İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (MAZLUMDER) Genel Başkanı Ayhan Bilgen, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 'askerlik yan gelip yatma yeri değildir' sözünü "Erdoğan fiili olarak 'asker ölür ve öldürür' demek istiyor. Ancak siyasinin yapması gereken yaşama alternatifi üzerinden çözüm sunmaktır" diye yorumladı.
"ABD Ortadoğu Türkiye" kitabının yazarı Doç. Dr. Haluk Gerger'se ordunun her zaman karar mercisi olduğunu ancak toplumsal muhalefeti hesaba katıp sorunların hükümetin sırtında kalmasını yeğleyen basit bir siyaset izlediğini ve halkın askerden bir politikacıya ihtiyacı olmadığını söyledi.
"Artık şehit cenazeleri istemiyoruz" diyen şehit yakınlarının tepkilerinin, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetinin ve ordunun gerek cenazeler üzerinden gerekse Lübnan'a, Afganistan'a asker gönderilmesi üzerinden izledikleri politikaların ne anlama geldiğini Bilgen, Gerger ve Göregenli ve bianet'e değerlendirdiler.
Göregenli: Şehit yakınlarının tepkisi savaşı sorgulayacak düzeyde değil
Prof. Dr. Göregenli, şehit yakınlarının tepkilerinin birkaç istisnai durum dışında, gerçekten hükümeti sorgulayan, protesto eden tepkiler olmadığı kanısında.
"Spesifik bir değişiklik yok. Maalesef bu tepkiler savaşın kendisini sorgulayan tepkiler değil" diyen Göregenli, bir gerilla cenazesine açılan soruşturmayı, ardından Sakarya'da Kürt işçilerin uğradığı linç girişimini örnek verdi.
Göregenli'nin kayıplar artıkça şiddetsiz çözümün gerçekleşeceğine olan inancı zayıf.
"Yaşananlar gösteriyor ki 'her Kürt PKK'lidir algısı' yayılıyor. Barışa yönelik çözüm üreten bir sosyal bağlam yok. Böyle düşünenlerin sayısı çok az. Çünkü psikolojik olarak acı çekmek, insanları yumuşatmıyor, aksine katılaştırıyor. Çocukların ölmesinin meşruluğunu sorgulayan tepkiler az olduğu gibi, şiddet şiddeti pekiştiriyor."
"AKP'nin politikasızlığı şiddeti meşru kılıyor"
Göregenli'ye göre çözüm "siyasi bir irade olarak bu meseleyi şiddetle çözmeyeceğiz" demek. Ancak böyle bir irade ortaya çıkarsa insanların zihniyeti yavaş yavaş değişebilir. Ama şuanda meşru olan şiddeti onaylamak ve "çoğunluk da böyle düşünüyor" algısı yaratmak.
Göregenli bu algının gerçek olup olmadığının önemsiz kılındığını ancak "şiddetin meşruluğunu onaylayan çoğunluğun" varlığının sürekli dikte edildiğini söylüyor.
"Bu durum her yerde, her an Türklerle Kürtlerin karşı karşıya gelmesine yol açabilir ve Kürtler ne kadar süre daha cevap vermeyecekler, bilemeyiz. Çünkü her yerde saldırıya uğruyorlar ve asıl endişe verici olan bu durumun başka bir toplumsal gerilimi gündeme getirebilir olması."
Erdoğan'ın "Askerlik yan yatma yeri değil" sözlerinin rasgele söylenmiş olduğunu ifade eden Göregenli hükümet kanadındaki asıl sorunu şöyle açıklıyor:
"Hükümetin Kürt sorununu çözme konusundaki fikri belirsiz. Zaten asıl rahatsız edici olan bu belirsizlik. Eğer bu sorunu şiddet kullanmaksızın barışla çözmek niyetindeyseler, açıkça söylemeleri gerekir."
Politikaların açık ve belirgin olmasının gerekliliğinin altını Göregenli şöyle çiziyor:
"Belirgin olmadığı zaman, herkes hükümetin tavrına göre kendince tavır alıyor ve kendi tavrını da ona göre meşrulaştırıyor. 'Şiddetle çözümü' algılayanlar kendi şiddet davranışlarını meşrulaştırmak için kullanıyorlar. Barış için çözebileceğine dair belirti de yok ortada. Bu suskunluk ve politikasızlık çok tehlikeli."
Politik boşluk Kürt düşmanlığını yaratıyor
Göregenli siyasi irade konusunda oluşan boşluğun insanların aklına sadece "Olabildiği kadar çok PKK'liyi yok edin. Kürtler PKK'lidir"i getirdiğini düşünüyor.
İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah'ın öğrencilere linç girişimiyle ilgili "Vatandaşın tepkisi haklı" açıklamasını kaygı verici bulduğunu söyleyen Göregenli aynı boşluğun bu duruma neden olduğu fikrinde ve "Herke giderek kendi adaletini kendi gerçekleştirmeye çalışıyor"
Göregenli hükümetin Kürt sorunundaki politik belirsizliği, politikasının olmayışının aslında şiddeti meşrulaştırdığını savunuyor.
Gerger: Genelkurmay da asker göndermek istiyor ama...
Doç. Dr. Gerger askeri güçlerin Lübnan'a, Afganistan'a asker gönderilmesindeki ve "şehit gerilimi"ndeki tavrını değerlendirdi.
Gerger'e göre Lübnan'a asker gönderilmesi konusunda Genelkurmay toplumun hoşnut olmayacağı açık olan dış girişimlerde geride durup topu ve sorumluluğu hükümetin üzerine atmak istiyor. 1 Mart 2003'teki "birinci tezkere" için de aynı durum söz konusu.
Ancak Gerger bu tavrın,ordunun Lübnan'a gitmek istemediği anlamına gelmediğinin altını çiziyor. "Genelkurmay birinci tezkerenin çıkmasını da istiyordu. Aynı zamanda Lübnan'a sözde barış gücüne katılmak istediği de kuşkusuz. Ama toplumsal muhalefeti hesaba katıp sorunların hükümetin sırtında kalmasını yeğleyen bir siyaset izliyor."
"Kim ne derse desin karar mercisi Genelkurmay"
Ordunun her zamanki gibi iç politikanın bir tarafı olarak politika yaptığını savunan Gerger, "Çünkü Türkiye'de asıl karar mercisi, kim ne derse desin, Genelkurmaydır. O istemediği zaman olmaz. Amerika Birleşik Devletleri'ni (ABD) ve ordusunu silah arkadaşı ya da stratejik ortak olarak gördüğü açık."
Fakat Gerger ülkede anti Amerikancı bir dalganın, İslami duruştan kaynaklanan bir tepkinin varlığına dikkat çekerek "Ordunun 'yıpratma sorumluluğunu' hükümetin üzerine atmak istemsi basit bir siyasetten ibaret. Kamuoyunu manipüle etmekten başka bir şey değil" diyor.
Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın "Türk askeri terörle mücadele için Afganistan'a gidemez" sözlerinin ne anlama geldiğini Gerger şöyle değerlendiriyor:
"Demek ki karar mercisi gerçekten genelkurmay. Hükümete sormadan aslında ve özünde bir devlet memuru olan bir kişi son derece yaşamsal bir dış politika konusunda kendisinin karar verici konumda olduğunu açıkça gösteriyor. Bu Türkiye demokrasisinin zavallı halini gösteriyor."
Gerger "Genelkurmay ABD ile bu kadar yakın ilişkiler kurmak isterken neden Afganistan a asker göndermek istemiyor?" sorusunun önemli olduğunu söylüyor ve olasılıkları şöyle sıralıyor:
* İlk akla gelen Batı'nın 'Türk ordusu Afganistan'da daha aktif ve muhalif bir rol üstlenmeli' tutumu. Ordu bundan çekiniyor olabilir. Afganistan'daki silahlı direniş karşısında batının silahlı güçlerinin, Kuzey Atlantik Paktı'nın (NATO) silahlı güçlerinin ve arada Türk silahlı güçlerinin tutunması çok zor.
* Türkiye parasız askerlik yapmak istemiyor. 'Biz size terörle mücadelede katkıda bulunuruz ama siz de bize Kürt sorununda yardımcı olun' diyerek pazarlık yapmak istiyor. Karşılık almak istiyor.
* Öyle bir kamuoyu yarattılar ki asker Afganistan'a ya da Lübnan'a gittiği zaman onların yarattığı kamuoyu Kandil'e işaret ederek 'İçerideki terörde başarısızken nasıl olur da Afganistan'daki terörle mücadele edeceksiniz? Diyecek ve orduyu güç durumda bırakacak. Kamuoyunu yumuşatmaya yönelik politik bir manevra olabilir.
"Askerden politikacıya ihtiyacımız yok"
Gerger şehit cenazeleri üzerine de "Büyükanıt Erdoğan'dan daha akıllı, sağduyulu bir politikacı olduğunu göstermiş oldu. Çünkü acemi Erdoğan'a yönelik tepkileri gördü. Fakat bizim askerden politikacıya ihtiyacımız yok" diyor.
Bilgen: Ranta dönüştürülmezse annelerin tepkisi barışa dönük
Bugüne kadar asker cenazelerinde oluşturulan politik tutumun Türkler ve Kürtler arasında şiddet ve öfkeyi artıracak bir nitelik taşıdığına ancak son yaşananlarla barışa doğru bir tutuma yaklaştığına dikkat çekti.
Bilgen "Acılı annelerin duygularının siyasal bir ranta dönüştürülmesi hesabını bir tarafa bırakırsak bir şekilde barışı dokuyabilecek, barışın alt yapısını oluşturabilecek yaklaşımı içeren bir sorgulamanın arayışını ortaya koyan, samimi duygular" diyor.
"Artık şehit cenazesi görmek istemiyoruz" tavrının çocuğunu, yakınlarını kaybedenlerin birbirini anlayabileceği gerçeğini gösterdiğine inanan Bilgen, "Ancak ne yazık ki bu çıkıştan bu feryattan siyasal irade doğru bir okuma yapamadı" dedi.
"Askerin doldurduğu boşluğu siyasetçi kabul etmek zorunda kalıyor"
Bilgen'e göre Erdoğan'ın "askerlik yan gelip yatma yeri değildir" ifadesi bir fiili durumu, "askerler ölürler ve öldürürler durumunu" tanımlıyor.
Bilgen "Askerler ölürler ve öldürürler. Fakat siyasetçiye düşen görev bu ortamdan çözüm üretmektir. Ölmek ve öldürmek dışında yaşama üzerine alternatifi, çözümü üretmektir" diyerek bugüne kadar siyasilerin bu çözümü üretememelerinin üzüntü verdiğini ifade etti.
"Büyükanıt'ın çözümüyse aslında siyasetçinin yapması gereken çıkıştır. Toplum psikolojisinin askerler tarafından daha net okunduğu gösteriyor. Askerin bu tavrı bu tutumu takınmasına fırsat veren siyasi arenada oluşturulan boşluk."
Bilgen, Hava Kuvvetleri Komutanı Faruk Cömert'in sözlerini örnek verdi.
"'Terörle mücadelenin içine sivil unsurların da çekilmesi gerektiği' söylemleri bir zeminde ele alındığında tam tersini söylemek de mümkün. Zaten ülke güvenliğiyle ilgili politika üretmek siyaset kurumlarının, sivil kurumların görevidir."
Bilgen askeri kurumların görevinin teknik bilgi aktarımı ve uygulayıcılık olduğunu, fakat ne yazık ki hükümetin yeterince inisiyatif geliştirememesinin ortaya çıkardığı boşluğu Büyükanıt üzerinden silahlı kuvvetlerin doldurduğunu ifade ediyor.
Bilgen'e göre askerin boşluğu doldurmasının tersten okumasıysa askerin bırakmadığı boşluğu fazlasıyla kullandığı yetkileriyle siyasetçi de kabullenmek zorunda kalıyor. Bunun dışında bir alternatif üretemiyor.
Başbakan Erdoğan, Toplu Konut İdaresi (TOKİ) tarafından Balıkesir'de yapılan konutların anahtar teslim töreninde konuşurken, kalabalıktan bir kişi "Şehit cenazesi görmek istemiyoruz" diye bağırmıştı.
Erdoğan'sa, "Askerlik yan gelip yatma yeri değil" diye tepki göstermişti. Erdoğan "Askerlik bir turistik mekan değildir. Her türlü riskle iç içedir" demişti.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Büyükanıt, NATO'nun Türkiye'den Afganistan'dan da Taliban güçleri ile çatışmak için ek kuvvet talebinde bulunduğunu doğrulayarak, "Asla Türk Silahlı Kuvvetleri'nden terörle mücadele amacıyla bir tek asker bile Afganistan'a gidemez" dedi..
Büyükanıt, şehit ailelerinin her türlü tepkisinin başlarının üzerinde yeri olduğunu ifade ederek, "Ateş düştüğü yeri yakar. Onun için, ne söylenirse söylensin o şehit analarının ellerini öperim, o şehit babalarının yanaklarından öperim" demiş, Lübnan'a gönderilecek Türk askeri içinse riskin sıfır olmadığını belirterek, "Sıfır risk yoktur. Yani bir balıkçı teknesi deniz kuvvetine tehlike teşkil eder. Bunun geçmişte örneklerini yaşadık" diye konuşmuştu. (EZÖ/TK)