Adını KHK listesinde gören akademisyenlerin çoğunun hikayesi üç aşağı beş yukarı benzer gelişti. Veysi Altıntaş o akademisyenlerden biri.
Veysi Altıntaş'ın eğitim hayatının ve akademik kariyerinin kısa hikayesi şöyle.
1988 Bitlis’in Tatvan ilçesinde doğdu.
1994’te zorunlu göç ile İstanbul’a yerleşti.
İstanbul Teknik Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nden 2012’de mezun oldu. Aynı bölümde Yüksek Lisans yaptı.
2013 yılında Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı (ÖYP) ile Muş Alparslan Üniversitesi’ne ataması yapıldı.
2015’te doktorasını yapmaya başladı ÖYP’de araştırma görevlisiyken 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunun 35. Maddesi kapsamında İstanbul Teknik Üniversitesi’nde doktora eğitimini sürdürmek için araştırma görevlisi kadrosuyla geri döndü. 35. Madde, ÖYP kapsamındaki araştırma görevlilerinin araştırma veya doktora çalışmaları yapmak üzere eğitimleri sürecince başka bir üniversiteye tahsis edilebileceğini belirtiyor.
İTÜ’de araştırma görevlisi iken 2017’nin Ocak ayında 679 numaralı Kanun Hükmünde Kararname ile ihraç edildi.
Halen İTÜ’deki doktora eğitimini sürdürüyor.
YÖK’ün 9 Şubat 2016’da “size verilen hakkı geri aldık, geri dönüyorsunuz” minvalindeki kararı sonrası onlarca ÖYP’li benzer bir süreç yaşadı. Bir yandan KHK’larla ihraçlar yaşanıyordu. Tüm Türkiye gibi akademi de olağanüstü hal şartlarında baskı altındaydı.
Veysi Altıntaş da işsizleştirme, itibarsızlaştırma, kriminalize edilme saldırılarına karşı mücadeleyi sürdürenlerden.
Bu süreçte yaşadıklarını Kadıköy'de bir kafede yaptığımız söyleşimizin sonunda kısa bir cümle ile özetliyor:
“Şu an işsizim ve iş arıyorum.”
...
“Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisine imza attığınız için ihraç edildiniz. Bu bildiriye neden imza attınız?
Aslında ihraç olmamız bir noktada Türkiye’nin geride bıraktığı son iki yılındaki özeti gibiydi. Onun için Barış Bildirisi çok önemli bir nokta oluşturuyor. 2015 yılının sonunda bir grup akademisyen tarafından bir Barış Bildirisi oluşturuldu. Ben de buna imza attım. İmza atmamdaki neden: 1 Haziran seçimlerinden sonra Kürtlerin yaşadığı coğrafyanın bir savaş alanına dönmesi; Cizre, Nusaybin, Şırnak gibi yerlerde sokağa çıkma yasakları ilan edildi. Buralarda çok acı şeyler yaşandı. Bu süreçte hem toplum üzerinde hem de basın üzerinde büyük bir baskı kuruldu. Bütün gözlerin bu meseleye gözlerini kapattığı bir dönem yaşandı. Bütün bu olanlara karşı akademisyenler bir çığlık oldu. Bu yaşananları hem ulusal hem de uluslararası alanda bunu görünür kılma amacıyla tereddütsüz bir şekilde imza attım. Vicdani bir zorunluluktu.
İhraç edildiğinizi nasıl öğrendiniz?
Bütün KHK’lar genelde cuma günleri ya da hafta sonları açıklanıyordu. Ders dönemiydi, üniversiteden eve geldiğimde yorgunluktan dolayı uykuya daldım. Gece 12 gibi uyandığımda telefonda onlarca geçmiş olsun mesajıyla karşılaştım. Bu mesajları gördükten sonra KHK listesine baktım. Adımı yayımlanan listede gördüğümde; insan şok halinde tepkisiz kalır ya işte bende de bir on dakika kadar bir tepkisizlik hali oldu. O akşam sabaha kadar uyuyamadım.
Barış Bildirisi'ne imza attığınızda böyle bir ihraç sürecinin olabileceğini öngörüyor muydunuz?
Kesinlikle. 7 Haziran 2015 seçimlerinde iktidarın bize destek vermediniz diye çatışma ortamının yükseltilmesine bilinçli olarak göz yumuldu diye bir izlenim edindim. Bunun üzerinden muhalif kesime yönelik yıldırma politikası gündeme sokuldu. Çatışma sürecine girilmesi, kitlesel tutuklamaların olması, basın üzerindeki baskılar; imza attığımız günden itibaren açılan soruşturmalar sonucunda böyle bir sürecin olabileceğini öngörüyordum ama ne zaman olacağını bilmiyordum. 15 Temmuz Darbesi'nden sonra bu öngörüm netlik kazandı.
Bu süreçte kamu görevinden atılmış bir akademisyen olarak hukukî alanda bir girişimde bulundunuz mu?
İhraç olduğumuz zaman Olağanüstü Hal (OHAL) ilan edilmişti. Anayasanın rafa kaldırıldığı bir dönemdi. Her şey KHK'lar üzerinden gidiyordu ve KHK ile ihraç olduğunuzda mevcut hak arama yolları tamamen kapalı. Başbakanlığa bağlı Kurulan OHAL komisyonundan dolayı anayasa ve idari mahkemeye başvuramıyoruz. Bütün itirazlarımızı OHAL Komisyonuna yapıyoruz.
Bütün bu süreç zarfında ne gibi sorunlar yaşadığınız, yaşamınızda ne gibi değişimler oldu?
Hep akademisyen olmak istedim. Çünkü bu benim için hem bir meslek hem de bir yaşam tarzıydı. Bütün hayatımın kurgusunu bu idealim üzerinden kurdum. Bir KHK listesiyle işimden ihraç edildiğimde bütün ideallerim de elimden alındı. Bir noktada hayalleriniz elinizden alınıyor. İhraç edildiğim için yurt dışına çıkış yasağı getirildi. Kamuda çalışma imkânımız yok. Ülke içine sıkıştırılmış olduk. Bütün yolların kapalı ve çaresiz bırakılmam maddi ve manevi olarak çok etkiliyor beni. Psikolojik açıdan ben bu durumdan çok etkilendim. Ekonomik bir gelirimin olmayışı haliyle bütün hayatınızı etkiliyor. Kirayı ödeyemediğimden dolayı ailemin yanına taşındım. Hayatımda ilk defa panik atak nöbetleri geçirdim.
İhraç edilen bir akademisyen olarak OHAL'in kaldırılmasını nasıl yorumluyorsunuz?
OHAL'in kaldırılması pek bir anlam ifade etmiyor benim açımdan. Yeni düzenleme ile valilerin yetkileri genişletildi. OHAL'in resmi olarak kaldırılması bu tür uygulamalarla devam ettirilecek. Türkiye'nin batısında esnek bir şekilde uygulanabilir ama Kürt illerinde sert biçimde devam ettirilecektir. Bunun nedeni ise güvenlik kaygısından kaynaklandığını düşünüyorum.
İhraç sonrası yaşadığınız zorlu koşullarda yıllar süren akademik eğitiminizi kullanarak çalışma, üretme imkanı bulabildiniz mi?
2017 yılının Mayıs ayında Barış Vakfı’nın o dönemde bir çalışması vardı ona dahil oldum. Çalışma konusu ise Çözüm Süreci’ydi. ‘Çözüm Süreci’nde Sivil Toplumun Rolü’ başlığıyla bir rapor çalışması yaptık. 45 sivil toplum ve uzmanıyla görüşmeler yaptık. Dört kentte yapıldı bu görüşmeler: İstanbul Ankara, Van ve Diyarbakır da oldu. İstanbul ve Ankara’daki görüşmeleri ben yaptım. Bu çalışmayla Barış Vakfı’na dahil oldum. Bu projede bir yıla yakın çalıştım. (GA/HK)