorlar ve başka da koşul getirmiyorlar.
Diğer blokta ise Hıristiyan birlik partileri var. Bu cephede dinsel, tarihsel, sosyal ve hatta coğrafi engeller nedeniyle Türkiye'nin AB'ne üyeliğinin mümkün olmadığı düşüncesi hakim.
Kohl'un özeleştirisi aile içinde kaldı
Gerçi bir zamanlar her fırsatta bu durumu dile getiren eski başbakan Helmut Kohl, oğlunun İstanbul'daki düğününde bir özeleştiri yapmış ve "Türkiye'ye haksızlık yapmışız" demişti, ama bu özeleştiri aile içinde kaldı. Sağ, eski yaklaşımını Kohl'den sonra da korudu. Hıristiyan birlik partilerinin muhtemel ortağı liberallerin bu konuda onlar gibi düşünmediği biliniyor.
Ancak, Türkiye'yi "ayrı bir dünya" olarak gören sağın ağırlıkta olacağı bir CDU-CSU-FDP koalisyonunun tüm üyelik görüşmelerine yeni engeller getireceğine kesindi.
Türkiye'nin üyeliğine karşı olan bu kesim, bu pozisyonlarını güçlendirmek için, Türkiye'deki ya da komşularındaki gelişmeleri de dikkate alıyor, İslamcı partilerin 3 Kasım seçimlerinden sonra iktidar gelme olasılığını hatırlatıyor ya da "AB'nin güney sınırının Irak ve Suriye'den geçmesini istemiyoruz" diyorlardı.
Türkiye'yi dışlamak isteyenlerin yenilgisi
Schröder hükümetinin iktidarda kalması Türkiye'yi Avrupa'dan dışlamak isteyenlerin de yenilgisi anlamına geliyor.
Seçimler, bu ülkenin vatandaşlığına geçen 500 bine yakın Türkiye kökenli seçmenin oyları ve partilerin aday listelerinde yer alan göçmen kökenli genç politikacılar nedeniyle de önemliydi.
Ağırlıkla SPD'yi destekleyen göçmen seçmenler, Federal Meclis'e yine 3 Türkiye kökenli milletvekili gönderdiler. Bu milletvekillerinin yine ikisi kadın; biri SPD'den, iki de Yeşiller'den. Bunlardan Cem Özdemir'in kendisiyle ilgili birtakım suçlamalar nedeniyle istifa ettiği için, görevi üstlenmeyi kabul etmemesi bekleniyor.
Ekin Deligöz: Artık kendimizi göçmen olarak görmeyelim
Almanya'nın Bavyera eyaletinden yeniden seçilen Ekin Deligöz, Cem Özdemir'in seçimden önce verdiği sözünde durup, istifa etmesi halinde önümüzdeki yasama döneminde Federal Meclis'te Türkiye kökenli tek Yeşil milletvekili olacak.
Partinin bu denli başarılı olmasını kendilerinin de beklemediğini söyleyen Deligöz, "Ancak elbette bu başarıyı hak etmiştik" diyor.
İlk olarak 1998'de bir üniversite öğrencisi olarak Federal Meclis'e seçilen Deligöz, arada geçen dört yıl içinde üniversiteyi bitirdi, anne oldu ve Yeşiller partisinin sosyal politikalar konusunda önde gelen milletvekillerinden biri konumuna geldi.
Meclis'e girmesi kesinleşen Ekin Deligöz, dört yıl önce başladıkları reform yoluna devam edeceklerini söylüyor.
"Çifte vatandaşlık"ta geri adım yok
Deligöz, "Ben başından beri göçmenlik politikası yapmadım. Neden? Eğer biz burada hak mücadelesi yapıyorsak, kendimizi 'yabancı' ya da 'göçmen' olarak görmekten vazgeçmemiz gerekiyor. Benim için en iyi göçmen politikası gençlerin eğitimi, işsizlerin iş bulması gibi sorunları dikkate alan bir sosyal politika olacaktır" diyor.
Schröder iktidarının çifte vatandaşlıkla ilgili olarak "geri adım attığı" iddiasını reddeden Deligöz, vatandaşlık ve göçle ilgili yasaların tamamlandığını, artık geleceğe baktıklarını, bundan sonra hem Almanya'ya yeni göç eden insanların, hem de yıllar önce yerleşmiş insanların entegrasyonunu sağlayacak sosyal politikalara daha fazla ağırlık vereceklerini açıklıyor.
Deligöz, "Örneğin neden bizim çocuklarımız bu ülkede eğitimlerini yarıda bırakıyorlar, neden meslek eğitimi yapmıyorlar? İşte bu sorunlara çözüm bulacağız" diyor.
Alman sağının yabancıları seçim kampanyalarında kullanıp oylarını arttırmayı hedeflediği değerlendirmelerine katılan Deligöz, "popülizm" yapmakla suçladığı muhalefet partileriyle ilgili şu değerlendirmede bulunuyor:
* Hıristiyan birlik partileri son zamanlarda büyük oranda oy kaybı yaşadı. Yenileceklerini görünce sağ kesimlerden oy kazanabilmek yabancılar sorununu gündeme getirdiler.
Fischer-Cem dostluğu
* Bu CDU, CSU ve FDP'nin yabancıları sırtından seçim kazanmaya her zaman hazır olduklarını gösteriyor. Bu tavırlarını seçimden sonra da devam ettireceklerine inanıyorum.
Hükümetin de dış politikayı gündeme getirip, savaş karşıtlığı ve Amerikan karşıtlığı yaparak "popülizm" yaptığı suçlamalarını ise reddeden Deligöz, "Biz dünyanın neresinde olursa olsun sorunların savaşlarla çözüleceğine inanmıyoruz. Almanya'nın Irak konusunda verdiği cevap, doğru cevaptır" diyor.
"Şu andaki Dışişleri Bakanı Joschka Fischer, Türkiye'nin eski Dışişleri Bakanı İsmail Cem'le büyük bir arkadaşlık kurdu. Türkiye-Almaya ilişkilerini ilerletmeye çalıştı. Kendisiyle birlikte ben de Türkiye'ye uçtum. Bizim isteğimiz her iki ülkenin eşit ilişkiler içinde, birlikte Avrupa'yı ilerletmesi. Bu da Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesini gerektiriyor."
Deligöz, Almanya'nın Türkiye'ye kapılarını kapatamayacağını söylüyor ve "Ayrıca, Almanya'da o kadar Türk yaşıyor ki, Almanya Türkiye'ye kapılarını mümkün değil kapatamaz. Buradaki insanları düşünerek kapatamaz" diyor.
Türkiye'nin AB üyeliği
Sağ partilerin Türkiye'nin Avrupa'nın üyeliğine ilişkin dinsel, siyasal, tarihsel itirazlarını "dar kafalılık" olarak gören Deligöz, "Yeşillerin iktidar ortaklığının devam etmesi halinde Türkiye'nin AB ilişkileri açısından Almanya cephesinden yeni bir atılım beklenebilir mi" sorusunu da şöyle yanıtlıyor:
* Avrupa'nın birlikte genişlemesini hedefliyoruz. Bu genişleme bir taraftan Almanya'ya komşu olan ülkelerdeki gelişmelere bağlıdır.
* Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne adım adım yaklaşması. Türkiye'de birtakım değişiklikler oldu. Bunları biz burada izliyoruz. Büyük bir merakla onların gerçekleşmesini bekliyoruz.
* Birliğe girmek için gerekli olan koşullar yerine getirildiğinde, Türkiye Almanya'yı kendi yanında destek olarak görecek.
Cem Özdemir: Üçüncü kez seçildi ama...
Cem Özdemir, Federal Meclis'e üçüncü kez seçilen ilk Türk politikacı olarak tarihe geçti. Bir süre önce gündeme gelen "yolsuzluk" iddiaları nedeniyle tüm parti görevlerinden ve bu arada "milletvekili adaylığı"ndan istifa eden Özdemir, bu sırada çoktan kesinleşmiş olan aday listesinde kaldığı için, listedeki sırası gereği resmen seçildi.
Seçim sonuçları belli olduğu anda kendisiyle görüşülen Özdemir, kesin olarak seçildiğini, ancak daha önce yaptığım açıklamalar doğrultusunda kalmak durumunda olduğunu söyledi ve bu konuda önümüzdeki günlerde bir açıklama yapacağını duyurdu.
Seçim sonuçlarını "Bu Yeşillerin muhteşem başarısıdır" diyerek değerlendiren Özdemir, "Ancak parti, başarısını öncelikle Joschka Fischer'e borçludur. Onun çabalarıyla bu sonuca ulaştık" dedi.
Egemen medyanın hesapları
Özdemir'in ilk seçim değerlendirmesi şöyle oldu:
* Bild gazetesi gibi egemen medyanın hesapları tutmadı ve sağ, seçimlerden istediği kombinasyonu çıkaramadı. Bunu da Alman seçmeninin sağduyulu tavrına bağlıyorum.
* Yeşillerin bir çıkış yapacağını bekliyorduk. Bu herkes için sevindirici oldu.
* FDP'nin bu denli gerileyeceğini beklemiyorduk. Bunu seçmenin bu partideki sağ eğilime cevabı olarak görüyorum.
* Sonuçlar, SPD-Yeşiller hükümetinin devam etmesini gerektiriyor. Reform süreci devam etmeli diye düşünüyorum."
Ozan Ceyhun: Türkiye için iyidir
Avrupa Parlamentosu milletvekili Ozan Ceyhun da sonuçların "sevindirici" buluyor.
Yeşillerden Avrupa Parlamentosu'na seçilen ancak parti içi anlaşmazlıklar nedeniyle istifa edip SPD'ye geçen Ceyhun, seçim sonuçlarını şöyle değerlendirdi:
* Sosyal demokratların Yeşilleri desteklemesi, onların oylarını artırdı.
* Hükümette olmanın dezavantajı gördük ve bir miktar oy yitirdik. Bu doğal bir gelişme.
* Yeşillerin yüzde 9'a yaklaşması, kırmızı-yeşil hükümeti garanti altına aldı. Bunun böyle kalacağını tahmin ediyorum."
Türkiye açısından olumlu sonuç
SPD'nin Türkiye ve Türkiye'deki sosyal demokrat partilerle ilişkileri alanında önümüzdeki dönemde yeni görevler alacağı bilinen Ceyhun, seçimin Türkiye açısından da olumlu sonuç verdiğine dikkat çekti ve Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyelik sürecinin devam etmesine bir engel kalmadığını ileri sürdü.
Bir süre önce SPD içindeki Türkiye kökenli üyelerle "Yeni Yerliler Schröder'i seçiyor / Başbakan Schröder" sloganıyla yürütülen bir kampanyaya öncülük eden Ceyhun, "Seçimden göçmenler kazançlı çıktı diyebiliriz" dedi ve şöyle devam etti: "Yeşillerin güçlenmesi SPD'nin de göçmenler konusunda daha radikal politikalara yönelmesine yol açacaktır."
Almanya - Türkiye Ekonomik ilişkileri
Dış ticaret rakamlarına bakıldığında bunu görmek çok kolay. Devlet İstatistik Enstitüsü'nün yayınladığı yeni veriler, yılın ilk 6 ayı itibariyle en çok ihracat yapılan ülkenin, Almanya olduğunu bir kez daha gösterdi.
Bu 1970'lerin ilk yarısından bu yana böyle.Almanya'nın Türkiye'nin dış ticaretindeki ağırlığı yılın ilk 6 ayı itibariyle 16.5 ile ilk sıradaydı. Onu ikinci sırada Amerika Birleşik devletleri (ABD) yüzde 9.5 ile izliyordu.
En çok ithalat da Almanya'dan
En çok ithalat yapılan ülke de Almanya'dır. Söz konusu dönem itibariyle Alman ağırlığı toplamın yüzde 12.8'i. Onu yüzde 8 ile İtalya izliyor ve ABD bu alanda yüzde 6.5 ile beşinci sırada.
Türkiye ekonomisi, Avrupa ekonomisinin bir parçası. Dolayısıyla artık Euro alanında. Dolar alanında değil.
Bu çerçevede ve Euro lehine bir dengesizliğin yakın bir gelecekte tabloyu tamamlayacağını söylemek, kehanet sayılmamalı.
Amerikan ekonomi bu alanda yüzde 10'u bile bulmayan payıyla, belki ihmal edilemeyecek, ama tabii abartılamayacak da bir ağırlığa sahip. Ancak Fransa, İtalya, Hollanda, İngiltere, İsviçre'siyle Avrupa,Türkiye ekonomisinin dış dinamiğini oluşturuyor.(GK/NM)