27 Nisan 2007'de, gece yarısı gelen "muhtıra"nın muhatabı olduklarını kabul ettiler.
Hiçbir askeri müdahale, hiçbir ülkeye yarar getirmemiştir. Türkiye, 12 Eylül 1980'le yüzleşemediğinden yaşananlara şaşırmamak gerekiyor. Askeri darbeler demokrasiye aykırıdır. Demokratik toplum düzeninde kalabilmenin tek yolu, demokrasiyi kesintiye uğratan askeri müdahalelerden yana olmak değil, demokrasiden yana tavır alabilmektir. Bu tavrı da, 12 Eylül 1980 ile yüzleşmeden Türkiye'de demokrasinin kurulamayacağına inanan gerçek demokratlar gösterebilir. Çünkü, laik, demokratik, sosyal hukuk devletinin temelini atarak Türkiye Cumhuriyetini kuranlar, Cumhuriyete ve demokrasiye inanıyordu.
Anımsayalım...İlk erteleme kanunu 1997 yılında çıkan gazetelerin sorumlu müdürleri hakkındaki 4304 sayılı Kanundu. 57. Hükümet ikinci erteleme yasasını çıkardı. 28.08.1999 kabul tarihli 4454 sayılı "Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun" 3.9.1999 günlü RG yayınlanarak yürürlüğe girdi. Hem koşullu erteleme, hem de örtülü bir "af "yasasıdır. 23 Nisan 1999 tarihine kadar sorumlu müdür sıfatı ile işlenmiş suçlar dahil, basın yoluyla, yahut sözlü veya görüntülü yayın araçlarıyla işlenmiş olan - Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra eklenen - "yahut miting, kongre, konferans, seminer, sempozyum, açık oturum veya panel gibi her türlü toplantılarda yapılan konuşmalarla" işlenmiş suçlar da "erteleme" kapsamına alındı. Böylece, Yasa'nın kapsamı, o tarihte yürürlükte olan TCK'nin 312. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen suçları da içine alacak biçimde genişletildi.
Abdullah Gül Başbakan oldu. 58 inci Hükümet hemen ilk iş olarak 2.1.2003 kabul tarihli 4779 sayılı üçüncü erteleme yasasını çıkardı. Amaç o tarihlerde "siyasi yasaklı olan" Recep Tayyip Erdoğan'a "başbakanlık" yolunu açmaktı. Cezası infaz edilmiş olanlarında ertelemeden yararlanması amaçlandı. Bu kanuna göre, yani 4779 sayılı erteleme kanunun yayım tarihine kadar geçen süreyi kasıtlı bir cürümden dolayı yeniden mahkum edilmeksizin geçirdikleri takdirde mahkumiyetleri vaki olmamış sayılacak ve hatta cezası ertelenenlerin hakları üzerindeki bütün yasaklamalar da kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Böylece cezası infaz edilmiş olan Recep Tayyip Erdoğan'ın aldığı mahkumiyet ortadan kalkacak, adli sicilden kayıt silinecek ve tüm hakları üzerindeki kısıtlamalar ve siyaset yasağı bu yolla ortadan kaldırılarak milletvekili seçilmesinin yolu açılacaktır. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer bu yasayı 17.1.2003 tarihinde Meclise iade etti. Sayın Sezer; bu Yasanın mahkumiyetleri infaz edilmiş kişiler için af yasası niteliğinde olduğunu ve bu af yasasının Anayasa'nın gösterdiği karar yeter sayısı olmaksızın kabul edilmesinin Anayasa'ya aykırı olduğunu bildirdi. Kanunun geri gönderilmesine rağmen bu kanunun af yasası olmadığına karar veren Hükümet aynı kanunu aynen ve yeniden Meclis'ten geçirdi. Sonuçta 6.2.2003 kabul tarihli 4809 sayılı Kanun, 10 Şubat 2003 tarihli Resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi. Böylece Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan'a Başbakanlık yolunu açmış oldu.
58. Hükümetin Başbakanı Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan'ı 59 uncu Hükümetin Başbakanı yaparak, devir teslim işlemi tamamlandı ve yola birlikte devam ettiler.
Geçmişe dönelim... Diyarbakır (3) Nolu DGM'de 31.03.1998 tarihindeki duruşma...Sanık Recep Tayyip Erdoğan. O tarihte İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı. Şimdi Başbakan... Şiir okuduğu için mahkum olmuştu. Öyle denildi ama mahkumiyetinin gerekçesi sadece "şiir okumaktan ibaret" değildi. Mahkeme tutanaklarından...Sanık sorgu ve savunmasında: "(...) 3 sayfa yazılı savunmasını okudu açıkladı. Yazılı savunma alındı, okundu, dosyasına kondu. Dizi 13-9, 35-29 daki konuşma metni okundu. Özelikle konuşmada geçen "Benim referansım İslam'dır, evet göğsümüzü gere gere söylüyorum benim referansım İslam'dır. Bu ezanlar susmayacak. Kutlu doğumlar sancılıdır, her türlü doğumun öncesinde sancı vardır. Eğer bu gün bu ülkede benim başörtülü bacım üniversiteye rahatlıkla gidemiyorsa, benim üniversitedeki bacıma kazandın ama bu baş örtüyü çıkarmadıkça okuyamazsın deniyorsa; bu ülkede zulüm vardır, kardeşler ben size dünyadan bir örnek vereyim biliniz ki, her devrin Firavunları vardır, her devrin Nemrutları vardır. Ama biliniz ki, her Firavun'un her Nemrudun bir İbrahim'i vardır" sözleri hatırlatılarak sanıktan soruldu:
Sanık RTE'nin yanıtı: "Her şeyden önce ben bir Müslüman'ım attığım her adımda inancıma uygun olanı arıyorum. Ve İslam, insanları bana sevmeyi emrettiği için insanları seviyorum. Bu bağlamda referansım İslam'dır. Bunu kişisel olarak belirttim. Kutlu doğumdan maksadım, aydınlık bir Türkiye'nin ortaya çıkaracağı Güneydoğudaki bu sıkıntıların biteceği, bu sıkıntıların aydınlık Türkiye'nin doğum sancıları olduğunu kast ettim. Üniversiteli öğrencilerin başörtülü bir şekilde okula rahatlıkla girememeleri ile ilgili olarak sadece başörtüsünden dolayı okuma haklarını kaybetmelerini manevi zulüm olarak söyledim. Nemrutlar ve Firavunlar sözleri ile de tarihi bir örnekleme yapıyorum. Genel olarak partim iktidara geldiği takdirde vaktiyle Firavunda Nemrut'ta olduğu gibi aydınlığa çıkaracağını ülkenin huzura kavuşacağını söylemek istiyorum" dedi." Duruşma 21.04.1998 tarihine bırakıldı. Sanık hakkında TCK'nin 312 inci maddesine aykırılıktan mahkumiyet kararı verildi.
Dinin devlet işlerinde egemen ve etkili olmaması esasını benimsemek lâiklik ilkesinin gereğidir. Dinin, bireyin manevi hayatını aşarak, toplumsal hayatı etkileyen eylem ve davranışlara dönüşmesi halinde, Devlet kamu düzenini, güvenini ve çıkarlarını korumak amacıyla, sınırlamalar koyabilir. Devletin görevi, dinin kötüye kullanılmasını ve sömürülmesini yasaklamaktır. Lâik bir devlette hukuk kurallarının kaynağı dinde değil, akılda bulunur. Kişilerin iç dünyasına ilişkin din prensiplerinin yasallaştırılması düşünülemez. Laik demokratik hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'nde "Devrim" yasalarına aykırı eylemler Anayasa ile yasaklanmıştır. (Anayasa Mahkemesi Kararı Esas Sayısı : 1997/1 (Siyasî Parti Kapatma) Karar Sayısı : 1998/1 Karar Günü : 16.1.1998)
59. Hükümetin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, "Bu hareketi beraber kurduğumuz" dediği 58. Hükümetin önceki Başbakanı Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı adayı olduğunu 24 Nisan 2007 tarihinde açıkladı. "Bu hareketi beraber kurdukları" anlaşılan ve referansları İslam olan; önceki ve şimdiki Başbakanların kendileri ve partileri iktidarda..Hükümet ediyorlar. Ülkeyi kendi söylemlerine göre; huzura kavuşturmak için geldiler (!?). Öyle demişlerdi. Aksi oldu, oluyor. Ülkenin huzuru bir yana; 27 Nisan 2007 tarihinde Genelkurmay'dan "muhtıra" geldi. Referansları İslam ve din olanların ülkede yarattığı gerilimler çok ciddi sorunlar yaratıyor. Görüldüğü gibi, laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetini yönetmek, "al gülüm ver gülüm"le mümkün olmadığı gibi; referansları İslam olanların dinin devlet işlerine egemen olması zihniyetiyle hiç mümkün değildir. (Fİ/TK)