Fotoğraf: Evrensel
Adana'nın Aladağ ilçesindeki kız öğrenci yurdunda 29 Kasım 2016'da çıkan ve 11'i kız çocuğu toplam 12 kişinin hayatını kaybettiği yurt yangını davasının ikinci İstinaf Karar Duruşması bugün Adana Bölge Adliye Mahkemesi 14. Ceza Dairesi'nde görüldü.
Süleymancılara ait kaçak yurtta çıkan yangına ilişkin 18 kişinin yargılandığı davada, 8 kişi hakkında hapis cezası verildi.
Duruşma öncesi, yangında hayatını kaybeden çocukların aileleri adına açıklama yapan avukat Evren İşler, bugün karar çıkmasını beklediklerini belirterek, "Kamu görevlileri de dahil, gerçek sorumlular yargılanıp hak ettikleri cezayı alana kadar bu mücadele bitmeyecek" dedi.
Can Atalay SEGBİS'le bağlansın talebine ret
Sosyal Hukuk'un sosyal medya hesabından aktardığına göre duruşma öncesi Sosyal Hukuk avukatlarından Evren İşler usule ilişkin söz aldı ve Aladağ Davasının Gezi Davası'ndan tutuklu avukatı Can Atalay'ın duruşmaya bağlanmasını talep ederek şöyle dedi:
"Bu dosyada bir kısım katılanlar vekiliyim aynı zamanda avukat Can Atalay vekiliyim. Avukatlık Kanunu ve ilgili mevzuat gereği katılanlar vekili olarak en başından beri takip ettiği bu dosyada kamu görevini yerine getirebilmesi amacıyla Atalay'ın SEGBİS ile duruşmaya bağlanmasını talep ediyoruz. Kesinleşmiş bir cezası yok örneğin ev hapsi tedbiri uygulansaydı E-Duruşma ile duruşmaya katılabilirdi."
Evren İşler'in talebi mahkeme heyeti tarafından reddedildi.
"Cemaat yurduna göndermek zorunda kaldık"
Duruşmada çocukların aileleri şikayetçi olduklarını, suçluların cezalandırılmasını, adaletin yerini bulmasını istediklerini beyan ederek şunları söyledi:
İsmail Bakır:Ben üç köyün muhtarının, İlçe Milli Eğitim Müdürü'nün, Kaymakam'ın yargılanmasını istiyorum. Çocuklarımızı onların yüzünden cemaatçilerın yurduna göndermek zorunda kaldık.
Hayriye Köylü: Sonuna kadar şikayetçiyim.
Ahmet Yetim: Adalet yerini bulsun. Köy muhtarları, İlçe Milli Eğitim Müdürü, Kaymakam cezalandırılsın.
Ahmet Altun: Sorumlular cezalandırılsın.
Ailelerin avukatı Evren İşler ise şöyle devam etti:
"Bu dosyada manevi unsur açısından öngörü koşulunun gerçekleştiği tüm yargılama makamları tarafından söylendi. Bizim ayrıştığımız yer bilinçli taksir-olası kast ayrımı. Tek soruyla bu ayrımı açıklayabiliriz. Öngörülen sonucun gerçekleşmesini önleyici herhangi bir işlem yapılmış mı yapılmamış mı? Yapılmamış. Olası kasıt oluşmuştur. İhmali davranışla insan öldürme suçu işlenmiştir."
Avukat Mustafa Çinkılıç ise şunları söyledi:
"Can (Atalay) burada olsa şöyle söylerdi; Eğitim bir Anayasal haktır, tarikatlara teslim edilemez. Adana'nın sıcağında -kibrit çakmasanız bile- yangın çıkacağını iddia makamı saptamış. Bu olası kast saptamalarına rağmen iddia makamı bilinçli taksirle cezalandırma talep etmiştir. Faillerin bütün olarak eylemlerinde öldürme kastı yok. Ancak böyle bir olayın olacağını öngörüp önlememe var. Kanunda bu durum olası kasıt olarak yer almaktadır."
Diyarbakır Barosu'ndan Avukat Behlül Barlak ise "Bu dosyada en büyük temennimiz cezasızlık rejimi yaratılmamasıdır. Sanıkların ayrı ayrı olası kastla insan öldürme suçundan cezalandırılmasını talep ediyoruz" dedi.
Kozan Ağır Ceza Mahkemesi sanıklar hakkında verilen hükmü ortadan kaldırılarak; sanık İsmail Uğur'un "bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne sebep olma" suçundan neticeten 15 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, sanık Cuma Ali Genç'in "bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına sebep olma" suçundan neticeten 13 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, sanıklar Mahmut Deniz, Mahir Kılıç, Mustafa Öztaş, Ramazan Keleş, Ramazan Dede'nin "bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına sebep olma" suçundan neticeten 11 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve sanık Zeki Yılmaz'ın "taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına sebep olma" suçundan neticeten 4 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verdi.
Duruşma sonrası adliye önünde açıklama yapan Evren İşler şunları söyledi:
"Ailelerin inadı olmasaydı dosya çok önceden kapatılacaktı"
"2016 yılından bu yana adalet mücadelesinde bugün bir dönemeç yaşadık. İstinaf Mahkemesi yine bilinçli taksir değerlendirmesi yaptı. Yerel mahkeme karırını değiştirmedi ama verilen cezaları arttırdı. Elbette ki kıymetlidir. Ailelerin ısrarla bütün yoksunluklarına rağmen bir tek gün duruşmayı kaçırmadan kendi evlatları ve bu ülkedeki diğer çocuklar için hesap sormaları çok kıymetli. Biliyoruz ki böyle bir takip, ısrar, inat olmasaydı bu dosya çok önceden kapatılacaktı. Daha ilk haftasında sanıklar tahliye edilmiş, itirazımız üzerine tekrar tutuklanmışlardı.
"Dosyadaki iki önemli şeyi söylemek lazım; ilki eğitimin nasıl dinselleştirildiği ve tarikatlara teslim edildiğini... Tarikatlara teslim edildi derken tam anlamıyla teslim. O aşamadan sonra asla denetlenmediğini, kaçak yurt binalarında 40 yıldan uzun süredir bu insanların yurt işlettiklerini, hiçbir şeyi umursamayarak çocukları göz göre göre ölüme gönderdiklerini gördük.
"İkinci husus da bu memlekette birgün demokrasi olacaksa bu mücadelelerden dolayı olacak. Eğitim hakkı olmayan, ulaşım hakkı olmayan bu hakları sağlanmayan çocukların eğitim almak için gittiği bir yurttur Aladağ. Bu olay sadece o bölgeye özgü değil. Bu ülkede hâlâ yoksulluk istismar ediliyor. Yoksul aileler mecbur kalıp devletin işaet ettiği tarikat yurtlarına çocuklarını yollamak zorunda kalıyorlar."
"Köyümüze ambulans dahi çıkmıyor"
Çocuğu yangında hayatını kaybeden Ahmet Yetim ise "Benim Aladağ'da yanan yavrularımın davası 6 yılda sonuçlandı. Bu yavru yalnız benim değil. Ben de öteki yavrularımızın başına aynı şey gelmesin diye de buradaydım. Biz yayan yollardan geldik. 40 kilometrelik yoldan. Benim köyüme ambulans da çıkmıyor. Herkesin ayağına sağlık."
(AÖ)