Gamze
"Biz kadınlar birbirimizin hasatlarıyız, biz birbirimizin işiyiz, birbirimizin büyüklüğü ve bağlarıyız".
Gwendolyn Brooks
Özal döneminden bu yana muhaliflerin en ezik ve zorlu dönemlerinden biri bu, yaşanan. Son ekonomik kriz pek çok yapıyı başarıyla darmadağın etti, pek çok genç insan dünyayı değiştirmekten çok karınlarını nasıl doyuracaklarını düşünmeye başladılar. İnsanları bir araya toplayan, onlara umut ve gelişim sunan pek çok alan yok artık, bir araya gelinebilen yerlerin sayısı çok az. Yalnızlık her zamankinden daha büyük ve daha korkutucu. Böyle bir dönemde bir araya gelmek, tartışmak ve düşünmek için fırsat sunan günler gerçekten eskisine göre daha da önem kazanıyor. 8 Mart, kadınlar için böyle bir gün. Bir kutlama günü, bir bayram, bir şenlikten daha başka. İçinde kutlamayı, bayramı, şenliği de içerebilen bir toplanma, tartışma, yeniden gözden geçirme, düşünme ve hepsinin sonucunda da sesini duyurma ve umut etme günü. Oysa bu yıl Türkiye'deki manzara öyle gösteriyor ki, kimi çevreler son on yılda epey yol alan Türkiyeli feminizmden intikam almak istercesine, 8 Mart'ı bir nevi Sevgililer Günü'ne ya da Anneler Günü'ne çevirmek istiyor. Düşünmeyi bir kenara bırakın, işin şenlik, göbek atma, gerdan kırma, göğüs titretme tarafını alın. Bugün 8 Mart, öyleyse hepimiz kadın olarak çıkıp masaların tepesinde şakır şakır oynamaya başlayalım...
Son iki 8 Mart'ta sinyalleri almaya başlamıştık. Geçen yıllarda 8 Mart'ın aslında pekala ticari bir kazanç kapısı olabileceğini akıl eden kimi "zeki" kişiler çıkmış ve Kadınlar Günü'nü - eh, madem ki kadınlar günü- butik, züccaciye ve parfümeri vitrinlerine taşımaya başlamışlardı. Kimi kozmetik firmaları bugüne özel makyaj ve kozmetik setleri hazırlayıp müşteri çekmeye koyulmuşlardı. "8 Mart'ta kadınlara yüzde 20 indirim". Bütün yıl almaya sabırsızlandığımız kırışık kremlerini bu şekilde ucuza mı kapatacaktık ne? Kimi süper marketler baş müşterileri olan kadınları 8 Mart alışverişlerinde yalnız bırakmamak istemiş olacaklar ki, kasaya varan "cins'i latifleri" çiçekle ödüllendiriyorlardı. Zaten kadının kendisi de bir çiçek değil midir?
"Kadına dair her şey"
2002'de ise olaylar iyice coştu. Büyük basın kuruluşlarından biri, yanına bir ilçe belediyesini de alıp bir kadın şenliği düzenledi. Pek sponsorlu bu özel "event", müşteri, pardon, katılımcı kadınlara özel sürprizler sunuyordu. Öncelikle organizatörler reklam yapmayı ihmal etmemişlerdi. Etkinliğin televizyonlarda gösterilen reklamlarında şöyle deniyordu: "Mutfak, güzellik, moda, sağlık; yani kadına dair her şey..." Yani etkinlikte bütün bunlar mevcuttu, mutfak, güzellik, moda, sağlık- kısaca bize dair her şey.
Bunca yıllık kadınlık hayatınızda size dair her şeyin evin bir odası olan mutfak, göreceli ve geçici bir kavram olan güzellik, sıkça değişip duran bir endüstri olan moda ve herhalde yeryüzündeki bütün cinsleri ilgilendirmesi gereken sağlık olgusuyla özetlenivermesi, sizi duygulandırmaz mı? Biz neymişiz meğer? Bir çoklarımız daha reklamı izlerken duygulandı...
Gözlerimize dolan yaşları zor sildik. Bütün bu konulardaki seminer, stand ve sürprizlerin üzerine bir de Grup Gündoğarken konseri vardı, etkinlikte. O da bize kapak olmalıydı. Ayrıca reklamdaki mayhoş erkek sesi, kadın olmak varmış, diyordu. Dünyanın en yoksulları, en fazla ayrımcılığa uğrayan tarafı, ey kadınlar, ne kadar şanslısınız aslında. Böyle bir yalana inanabilecek kadar vurdumduymaz olmak ve bu kadar geniş yaşamak için ancak "erkek" olmak lazım. Erkek olmak varmış.
Söz konusu etkinliğin içinde olanlar da kadınların epeyce yararına. Bir kere sponsor dergi grubu üyelik formu dolduran her kadına eski sayı dergilerinden dağıtmış. Üçte ikisi reklam olan kozmetik, giyim kuşam, biçki dikiş dergilerinden.
Kadın radyosu olduğunu iddia eden radyo kuruluşu far dağıtmış. Farların dayak izi kapatacak kadar kaliteli olup olmadıkları ise henüz bilinmiyormuş. Etkinlik alanında ağda ve prezervatif standları bulunuyormuş. Ağdanızı yapın, prezervatifi de çantanıza atın.
Erkekler nasıl olsa almayı akıl edemezler diye mi? Etkinlik sponsoru belediye, başkanının adına layık olarak kadınlara çiçek dağıtmış, bu arada bir çiçek firması da kadınların eline plastik çiçek tutuşturuyormuş. Ortalık bahar yerine dönmüş. Etkinlikte yakışıklılığı ve lolita bir mankenle ilişkisi ile ünlü olan bir balet de anlamlı bir konuşma yapmış. Yani kadınların gününde, onu konuşturmuşlar. Öyle ya, belki bize dair, bizden daha fazla şey biliyordur. Kısacası söz konusu etkinlik reklamlarına layık bir biçimde geçmiş. Reklamda zerrece yanıltıcılık payı yokmuş, bütün bunların kadınlara dair her şey olmasının dışında.
Bu yılki 8 Mart'ı sahiplenen çok oldu. İstanbul Belediyesi devreye girdi. IETT, 8 Mart'ı kutlayan afişlerle donattı billboard'ları. Bir yiyecek firması yağ dağıtarak kadınların mutfak hayatına anlamlı bir katkıda bulundu. Söylenene göre, kuyrukta ev bütçesini toparlamak için bedava yağa göz diken ve bu nedenle kadın kılığına giren erkekler de bulunuyormuş. Önümüzdeki 8 Mart'ta da bedava bir şeyler dağıtılacaksa, kuyruklarda eşarplı, peruklu ve makyajlı epey erkek göreceğiz demektir.
Ekmek ve Güller
8 Mart'ta kimi özel kuruluşlar da çalışanları unutmadılar. Örneğin bir otomobil firması Çanakkale'de kadın çalışanlarına çiçek dağıtmış. Bir başkası iki kişilik sinema bileti vermiş.
Yine aynı gün, yavru vatan bir güzellik yarışmasının finalistlerini ağırlamış. Televizyonda, Rauf Denktaş'ı güzel kızlarımızın fotoğraflarını çekerken gördük. Gayet anlamlı bir durum...
8 Mart Türkiye'de bu yıl gerçekten büyük coşkuyla kutlandı. Öyle ki magazin programları bile kutlamalara katıldılar. İki mankenin dekolte kıyafetler (yoksa mayo muydu?) ile sunduğu bir programın da açılış konusu 8 Mart oldu. Mankenlerden biri, "Bugün Kadınlar Günü, kadınlar bugün her istediklerini söylesinler, her istediklerini yapsınlar", dedi. Ardından da ekledi, "Tabii kadınları sadece bugün de değil, her gün sevip saymak lazım". Anneler Günü için de aynı şeyi söylemiyor muyduk?
* 8 Mart 1857'de, New York'ta dikiş ve tekstil atölyelerinde çalışan kadınlar insanlık dışı çalışma koşullarını ve düşük ücretleri protesto etmek için sokağa döküldüler. New York polisi gösterici kadınlara saldırdı ve bir çoğunu gözaltına aldı. İki yıl sonra Mart ayında aynı kadınlar kendileri için ilk işçi sendikasını kurarak çalışma yerlerinde temel hakları için örgütlü mücadele başlattılar.
* 8 Mart 1908'de New York'ta kadınlar yine sokaktaydı: İnsani koşullarda çalışmak, eşit bir biçimde ücretlendirilmek, oy hakkına sahip olmak ve çocuk işçilerin sömürülmesine son verilmesini istiyorlardı. Sloganları "Ekmek ve Güller"di. Ekmek iktisadi güvenliği, güller daha iyi ve eşit yaşam standartlarını simgeliyordu...
Bugün dünya geneline bakıldığında kadınlar adına pek çok kazanım görmek mümkün. Bütün o mücadeleler elbette ki boşuna gitmedi. Ama hala tam olarak iktisadi güvenlikten, daha iyi ve eşit yaşam standartlarından söz etmek mümkün değil. Şimdi bize uzatılan güller, sadece şatafatı, uyutmayı, kandırmayı, yalancı elma şekerlerini simgeliyor. Ekmek... Ondan zaten kimse söz etmiyor. Kimi çevrelerin 8 Mart'ın içine boşaltma çalışmaları şaklabanlık sınırlarına varabilir ama başarıya ulaşamazlar: Adaletsizlik ve ayrımcılık devam ettiği sürece dünyanın çeşitli meydanlarında hala bilinçli ve öfkeli kadınlar buluşuyor olacak.