böyle tek kelime halinde öylece dururken yukarıda, ne kadar da sıradan değil mi?
oysa değil... hiç olmadı da...
oysa ne çok şeye gebedir aile... aile olmak...
benim bu konuda kafam hep karışıktır...
aile denilince benim aklıma öyle sülalece yenilen yemekler gelmiyor... yoktur öyle geleneklerimiz... iyi ki de yoktur...muhtemelen sevmezdim...
şimdi bile annemler kız kardeşleri ile toplaştıklarında yok olurum ortalıktan...
neden mi?
oldukça basit... anında mesele başlar...
ne zaman evleniyorsun?
yok mu biri?
bak yaşın geçiyor...
sonra çok pişman olursun...
yaşlanınca ne yapacaksın?
bir tane çocuğun olsa fena mı olur... yaşlılığında suyunu getirir...
ateist ve politik bir kadın olmam hakkında duyduğum cümlelere ise hiç girmiyorum... ne kadar sıkıcı ve de bayıcı cümleler değil mi?
haklısınız ben de her seferinde bu sorularla ve vereceğim hep aynı cevaplarla boğuşmamak için yok oluyorum ya ortalıktan...
annemin ve annesinin ortak yazgısı
aile...
biz yedi kişilik bir aileyiz... anne, baba, dört kız kardeş ve tabii ki en küçüğümüz ailenin gözbebeği erkek kardeşimiz...
ailenin demeyelim de babamın diyelim... zira aksi anneme haksızlık olur...
annemler yedi kız kardeşler...
dedem erkek çocuk olacak diye tutturunca anneannem de mütemadiyen doğurmuş... bu arada dedemin bir sağlık memuru olduğunu eklemem size bir şey ifade eder mi bilmiyorum...
annem de annesiyle aynı yazgıyı paylaşmış...
erkek çocuk olana kadar dört tane kız çocuğu doğurmuş...
beşinci de erkek çocuğu bulmuşlar da annem hem doğurmaktan hem de yok sayılmaktan kurtulmuş...
O zamanlar öyleymiş...
Erkek çocuk doğuran gelin makbulmüş ve erkek çocuk doğurana kadar da aile gelinle konuşmazmış...
Gerçi hala var bu gelenekler bitti dersek yanılırız...
asla kendin olamadığın tek kurum...
aile...
düşünüyorum da yalan söylediğim tek kurum... yazıyı yazarken bile sınırlarımı kontrol eden tek kurum...
ya içimden, kafamdan geçtiği gibi yazsam ve aileden biri bu yazıyı okursa diye tedirginliğim...
asla kendin olamadığın tek kurum... ne kadar korkunç değil mi?
aile...
daha bugün yaşadığım bir gerçek...
eşcinsellerin yürüyüşü var bursa'da... orada onlarla olmam gerekiyor ve ben evdeyim...öncesinde arkadaşlarım arıyor, sağlığın açısından uygun değil gelme...
yürüyüş yapılmayacak, tehlikeli, kal olduğun yerde diye uyarılar...ve ben evde bütün bu konuşmaları bile gizlice yaptım...
oysa her şey benim açımdan ne kadar doğaldı...
eşcinseller yürüyecekti ve ben onlarla olmak istiyordum...
onlarla olmam için illa da eşcinsel olmam gerekmiyordu...
ama annem ben kalamayacağım gidiyorum dediğimde çığlığı bastı...
-ne işin var senin eşcinsellerle?
ne işim vardı ki benim eşcinsellerle...
kızları onlara göre gayet doğaldı...
aslında hiç de doğal değildi...
sosyalistti... ateistti... politikti... daha ne olsundu ki...
bütün kötülükleri bünyesinde barındırıyordu...
kesin akılsızdı ve beyni yıkanmaktaydı...
başkalarına hizmet etmekteydi ve kesin bir gün babasının lafına gelecekti...
bazen tek sığınak
aile...
bazen sığınılacak tek yer benim için...
aylarca hatta yıllarca süren tedavilerim süresince yanımda olan tek kurum...
beklentisiz... sonra aslında beklentili...
onlar koşulsuz şartsız yanında oluyorlar ve karşılığında da onların istedikleri gibi yaşamanı bekliyorlar...
yani aslında beklentisiz gibi görünen ama beklentili bir ilişki... sıkışmak, boğulmak bu karşılıklı beklenti halinden...
kimse kimseden bir şey beklemese oysa değil mi? hiç yalan söylemesek, söylemek zorunda kalmasak...
düşünsenize neden bir kadın eylemine gitmek için yalan söylemek zorunda kalayım ki...
ama aile bu kalırsınız...
daha bir çok yalanı söylemek zorunda kaldığınız gibi...
ama işte bazen de tek sığınak... yani siz öyle sanırsınız... dedim ya kafam karışık benim bu konuda...
babam artık kendi yemeğini kendi alıyor
aile...
ama babam artık kendi yemeğini kendi alıyor...
annemden bir şey isterken rica ediyor...
erkek kardeşim gömleklerini kendi ütülüyor ve bize harika kahvaltılar hazırlıyor...
ben erkek kardeşimden daha geç bir saatte eve geliyorum ve soru sordurmuyorum...
sevgililer meselesi bizim evde hep çok anlaşılır olmuştur garip bir biçimde...
ve en garibi de ben bir zamanlar ayrı ev ayrı ev diye yırtınırken şimdi onlarla yaşlanıyor olmaktan memnunum...
garip değil mi?
yalan söylemeyi, beklentili olmayı kanıksıyor insan aile olunca...
aile...
böyle tek kelime halinde öylece dururken yukarıda ne kadar da sıradan değil mi?
oysa değil... hiç olmadı da... (CK/FK)