Yüzyılın başında, dini kuruluşların kütüklerinde şehirler, köyler ve çiftliklerde olmak üzere buralarda iki milyon Ermeni'nin yaşadığı belirtilmişti. 1915'ten sonra ise, burada yaşayan bir tek Ermeni kalmadı.
Köklerine kadar yakılmış bir coğrafya
Geçen yıl "Liberation" için yaptığım röportaj sırasında, bu durumu tespit etme imkanına sahip oldum. Bize ait bir iz yakalayabilmek umuduyla, karşıma çıkan tüm yüzleri dikkatle inceledim: Harput'tan, Dikranakert'e; Ani'nin rüzgarlı bozkırlarında; Trabzon'dan Erzincan'a ve Kars'a; Digor'den Tatvan, Muş, Bitlis, Gaziantep veya Karacadağ'a kadar: köklerine kadar yakılmış bir coğrafyada.
Bir büyük felakete sahne olan bu topraklar, bana, ince işçilikli haçların süslediği Ermeni roman üslubunun örneği olan, son derece tipik bir sanatı hayranlıkla izleme gücünü verdi. Koruyucu khaçkarların sökülmüş olduğu taş kubbeli kiliselerin fresklerinde yer alan azizlerin gözleriyse, sistematik olarak oyulmuştu.
Nuh'un gemisi için bir liman
En büyük duygu seli ise, Nuh'un gemisi için bir liman ve sarhoş olmak için de şarap bulabildiği Ağrı Dağı'na, güvercinin bir kanat çırpmasıyla varabileceği mesafede bulunan, Van Gölü üzerindeki Akdamar Adası'nda yaşandı. Doğulu şairlerin ilham kaynağı olan badem ağaçları arasında, yörenin yegane Ermeni kilisesi, mimari harikası bir inci misali, yıllara meydan okurcasına dimdik ayakta.
İnsanlığın değerli mirası
Kilise harap olma tehlikesiyle karşı karşıya, fakat UNESCO'nun da dilediği gibi, bu sanat eserini kurtarıp, insanlığın değerli mirasları arasına katmak için henüz çok geç kalınmış değil.
IX. yüzyıldan beri ayakta olan bu kilise, delik deşik olmuş elbisesi ve Balina'nın karnındaki Yunus Peygamber, David ve Goliath ve Adem'le Havva'nın olağanüstü genç görüntüsünü yansıtan freskleriyle mağrur bir görüntü sergiliyor.
Hayrmer'in huzuru
Van Gölü'nün türkuaz suyu ve gökyüzü arasında yükselen olağanüstü güzellikteki bu anıt "Hayrmer"in huzurunu anımsatıyor.
Döner dönmez, tehlikede olan bu şaheser için, Türk yetkililerin dikkatini çekmeye çalıştım. 10 bin imzayı içeren bir kartpostal, Marsilya'nın Türk Konsolosluğu'na yollandı. Cevap olarak, İstanbul'dan gelen mesajda, İstanbul Ticaret Odası tarafından restorasyon için ayrılan bir milyon doların önünde hiçbir engel kalmadığı bildiriliyordu.
Propaganda mı yanlış anlama mı?
Hürriyet gazetesi ise, inisiyatifin, ılımlı bir İslamcı olan eski Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan'a ait olduğunu belirtti. Dirilişi mümkün kılacak olan bu haberi, bir propaganda veya yanlış anlama olmadığını umut ederek, memnuniyetle karşılıyoruz.
Acaba 1915'te yaşanan trajediye açıkça göz atmak isteyen Türk demokratların seslerini yükseltme vakti geldi mi? Bunun, Türkiye'nin geleceği ve modernizasyonu için önemli olduğu kadar, Sovyetler Birliği'nden çıkışında binbir güçlükle karşılaşan, Kafkaslar'ın Küçük Ermenistan'ı için de büyük önem taşıdığı tartışılmaz. Hatta insan hakları ve özgürlüğümüz açısından vazgeçilmez.
"Cesaret ana" Ayşe Zarakolu
Ayşe Zarakolu'nu, tüm yaşamını azınlık haklarının savaşına adamış olan "cesaret ana"yı düşünüyorum. O, bir tek cephede yenildi: Kansere karşı yürüttüğü savaşta.
Örnek bir yazar olan eşi Ragıp'ı düşünüyorum. Her hafta AGOS gazetesiyle, Ermeniler'in derdine derman olmaya çalışan Hrant.Dink'i düşünüyorum. Uzun, mevsimlerin beyazlattığı kemikler de artık matemin bitmesi için can atıyor.
Her olumlu girişim gerçeği arayışta, pozitif bir kum taneciği olabilir, bu sayede belki de ölüler acılarından kurtulur, sağ kalanlar ise huzura kavuşur. Ve her birimiz, tatmini imkansız bir ihtiyaç olan teselliyi buluruz.
*(Jean Kehayan'ın, Serge Assier'nin Akdamar'ı konu alan sergisi için hazırladığı broşürden derleyerek çeviren Mayda Saris)(NH)