20 Aralık 2021'de Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, döviz tevdiat hesaplarının ve döviz cinsinden katılım fonlarının hesap sahibinin talebi üzerine Türk lirası vadeli hesaplara dönüşmesi halinde mevduat ve katılım fonu sahiplerine destek sağlanmasına karar verdi.
Karara göre: "Dolar, Euro ve Sterlin cinsinden döviz tevdiat hesabı veya döviz cinsinden katılım fonu bulunanlar, söz konusu hesaplarını vadeli Türk lirası mevduat/katılma hesabına dönüştürmeleri halinde destekten yararlanabilecekler. Hesap açılışındaki kur ile vade sonu kurunun ne olduğuna bakılmaksızın anapara ve faiz/kâr payı tutarı müşteriye banka tarafından ödenecek. Vade sonu kuru üzerinden hesaplanacak tutar, anapara ve faiz/kâr payı tutarından büyükse; aradaki fark TCMB tarafından karşılanacak."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın aynı gün açıkladığı tedbir paketini ve Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati'nin "20 Aralık Manifestosu" olarak duyurduğu tedbirlerin getirisini, risklerini ve Türkiye'nin genel ekonomik gidişatını ekonomist Güldem Atabay'la konuştuk.
Şapkadan çıkan...
Öncelikle 20 Aralık 2021'de neler oldu, bununla başlayabilir miyiz?
20 Aralık'ta TL'deki değer kaybını durdurmak için cazip bir hamle sunmaya çalıştı mevcut hükümet; ancak içi boş bir ekonomi modeli sunuldu. TL'deki kan kaybını durdurmak için elbette bir önlem alınması gerekiyordu. Bunun için ya çok yüksek bir faiz artışı yaparak ortodoks politikalara geri dönmesi gerekiyordu ya da hakiki ve çözüm odaklı bir politika yürütmesi gerekiyordu.
Üçüncü bir seçenek ise sermaye kontrollerinin gelmesiydi. Yani kademe kademe ilerlenip zamanla daha yüksek önlemler alınmasıydı, ancak 1970'lerin Türkiye'sinde, o zamanın sabit kur rejimi içerisinde dahi hazineye çok büyük yük oluşturan ve Meksika'da denenen bir yöntem olarak kur korumalı mevduat çıktı şapkadan. Tabii burada asıl rahatsız edici olan böyle bir hamlenin önceden iktidar kitlesi içinde duyulmuş olma olasılığı. Hafta sonu bankacılık sistemi toplantısı yapıldığında, bunun kendilerine iletilmiş olduğunu görüyoruz.
Sizce işe yaradı mı bu hamle?
Kamu Bankaları Müdürlüğü, yine Merkez Bankası'nın olmayan rezervleri üzerinden satışlarla TL'nin değerini daha normal seviyelere taşıdı. Fakat öyle bir ürün çıktı ki ortaya, bu maliyeti eğer Merkez Bankası üstlenirse çok büyük bir para basılacak ve enflasyon yeniden körüklenecek; Hazine üstlenirse büyük bir bütçe açığı ve risk üzerinden yine enflasyon yükselecek ve vergi adaleti açısından krizler yaşanacak. Halkın ödediği vergiler aracılığıyla sağlık hizmeti, eğitim hizmeti yerine tasarruf sahiplerinin anaparası korunacak. Son derece yanlış bir ürün, yanlış bir politika. Yanlışın üzerine yine büyük bir yanlışla gidildi. Haliyle, TL'nin değerini bu dolaylarda tutmak çok da mümkün olmayacak. Ki Merkez Bankası bir tebliğ ile dövizden TL'ye geçenler olursa ilk seferlik kur artışı farkını biz karşılayacağız dedi; ancak Hazine kısmı ile ilgili bir tebliğ hâlâ yayımlanmadı. Çünkü vergi kanuna, borç kanununa göre böyle bir harcama yapmak Anayasa Mahkemesi'nden de dönebilecek bir şey.
"Piyasa kapalıyken kim yaptı bu alışverişi?"
Kur garantili vadeli mevduat hamlesi, ekonomistler tarafından üçüncü yol olarak değerlendirildi, ancak sizin de ifade ettiğiniz gibi 1970 krizinde de aynı yöntemin denendiğini biliyoruz. Böyle bir hamle bekleniyor muydu?
Bir adım atılması bekleniyordu, ancak ben en azından bu hamlenin kur korumalı mevduatla gelebileceğini öngörmedim. Çok öngören de okumadım. Tabii 70'lerden çok farklı bir Türkiye ekonomisi var. Serbest piyasaya geçilmiş bir ekonomi var her şeyden önce. Hem faizi hem kuru aynı anda idare etmek mümkün değil.
Ve 70'lerde Türkiye ekonomisinin dünyaya açıklığı çok daha küçüktü. Türkiye'den Almanya'ya yönelen işçi göçüyle kazanılan bir döviz vardı. O insanların mevduatları buraya çekilip Merkez Bankası rezervleri güçlendirilmeye çalışılıyordu. Fakat o dönemde bunun Hazine'ye çok büyük bir maliyeti oldu. 3,5 milyar dolar dövize çevrilebilir mevduat geliyor Merkez Bankası'na ve o zaman Türkiye'nin ithalat rakamı 10 milyar dolar. Çok önemli bir rakam bu.
Erdoğan'ın kabine toplantısında 1 milyar satıldı dendi. Piyasa kapalıyken kim yaptı bu alışverişi? 20 milyar dolara varan bir para şimdiden harcanmış oldu. Merkez Bankası'nın rezervleri, swap hariç eksi 60 milyar dolara dayandı. Bu büyük bir kırılganlık yaratıyor TL üzerinde.
"Büyük iflaslar yaşanacak""Merkez Bankası rezervlerini bu denli işe yaramayacak bir önlem için tüketmek çok daha riskli bir tablo çıkarıyor ortaya. TL'nin kontrol edilemediği, bankacılık sisteminin tekrar zorlandığı, 2018 kur krizinden beri süren krizin daha da derinleşeceği, büyük iflasların yaşanacağı bir sürece doğru ilerleyeceğiz ne yazık ki." | |
"Tutarlı politikalar değil"
Bir bakıma "Benden sonrası tufan" mı dedi hükümet?
Kısmen evet. Tamamen çaresizlikle atılan bir adımla karşı karşıyayız çünkü. Döviz mevduatlarında çözülme, sürekli konuşulan ve miktarı bilinmeyen yastık altındaki altınların değerlendirilmesi, altına faiz ödemeli ürünler gibi gelişmeler afaki gelişmeler esasen. (Kadınların da altınlarından vazgeçeceğini sanmıyorum). Sadece günü kurtarmaya çalışan hamleler ve önlem gibi görünen yapay gelişmeler.
Bu şekilde devam ederse orta vadede çok büyük bir borç, yüksek bütçe açığı, çok yüksek enflasyon ve tabii ki büyümede yavaşlama ile karşılaşacağız. Bu da bir kriz demek. 2001 krizinden yana bütçe açığı önemli ölçüde kontrol altındaydı. Ama atılan adımlarla bu da riske edildi. Nereden bakarsanız bakın tutarlı politikalar değil bunlar. AKP kendinden sonraki hükümete bir enkaz bırakılabilir mi? Evet bırakılabilir. Bu risk de alınıyor. Çünkü var olmak istiyor mevcut hükümet ve başka bir çaresi yok.
"İktidar değiştiğinde bileceğiz"
20 Aralık'taki açıklama öncesinde döviz işlemi yapanlar hayli konuşuldu. Kimdi bunlar?
Esas soru bu. Bu sefer büyük ihtimalle "128 Milyar Dolar" sürecinden farklı olarak, kurun da düşmesiyle beraber bir miktar yerliler döviz aldı. Ve hatta sistem dışına çıkıldığını görüyoruz. Bir yandan da reel sektörde iş yapanlar aldı. Kimler dolar 18'lerdeyken sattı derseniz, bunu herhalde bu hükümet döneminde bilemeyeceğiz. İktidar değiştiğinde kimlerin, hangi firmaların sattığını; bunların "yandaş" olarak tanımlanan kimseler mi yoksa sadece reel sektörde çalışıp uygun TL fiyatından alanlar mı olduğunu zamanla göreceğiz. Ancak şu anda bu sorunun yanıtı şaibeli.
"Yangına körükle gitmek"
"Halk oyuna getirildi, halka tuzak kuruldu" yorumlarına katılıyor musunuz?
Katılıyorum. Merkez Bankası'nın Erdoğan'ın kontrolünde olduğunu biliyoruz. Hazine ve Maliye Bakanlığı'na Nureddin Nebati'nin atanmasıyla kamu maliyesinin de birebir Erdoğan'ın kontrolüne geçtiğini biliyoruz. Cumhurbaşkanı ise en yüksek perdeden "Faiz indirimleri devam edecek," diyor. Bu, yangına körükle gitmek demek.
Yangını körüklerken bir taraftan da bir ürün çalışması yapıyorsunuz. Kamu bankaları yoluyla döviz satmayı planlıyorsunuz ve bunun sert bir şekilde TL'ye değer kazandıracağını öngörüyorsunuz ki amacınız bu. Haliyle her şeyi kaybediyorum diyen yatırımcıya, hatta kenarda köşede biraz kaynağı olan sıradan bir yurttaşa bir şekilde kumpas kurmuş oluyorsunuz. "Bakın bunu yapmayın, canınız yanar," diyorsunuz. Yani yine korkuyla dövizden el çektirmeye çalışıyorsunuz. "Politikalarıma güvenmesen de burada kalmak zorundasın," diyor ve açık bir şekilde anlatıyor da aslında hükümet. Nureddin Nebati şunu dedi çünkü: "Büyük yatırımcı değil, küçük yatırımcı çarpıldı."
"Asgari ücretlilerin parası mart ayında eriyecek"
Bu hamle mevcut iktidarın ne kadar işine yarar ya da krizi ne kadar öteleyebilir?
Eğer kamu bankalarının döviz satışına yerliler de eşlik etseydi TL'nin 12-13 bandında istikrar kazandığını görebilirdik ve bu beş-altı ay kadar sürebilirdi. Ancak bu önlem, şimdilik çok da işe yaramış görünmüyor. Ocak ayı başında aralık ayı enflasyonunu göreceğiz.
Bağımsız tahmin yapanlar aylık yüzde 15 gibi bir artış bekliyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) bu oranın hepsini yansıtmadı diyelim ve yarısını yansıttığını düşünelim. 6-7'lik aylık bir enflasyonla biz zaten yıllık enflasyonun yüzde 27'lere çıktığını göreceğiz, o da en iyi ihtimalle. Bununla da sınırlı kalmayacak.
Büyük bir güçle fiyat artışlarını kontrol etmeye çalışıyor şu an hükümet. Ama edemiyorlar. Geriye dönüp baktığımızda Ağustos 2018'den beri tempolu bir şekilde değer kaybediyor TL. Bu, eğer ilk şok olsaydı belki fiyatlara yansımazdı. Ama biliyoruz ki bu üç senelik bir süreç ve üreticinin de artan maliyetlere dayanma gücü kalmadı. Tablo böyle olunca asgari ücretteki yüzde 50'lik artış bir şey ifade etmiyor çünkü mart ayına geldiğinde parasının eridiğini görecek yine asgari ücretli.
"Bir an evvel erken seçim kararı alınmalı"
Küresel kriz nasıl etkiliyor Türkiye'nin ekonomik durumunu?
Amerikan Merkez Bankası (FED) yükselen enflasyonla mücadele için para politikasını sıkılaştıracağını açıkladı. Daha önceki açıklamasından da aralık ayında bir düzeltme yaparak tahvil alımlarını, yani piyasaya verdiği parayı, haziranda sıfırlayıp ondan sonra faiz artışı yapmak yerine, enflasyonla mücadele için mart ayında sıfırlayacağım dedi. Piyasanın beklentisi nisan veya mayıs aylarında faiz artışlarının başlaması.
Küresel bir dalga geldiğinde, TL ve gelişmekte olan tüm ülke kurları zaten değer kaybedecek. Bu dalga da 2022'de durmayacak. 2023 ve 2024 faiz artışları da var. TL'yi bu bantta tutabilmek söz konusu değil. Türkiye'nin ihracat artışındaki performansı evet yüksek, ama doğal ihracat performansının dışına çıkması için bir nedeni yok. Çünkü Türkiye'nin sattığı ürünler rekabetli ürünler değil. Türkiye'nin avantajı yine turizm sektörü olacak. Özellikle yaygın aşılanmayla pandeminin ağırlığı daha az hissedilecek geçen seneye göre ve nisandan itibaren turizm sektörü döviz kazandıracak bir aktivite olarak daha fazla ön plana çıkacak. Hatta 2019 seviyesi yakalanacak muhtemelen, ama büyük resme baktığımızda çok da bir önem arz etmeyecek bu avantaj. Bir an evvel erken seçim kararı alınması gerekiyor ki hükümetin, bu hamlesi işe yarasın. Ama bu aşamada bunun da işe yarayacağını düşünmüyorum.
Güldem Atabay hakkında
1995'te Orta Doğu Teknik Üniversitesi İşletme Bölümü'nden mezun oldu. Hacettepe Üniversitesi İktisat Bölümü'nde yüksek lisansını yaptı. Ekspres Invest'te Baş Ekonomist ve Araştırma Departmanı Müdürü, Raymond James Securities'de ekonomist, Ege Yatırım'da Ekonomist Global Menkul Kıymetler ve Karon Menkul Kıymetler Araştırma Departmanında analist olarak çalıştı. İzmir Ekonomi Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak çalıştı.
(TY/AÖ)