Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Dokümantasyon Merkezi, 1 Ocak - 31 Ağustos 2020 arasındaki İfade, Toplanma ve Örgütlenme Özgürlükleri İhlal Raporu’nu yayınladı.
TİHV Dokümantasyon Merkezi’nden Eylem Yıldızer, Cihan Deniz Zarakolu ve Coşkun Üsterci’nin imzasını taşıyan rapor, Avrupa Birliği’nce maddi olarak desteklenen “İnsan hakları ortamının yeniden inşası için ifade, basın, örgütlenme ve toplantı özgürlüklerini savunmak” projesi kapsamında hazırlandı.
168 sayfalık raporda, ifade özgürlüğü, toplanma ve gösteri özgürlüğü ile örgütlenme özgürlüğü şeklinde üç ayrı başlıkta değerlendirmeler ve ihlale konu olan olaylarla davalar yer alıyor.
İfade özgürlüğü
Raporun bu ilk bölümünde, Türkiye’nin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine (AİHS) taraf 47 devlet arasında düşünce ve ifade özgürlüğünü en fazla ihlal eden ülke olduğu bilgisi yer alıyor:
“AİHM’nin 1959-2018 yılları arasında Sözleşme’nin ifade özgürlüğünü düzenleyen 10. maddesinin ihlal edildiği yönünde verdiği toplam 777 karardan 321’i (yaklaşık yüzde 41) Türkiye aleyhine.
“Türkiye’de ifade özgürlüğünün kullanımı siyasi, sanatsal, ticari, akademik, dini ve ahlaki hemen her ifade biçimi bakımından sorunlu olmakla birlikte kısıtlama ve ihlaller asli olarak siyasal nitelikli eleştirilere yönelik. Sözü edilen diğer alanlarda karşılaşılan kısıtlama ve ihlaller de genellikle siyasal eleştiriyle ilişkisi bağlamında yaşanıyor.
“Türkiye’nin bugünkü koşullarında, ifade özgürlüğünün siyasal eleştiriyi ve yurttaş denetimini mümkün kılacak şekilde etkin kullanımı, içerikleri bakımından muğlak ve her yöne çekilebilecek yasal düzenlemeler yoluyla engelleniyor.
“Örneğin, Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre Cumhuriyet Başsavcılıkları sadece 2019 yılında TCK’nin 216. maddesine (halkı kin ve düşmanlığa tahrik) muhalefetten 15 bin 44 kişi hakkında soruşturma başlatırken bunlardan 2 bin 300’ü hakkında kamu davası açılmasına karar vermiştir.
“İfade özgürlüğünün kamu gücünü elinde tutan makamlar tarafından sistematik olarak ihlal edilmesi, kaçınılmaz olarak basın özgürlüğünü de ortadan kaldırıyor.
“Toplumun tamamını ilgilendiren, deprem, kaza, ekonomik kriz, sınır ötesi askeri harekat, yolsuzluk ve salgın gibi birçok konuda iktidar tarafından alınan neredeyse ilk “önlem” sosyal medya uygulamalarını kısıtlamak ve sosyal medyada söz konusu gündemlere ilişkin paylaşımları incelemeye almaktır. Bu çerçevede pek çok habere, internet sitesine ve sosyal medya hesabına erişim ve yayın yasağı getirildi.”
Toplantı ve gösteri yapma özgürlüğü
“Son dönemlerde toplanma ve gösteri yapma özgürlüğünün önündeki en önemli engel mülki idare amirlerinin (valiler ve kaymakamlar) kendilerine 5442 Sayılı İller İdaresi Kanunu’nun 11/C maddesi7 ve 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 17. maddesi ile verilen yetkiye dayanarak aldıkları bireysel veya toplu olarak yapılan eylem ve etkinlikleri yasaklama kararlarıdır.
“Bu yasaklar tek bir eylem ve etkinliğe yönelik olabileceği gibi belli bir süre içerisinde tüm eylem ve etkinlikleri de kapsayabiliyor.
“Ancak son dönemde ülkenin pek çok yerinde mülki idare amirleri, yasak kararlarını art arda alarak yasanın en fazla 30 gün ile sınırladığı eylem ve etkinlik yasaklarını fiilen kesintisiz ve süresiz hale getirmektedirler. Bu kaygı verici uygulama aslında adı konmamış ve süreklilik kazanmış bir OHAL, hatta sıkıyönetim halidir.
“TİHV Dokümantasyon Merkezi’nin tespitlerine göre yılın ilk 8 ayında valilik ve kaymakamlıklarca 33 ilde, en kısası 2 gün, en uzunu ise 30 gün süreyle olmak üzere 89 kez tüm eylem ve etkinlikler yasaklandı.
“TÜİK 2019 verilerine göre söz konusu illerde ve ilçede yaşamakta olan toplam 57 milyon 561 bin 990 yurttaş, Anayasa’da “güvence” altına alınan barışçıl toplanma ve gösteri yapma hak ve özgürlüğünden mahrum bırakıldı.
“Toplanma ve gösteri yapma özgürlüğünün fiilen kullanılmasının önündeki diğer önemli bir engel ise kolluk güçlerinin keyfi, aşırı ve orantısız zor kullanımı.
“Bir başka önemli engel ise bu özgürlüğü kullanmak isteyen kişiler hakkında açılan soruşturma ve davalardır.
Örgütlenme özgürlüğü
“Türkiye’de yurttaşlar, toplu olarak bir araya gelip eyleyemedikleri ve düşüncelerini açıklayamadıkları için örgütlenme özgürlüklerini de kullanamıyor.
“Anayasa’da ve yasalarda yer alan sınırlayıcı düzenlemeler veya yapılan değişiklikler, bunlardan güç ve yetki alan mülki idare amirlerinin yasaklama kararları, kolluk güçlerinin müdahaleleri sonucunda pek çok örgütlenme biçimi de kullanılmaz hale geliyor.
“Pek çok hak ve özgürlüklerin yanı sıra örgütlenme özgürlüğünün ağır biçimde ihlaline yol açan önemli bir uygulama da yerel yönetimlere kayyım atanmasını sağlayan düzenlemedir.
“1 Eylül 2016 tarihli 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) 24 Kasım 2016’da yasa haline getirilerek terör suçları iddiasıyla haklarında soruşturma ve kovuşturma açılan belediye başkanları, encümen veya meclis üyelerinin İçişleri Bakanlığı tarafından görevden alınarak yerine doğrudan kayyım atanması kalıcı hale getirildi.
“Milletvekilli dokunulmazlıklarının kaldırılmasına yönelik yapılan Anayasa değişikliği de örgütlenme özgürlüğü açısından ciddi ihlal ve hasarlara yol açıyor. Dokunulmazlıkların kaldırılması uygulaması içinde bulunulan yasama dönemi milletvekilleri için de Demokles’in kılıcı gibi sürekli bir tehdit unsuru oluşturuyor.”
Raporun ve verilerin tamamına buradan ulaşabilirsiniz.
(AS)