Uzun süren ilişkiler korkutuyor beni. Onların kaderleri arafta kalmakmış gibi geliyor. Ve karar günü geldiğinde de arafın sonu her türlü cehenneme çıkıyor sanki.
Bazen büyük heyecanlar, bazen küçük tesadüflerle başlayan ilişkiler yıllar geçtikçe yapış yapış olabiliyor ve “atsan atılmaz, satsan satılmaz” bir hale bürünüyor. Olası göstergelerden ne seninle ne sensiz sendromu kişinin zihninde kırmızı alarm sinyalleri verse de yılların hantallığı hareket etmeye izin vermiyor. Dolayısıyla ne bir zamanların cennetinde, ne de tam bir cehennemdesiniz. Arafta bir ölü gibi duruyorsunuz ya da diğer bir deyişle bekleme salonunda vakit öldürüyorsunuz sadece. Ve bazen o salondan çıkmak yıllarınızı alabiliyor.
Hele kişinin büyüme çağlarına denk geliyorsa ilişkinin miladı, işler daha da güçleşiyor. Büyümek zaten kendi başına sancılı bir durum, hele bir de sizinle büyüyen biri varsa ve her türlü zaafınızı gerekli durumlarda yüzünüze vurmak için koleksiyoncu titizliğiyle zihninin bir köşesinde biriktiriyorsa, yandınız.
Bir arkadaşım üniversite döneminde hayli sıkıntılar yaşadığı ilişkisini bitirmiyor ve kendini doğmamış çocuklarına anlatacağı hikayeler üzerinden haklı çıkarıyordu: “İleride çocuklarıma, biz babanızla üniversitedeyken diye başlayan cümleler kuracağım”. Dişini sıktı, karşılıklı terbiye olundu ve nihayet muratlarına erdiler. Hikaye burada bitti mi, hayır. Esas şimdi başladı. Bakalım uğruna bir sürü şeyin feda edildiği o çocuklar bu hikayeleri nerede ve nasıl dinleyecek.
Öyle çiftler var ki çevremde, artık kendi iddialarından başka onlara çift demeniz için hiçbir neden kalmamış. Yani diğer bir deyişle araftalar. Hani ikisinden biri bir başkasını bulsa, ya da evlenseler ilişki bir süre içinde bitip gidecek. Aslında zaten bitmiş ama, dile gelemiyor bir türlü bu durum. Birbirlerinin prangaları olmuşlar; görüşmek, görüşmemek her şey bir sorun.
Araftan kurtulmanın teknik olarak iki yolu var az evvel fısıldadığım gibi; ilişkiden çıkmak yani çoğul cehennem tekil cennet için bir adım atmak, ya da evlenmek yani çoğul ve tekil anlamda pembe panjurlu bir cehennem inşa etmek.
Varolan sorunlardan kaçmak için yapılabilecek en aptalca şey, yeni bir sorun yaratmak olsa gerek. Oysa gayet akıllı birçok insan söz konusu şey araftaki bir ilişki olunca evlenmeyi seçiyor; yani sorunlarını kartopu etkisiyle çoğaltıp fark etmeden de olsa en kısa sürede ayrılmayı. Zira evlilik sanılanın aksine bu ilişkilerde bir ivmeye sebep olabiliyor ve yıllarca bekleme odasında ayrılık gününün gelmesini bekleyenler, evlendikten 6-7 ay sonra boşanabiliyor.
Burada bir yanıyla anladığım ama bir yanıyla da bir türlü çözemediğim bir durum var. Zaten ayrılacağın gün gibi ortadaysa, neden evlilik denen mefhumun getirdiği türlü eziyetlere katlanıyorsun. Nişan, nikah, bunların bitmek bilmeyen hazırlıkları, ev düzmece, aileler, gelenekler, görenekler… Birbirine çok aşık çiftler bile evlilik sürecinin dikenli yollarına girince birbirlerinden vazgeçebiliyor; peki neden birbirinden hali hazırda vazgeçmiş bir çift göz göre göre kendini uçurumdan atıyor? Çivi çiviyi böyle mi söküyor acaba?
Kesinlikle karışık işler bunlar. İçinden çıkmaya çalıştıkça sorular soruları kovalıyor.
En doğrusu babamın söylediği galiba, işler fazla sarpa sarmadan, tanışıp hoş beş yapıp sonra da hemen evlenmek gerek. Henüz birbirinden sıkılmadan; senin için anlamlı, fakat ilişki için de bir o kadar gereksiz sorular sormaya başlamadan. Bir an evvel.
Tıpkı yaş otuza gelirken uzun ilişkilerden ağzı yanmış birçok insanın yaptığı gibi.
Sonrası mı? Kısmet.(EK/EÜ)
ELİF KAMIŞLI'dan aşkın kanunu
Adını Sen Koy
Zaten ayrılacağın gün gibi ortadaysa, neden evlilik denen mefhumun getirdiği türlü eziyetlere katlanıyorsun.
ilgili haberler
Hak odaklı, çok sesli, bağımsız gazeteciliği güçlendirmek için bianet desteğinizi bekliyor.
ilgili haberler
diğer yazıları