"İhlaller Çağında İnsan Hakları ve Medya" başlıklı panelde insan hakları ilkelerinin ezbere kullanılmaması, gazetecinin başkalarından önce kendi onuruna saygı göstermesi ve namus cinayetleri gibi haberlerde rayting kaygısı yüzünden kadınların devamlı "mağdur" olarak öne çıkarılmaması gerektiği belirtildi.
Ankara Üniversitesi Cebeci Kampusu Ahmet Taner Kışlalı Sanatevi'nde gerçekleştirilen, "İhlaller Çağında İnsan Hakları ve Medya" paneline Ankara Üniversitesi iletişim Fakültesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi'nden(KASAUM) Aksu Bora ile Hacettepe Üniversitesi insan Hakları ve Felsefesi Uygulama ve Araştırma Merkezi'nden İonna Kuçuradi katıldı.
Öğrencilerin yoğun ilgi gösterdiği panelde Aksu Bora, medyada namus cinayetlerinde öldürülen mağdur kadınların medyada sürekli işlendiğini bunun de "mağdurluğu" tek kimlik haline getirdiğini söyledi.
İonna Kuçuradi de; medyanın insan hakları konusundaki yerine ilişkin değerlendirmeler yaparken, insan haklan ilkeleri ile insanın korunmasının amaçlandığını, ancak ilkelerin korunması adına insanların korunmadığını kaydetti.
Kuçuradi, buna Danimarka'da bir televizyon kanalının ırkçı gençleri iki saat boyunca konuşturması üzerine yerel mahkemenin kanala ceza vermesini ve daha sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) bunun "ifade özgürlüğü" olduğunu söylemesini örnek verdi. Kuçuradi, insan haklarının ezbere kullanılmaması gerektiğini belirtti.
"Yağmurda yedi güzel"
Aksu Bora, medyayla devamlı çatışma içinde olduklarını belirterek, 1987 yılında Anneler Günü'nde aile içi şiddetle ilgili bir şeyler yapmak için "Annenizi seviyor ama, karınızı dövüyor musunuz?" şeklinde dövizlerle Ulus Gençlik Parkı'nda yaptıkları eylemi ertesi gün bir gazetede ."Yağmurda Yedi Güzel" başlığıyla gördüklerini söyledi.
O günden sonra kendi kanallarını açmaya karar verdiklerini belirten Bora, "Medyayla ilişkilerde ne yapıyoruz? Medyayı neden yanımızda istiyoruz" diye soran birilerinin olması gerektiğini ifade etti.
"Hem mağdur hem isyankar"
Medyada aile içi şiddet ve namus cinayetlerinin ele alınış biçimini eleştiren Bora, namus cinayetine belli bir bölgede, belli bir grup insanın yaptığı şeyler olarak değil hepimizi ilgilendiren bir sorun olarak bakılması gerektiğini, şiddetin böyle dar bir yere sıkıştırılmaması gerektiğini kaydetti.
Haberlerde devamlı mağdur olan kadının öne çıkarıldığını dile getiren Bora, bunun da cinayete kurban giden kadının yeniden tanımlanmasına, çerçevelenmesine neden olduğunu kaydetti.
Bu kadınların kurban olduğu kadar, isyankâr da olduğunu ifade eden Bora, aslında bunun herhangi bir konuda özgürlük istemi olduğunu söyledi. Bora medyanın da bunu böylece yansıtması ve olaylara sadece mağdur üzerinden bakılmaması gerektiğini kaydetti.
"Politik tavır"
Mağdurun sesini duyurmanın dolaylı bir iş olduğunu belirten Bora, kadın programlarında kadının sesinin duyurulamayacağım, mevcut erkek egemen kodları dışına çıkan hiçbir şeyin olmadığım ifade etti.
Çıplak gözle bakıldığı zaman dayak yiyen bir kadının görüleceğini belirten Bora, feminizmin aile içi şiddeti bir başka şiddetle ilişkilendirdiğini belirtti.
Panelistlerden İonna Kuçuradi ise; gazetecinin olaylara nesnel yaklaşması gerektiğine dikkat çekerek, kendisine gelen bir gazeteciye, "Hazırladıkları insan Haklan Kurulu Raporu'nun henüz bitmediğini, bitince bakana iletileceğini ve kendilerine de bu zamanda verebileceğim" söylemesine rağmen, ertesi gün bu gazetecinin çalıştığı gazetede "Rapor bakana sunuldu" şeklinde bir haber çıkmasını örnek verdi. Kuçuradi, bunun "işini yapmak değil, yalan söylemek" olduğunu kaydetti.(AD)