Bunun üzerine yazdığı "Unutulan Mahkumlar" yazısı, The Observer gazetesinin birincisi sayfasında yayınlandı. Yazı bir af çağrısıydı. St. Martin in the Fields kilisesine gidip, unutulan mahkumlar için bir de mum yaktı.
Uluslararası Af Örgütü (UAÖ), 45 yıl önce böyle doğdu. Adı, Benenson'ın af çağrısından, amblemi de kiliseye diktiği mumdan geliyor. Örgüt, geçen yıl ölen Benenson'ın ardından, yine bu kilisede tören düzenlemişti.
Benenson'ın yazısının yayınlandığı Observer nüshalarından biri, örgütün 45. yılını geçen günlerde kutlayan UAÖ Türkiye'nin duvarında.
Etkinliğini yaklaşık 9 yıldır sürdüren UAÖ Türkiye'nin kurucularından Özlem Dalkıran, UAÖ'nün "Bir kişinin kurduğu bir girişim, tek bir kişinin başlattığı bir çalışmayken çok kısa zamanda büyümesini",.örgütün "gerçek bir taban hareketi olmasının kanıtı" diye yorumluyor.
"Hızlı büyümenin nedeni, rejimlere, siyasi, dini, ekonomik görüşlere bakmaksızın herkesin hakkını savunuyor olmamız. Onların görüşlerine karşı ya da taraf olmak değil, insan olmaları önemli."
Dalkıran'la, UAÖ'nün 45 yılda neleri değiştirdiğini, örgütün kendisinin nasıl değiştiğini konuştuk.
45 yılda UAÖ neleri değiştirdi?
Çok sayıda insanın hayatında olumlu değişiklik, durumlarında düzelme sağladığına inanıyoruz. Temel çalışma hep kişiler üzerinedir. Benenson'ın yazdığı ilk "Unutulan Mahkumlar"da, adlarına vaka çalışması yapılan insanlar daha sonra bakan oldu.
Birçok insanın gözaltından kurtulmasında, işkence görmemesinde, işkencecilerin yargılanmasında, ölüm cezalarının durdurulmasında katkı sağladık.
UAÖ'nün "acil eylem çalışmaları"nda, her yıl üçte bir gibi bir başarı oranı var. Son dönemde bu oran yükseldi; yarıya yaklaştı.
UAÖ, uluslararası insan hakları standartlarının oluşmasında büyük katkı sağladı.
UAÖ'nün de içinde olduğu, başlattığı girişimler var: Çocuk Hakları Sözleşmesi, İşkenceye Karşı Sözleşme, Uluslararası Ceza Mahkemesi gibi. Bunların Birleşmiş Milletler'ce oluşturulması ve yürürlüğe girmesi için UAÖ çok ciddi çalışmalar yaptı.
Örgütün kendisi nasıl değişti?
UAÖ devletlerin ihlal yöntemlerini geliştirmesiyle, yeni ihlaller ortaya çıktıkça, kendi kapasitesini artırdı.
Kayıplar söz konusu olmaya başlayınca, -örneğin Latin Amerika'da sistematik ihlal olduğu ortaya çıkınca- bununla ilgili bir çalışma yapmadan durmak mümkün değildi. UAÖ, bu konuyu tüzüğüne ekledi.
UAÖ önceleri, düşüncelerini ifade ettiği için veya etnik kökeni nedeniyle özgürlüklerinden mahrum bırakılan insanlar için çalışıyordu. Siyasi yargılamalar arttıkça, adil yargılama hakkı üzerine de çalışmaya başladı.
Dünyada çatışmalar arttıkça, mülteci hakları çalışmaları başladı.
Örgüt, kadının insan haklarıyla ilgili de, aile içi şiddet, toplumsal şiddet, kadın ticareti konularında çalışmaya başladı.
Bir başka konu da çocuk askerler oldu. Bugün dünyada birçok silahlı grup, zorla çocuk asker kullanıyor.
Bu yeni çalışma alanları şöyle ortaya çıkıyor. UAÖ üye tabanlı bir örgüt olduğu için, 2 yılda bir yapılan uluslararası konsey toplantısında, bütün bu talepler gündeme geliyor. İhlaller arttıkça "susmayalım" talepleri yükseliyor.
UAÖ, gizli kalmış, unutulmuş ülkelerdeki ihlalleri gündeme getiriyor. İnsan hakları savunucuları her ülkede örgütlenmiş durumda değil. UAÖ, onların sesini dünyaya duyuruyor; bunda da çok etkili oluyor.
Sonuçta, çalışmalarla topyekun bir değişiklik olmuyor; ama taleplerin bir bölümü değişim sağlıyor. UAÖ sadece rapor yayınlayan bir örgüt değil. Aynı zamanda uluslararası kurumlar, ülkeler düzeyinde lobi yapılıyor. Bunlar da kartopu gibi büyüyerek etki yaratıyor.
Örgütün gelirleri nereden sağlanıyor?
Temel gelir kaynağı üye aidatları. Üyelerin yaptığı fon yaratma çalışmalarından, etkinliklerden toplanan paralar var.
UAÖ, devletlerden, devletlerarası kuruluşlardan, siyasi partilerden, sicilinin kirli olduğu bilinen şirketlerden -örneğin silah tüccarları, kanlı elmas ticareti yapanlar gibi- bağış kabul etmez.
Bağımsızlığını, tarafsızlığını korumak için kriterleri de vardır. Örneğin bir şube, yıllık bütçesinin belli bir oranından fazlasını tek bir kaynaktan alamaz.
UAÖ'ye en sık gelen eleştiriler nelerdi?
Hükümetler, yıllarca, eğer o ülkenin rejimi sosyalistse bizi kapitalizmin casusu, kapitalistse bizi KGB ajanı olarak gördü. Dünya üzerinde varolan bütün gizli servislerin ajanı olduğunuz iddia edildi. Aslında bu, bizim tarafsızlığımızı, bağımsızlığımızı gösteriyor.
Elbette vaka bazında hata yaptık. Genellikle bu hatalarla acil eylem çağrılarında karşılaşıldı. "Öldü" ya da "gözaltında kayıp" denen biri, çok daha farklı bir nedenden dolayı kaybolmuş olabiliyor. Örneğin trafik kazası nedeniyle bilinç yitimi gibi. Bu tür durumlarda özür diliyoruz.
Peki ihmal edilen hak alanları yok mu?
Her zaman oluyor. 2001'de ilk kez "çalışma alanları" yerine "vizyon, misyon" kavramlarını kullanmaya başladık.
Eskiden çalışma alanlarında temel haklar, siyasi haklar vardı. Adil yargılama, işkence, kayıplar, düşünce özgürlüğü, idam cezası gibi.
Sonra bunun çok dar olduğunu görüp tartışarak, daha genel bir tanıma geçtik. Daha fazla hak ihlaliyle mücadele etme olanağı sağladık.
Bugün gelen eleştiriler arasında, çalışmalarda nükleer denemelerin, doğrudan çevre hakkının, su hakkının, yoksulluğun, emek haklarının olmaması var.
UAÖ, çevrenin insan hakları ihlallerine yönelik bölümüyle ilgili çalışabiliyor. Örneğin Meksika'da baraj için Chiapas halkının asimile edilmesi, Darfur'da petrol nedeniyle insanlara zulmedilmesi gibi. Sendika kurma ya da ayrımcılık nedeniyle baskı da böyle yer alıyor. Ama şimdilik, bu alanlarda politika belirleyici bir tutum yok.
2004 yazında yapılan son konsey toplantısında başlayan üreme hakları üzerine tartışma hâlâ sürtüyor. Burada politikamız belli; ama ayrıntılar netleşmedi.
Bir de haklarla ilgili tam kapsamlı çalışmak tartışılıyor. Çünkü, haklar bölünmez ve bütüncüldür. Bir hak çekilirse, hepsi gider. Bunu biliyoruz. Ama bu bir uzmanlık ve kaynak meselesi. Gönülden geçenle gerçek olan arasında denge sorunu. (TK/KÖ)