AB'ye yeni katılan on ülkeden sekizinin komünist dönem tecrübesine sahip Doğu Avrupa ülkeleri olduğu göz önüne alındığında, bu ülkelerin Türkiye'nin toplumsal koşullarından büyük farklılık gösterdiği düşünülebilir.
Ancak bu ülke tecrübelerinin incelenmesi, hem AB'ye katılım öncesi sürecin etkisinin belirlenebilmesi, hem de ne kadar farklı toplumsal çevrelerden kaynaklansa da kadınların karşılaştığı toplumsal cinsiyete dayalı sorunların birbirine benzerlik taşıdığını göstermesi açısından önemlidir.
AB'ye Mayıs 2004'te üye olan ülkelerde kadının konumu
AB'ye aday olan ülkelerin tümü AB müktesebatına uyum süreci içerisinde AB'nin kadın-erkek eşitliğine yönelik mevzuatını ve politikalarını benimsemek yükümlülüğündedir.
Bu ülkeler, AB müktesebatına ek olarak katılım müzakerelerinin sürdüğü dönem içerisinde kadın-erkek eşitliğine yönelik çeşitli uluslar arası antlaşmalara da (Gözden Geçirilmiş Sosyal Şart, Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi-CEDAW gibi) taraf olmuşlardır.
Böylelikle, AB'ye katılım süreci Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri için kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasında uluslararası standartlara uyum sağlanması konusunda temel itici güç olmuş, aday ülkelerin iş yasaları ve sosyal güvenlik düzenlemelerine yansımıştır.(34)
AB'ye Mayıs 2004'te üye olan Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin tümü CEDAW'ı onaylamışlardır. Bu tür uluslararası gereksinimler, toplumsal cinsiyet eşitliğinin korunması ve desteklenmesi için mevcut mevzuatın revizyonunu ve uluslararası standartlara uyacak yeni yasaların kabulünü ve kurumsal çerçevelerin oluşturulmasını hızlandırmıştır.
Bu ülkelerin AB'ye girme sürecini tamamlamakta olmaları ulusal mevzuatların AB'nin Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Stratejisine göre önemli değişikliklere uğramasını gerektirmiştir.
Toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifinin tüm mevzuat alanlarına yaygınlaştırılması (gender mainstreaming) ilkesi uyarınca mevzuat değişikliği konusunda önemli ilerlemeler kaydedilirken, uygulamada çoğu durumda yetersiz kalınmıştır. (35)
Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin çoğunda kadın-erkek eşitliğinin hayata geçirilmesindeki en temel engel, bu eşitliğin zaten komünizm zamanında sağlanmış olduğuna inanılması ve önemsiz bir mesele olarak algılanmasıdır. Halbuki komünist yönetim zamanında kadınların sosyalist ekonomiye katılımı için sağlanan analık izni, kürtaj hakkı ve çocuk bakım olanakları kadın-erkek eşitliğinin fiiliyatta sağlanmasını garanti altına almamıştır.
Bu dönemde kadınlara yönelik ayrımcılığın temelini kadınlarının toplumsal rolünün hem işçi, hem de anne olarak tanımlanması oluşturmaktaydı. Bunun sonucu olarak kadınlar çalışma hakkını vazgeçilmez bir insan hakkı olarak değil, bir görev olarak algılamaktaydılar. Yönetim değişimi ile beraber yaşanan ekonomik dönüşüm sürecinde ise devletin tam istihdamı sağlamadaki yetersizliği sebebi ile bu ülkelerde kadınların yüksek eğitim düzeyinden etkin olarak faydalanılamamıştır.
1990'ların ortalarına kadar çoğu Orta ve Doğu Avrupa ülkesinde eşit ücret ve eşit muamele ile ilgili düzenlemelerin bulunmaması bu konunun zamanında ne kadar ihmal edildiğinin bir göstergesidir.
Bu ülkelerin ortak bir başka zayıflığı ise müktesebat ile resmi uyumun sağlanmış olduğu alanlarda bile uygulama düzeyinin düşük kalmasıdır. Bunun sebebi olarak da kurumlardaki kaynak yetersizliği, sosyal haklar, standartlar ve kadın-erkek eşitliği konusunda sınırlı bilgilenme ve bu konulardaki dava hukukunun eksikliğidir.
Müzakere sürecinin başlaması ile çoğu aday ülke istihdam konusunda eşit muamele yasalarını uyumlaştırmışlar ve sosyal güvenlik konularını ikinci aşamaya bırakmışlardır. Uyumlaştırılan ilk düzenlemeler istihdama erişim, yükseltilme ve çalışma koşullarında eşit muamele alanında olmuştur.
Müzakere sürecinin itici gücü ile aday ülkelerde kadın-erkek eşitliğine yönelik kurumlar oluşturulmuştur. Oluşturulan bu tür kurumlar içerisinde en başarılı örnek Litvanya'da kurulan Kadın-Erkek Eşitliği Ombudsmanı Ofisi'dir (The Office of the Gender Equality Ombudsperson). Kurulan bu tür kurumların temel sorunu kadın-erkek eşitliği konularında uzmanlığa sahip personel bulma ve kaynak yetersizliğidir. (36)
Kadın-erkek eşitliğini sağlamada AB'ye uyum konusunda başka bir olumlu uygulama örneği ise Estonya'da kanunları AB mevzuatı ile uyumlu hale getirmek için PHARE projelerinden yararlanılmasıdır. Bunlardan biri eşit muamele ve çalışma koşulları ile ilgili kanunların, diğeri devlet sosyal güvenlik kanunlarının AB'nin kadın-erkek eşitliğini öngören mevzuatı ile uyumlaştırılmasına PHARE desteğidir. (37)
AB'ye uyum sürecinde getirilen yemliklerden biri de kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasına yargı sürecinin dahil olmasıdır. Cinsiyete dayalı ayrımcılık kavramı bu ülkeler için oldukça yenidir ve çoğu ülkede dirençle karşılaşmıştır.
Cinsel taciz de Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri için yeni bir kavramdır. Cinsiyete dayalı ayrımcılık davalarında kanıt yükünü işverene yükleyen düzenleme de bu ülkelerde uygulamada sorun yaşanan konulardan biri olmuştur, çünkü yasal sistemleri klasik kanıt kuralını benimsemektedir.
Yargı mekanizmalarında hakim olan muhafazakar tutum sebebiyle bu ülkelerde yasal reform ve uyum sürecinin adım adım gerçekleştirilmesi ve yargısal eğitim ile desteklenmesi, bu konuda mevcut olan az sayıdaki standarttan çok yüksek AB standardına geçiş sürecinde önemlidir. Bu amaç doğrultusunda bilinç artıcı kampanyalar önem kazanmaktadır.
Bazı ülkelerdeki sendikaların içerisinde kadın komiteleri oluşturulmuş olsa da sendikalar bu konuda oynayabilecekleri önemli rollerin farkında değillerdir. (38) Aday ülkelerin AB'ye uyum sürecinde benimsedikleri ilerici yaklaşıma rağmen toplumsal koşullarından kaynaklanan bazı aksaklıklar da yaşanmıştır.
Toplumda kadın-erkek eşitliği
Kadın ile erkeğin eşitliği Estonya'da Sovyet döneminden kalma bir ideoloji olarak 1990'dan sonra sorgulanan bir olgu haline gelmiş ve geleneksel toplumsal cinsiyet rolleri canlandırılmaya çalışılmıştır. Kadın-erkek eşitliği sloganın yaygın olduğu Sovyetler Birliği zamanında bile küçük çocukların bakımı çalışan anne ve çalışan babanın ortak sorumluluğu olarak tanımlanmamıştır. (39)
Polonya'da yakın zamanlara kadar aile hukukunda kadın ve erkeğin evlenme yaşları ayrı şekillerde belirlenmişti. Bu yaş kadınlar için 18, erkekler için 21'di. Mahkeme kararı ile bu yaş sınırının kadınlar için 16, erkekler için 18'e indirilebilmesi öngörülüyordu. Cinsiyete göre ayrımcılık yapan bu yasa 1999'da değiştirilmiş ve her iki cins için de evlenme yaşı 18 olarak belirlenmiştir. Ancak aile mahkemeleri bu yaşı kadınlar için 16'ya indirebilirken, erkekler için 18'in altına indirilmesi mümkün değildir.
18 yaşından küçük kadınların hamilelik halinde mahkeme kararı ile evlenmelerini mümkün kılan bu yasaya göre bu hamileliğe sebep olan 18 yaşından küçük erkeğin mahkeme kararı ile evlenmesine izin verilmemektedir.
Yine Polonya'da üniversite mezunlarının yüzde 56'sı kadın olduğu halde Katolik kilisesi ve muhafazakar partiler tarafından kadınların kişisel tatmini evlerinde aramaları gerektiğine dair daha önce örneği görülmemiş bir propaganda yapılmaktadır.
Aile içi şiddet
2002'de Çek Cumhuriyeti ceza kanununda yapılan bir değişiklik ile takibat için gerekli rızanın baskı, tehdit, bağımlılık veya sindirme nedeni ile verilememiş veya geri alınmış olduğu durumlarda, emniyet yetkilileri mağdur ile akraba olan failler hakkında tatbikata geçmek için mağdurun rızasını aramayacaklardır. Ancak uygulama yeterli donanıma sahip olmayan polis, tıbbi kuruluşlar ve mahkemeler gibi kurumsal sorunlar ve düşük bilinç düzeyi nedeniyle yetersiz kalmaktadır. (41)
Estonya'da kadınlar için sığınma evi ağları veya danışma servisleri yoktur. Estonya'da kadına karşı şiddet meseleleri göreceli olarak yeni bir başlıktır. Kadına karşı şiddetle ilgili faaliyet gösteren kamu kuruluşları bulunmamaktadır. (42)
Polonya'da kadın ve erkeğin aile içinde geleneksel rolleri ve kadının uygunsuz davranışına karşı uygun ve kabul edilebilir tepkilere dair güçlü klişeler vardır. "Karısını dövmeyen adam onu sevmiyordur" şeklinde bir halk deyişi hâlâ yaygındır.
1990'larda şiddet mağduru olan kadınlar için yardım programlarının uygulamaya geçirilmesinde özellikle yeni kurulan bazı sivil toplum kuruluşları sayesinde iyileşme kaydedilmiştir. Kadın örgütleri ve diğer ev içi şiddet programları mağdurlara hukuki danışma ve psikolojik yardım, sığınaklar ve acil telefon hatları sağlamaktadırlar. Ancak 1999 yazında ülkesine bir ziyaret gerçekleştiren Papa II. Jean Paul evliliklerin bozulmamasının öneminden bahsetmiş ve dolayısıyla Polonya'daki muhafazakar tutumu desteklemiştir.
Aile içi şiddet konularının dışında da polis ve mahkemeler tecavüzü kadınların kışkırtıcı davranışından kaynaklanan günlük bir hadise olarak değerlendirmektedirler. (43)
İnsan ve kadın kaçakçılığı
İnsan kaçakçılığı ve özellikle de kadın kaçakçılığı Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde yaygın bir sorundur. Bu ülkeler kaçakçılar için kaynak, transit veya varış ülkeleridir. Bu nedenle bu ülkelerin tümünün ceza kanunları insan kaçakçılığına ilişkin hükümler içerir. (44)
Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri, AB'ye katılım sürecinde AB'nin Adalet ve İçişleri ile ilgili müktesebatı çerçevesinde insan ve kadın kaçakçılığına yönelik AB düzenlemelerini benimsemişlerdir.
Çalışma ve sosyal güvenlik
Bazı Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde kadınların çalışma hayatında edindikleri koruma statüsü onların aleyhine uygulamalar doğurabilmektedir. Örneğin, Çek Cumhuriyeti Anayasası'nın temel hak ve özgürlüklerle ilgili bölümünde, kadınların, ergenlerin ve özürlülerin işyerinde daha fazla sağlık korumasına ve özel çalışma koşullarına hakları olduğu belirtilmektedir.
Bu hüküm kadınların istihdam piyasasında eşitliğe hakkı olduğunu öngörmek yerine onları temelde dezavantajlı bir özel grup olarak kabul etmektedir. Bu hükümler işyerinde dolaylı ayrımcılığa yol açabilmektedirler. (45)
Bu ülkelerdeki analığı koruyucu yasal hükümler kadınlara iş piyasasında dezavantaj sağlamakta ve işverenlerin kadınlara işverme veya mesleki gelişimlerine yatırım yapma konusunda isteksiz davranmalarına yol açmaktadır. Kadınların analık rollerine vurgu yapılması ayrıca ebeveyn izni ve ebeveynlik ve aile sorumluluklarının paylaşılmasına yönelik kuralların uygulanmasını olumsuz etkilemektedir. (46)
Kadının işgücüne katılımını arttırmayı hedefleyen komünist hükümetler döneminde kadınlar erkekler ile eşit eğitim hakkına sahiptiler. Örneğin, Bulgaristan'da 1988 yılında kadın öğrenciler tüm kayıtlı öğrencilerin yüzde 48.9'unu oluşturmaktaydı.
Kadınların karar alma sürecine katılmalarını kolaylaştıran kota sistemine karşın bu uygulamanın daha çok bir ideolojik ilke olması nedeniyle kadınların Parlamento, hükümet ve yerel karar alma mevkilerine katılımı sembolik olmaktan öteye gidememiştir.
Eşitlik temel bir insan hakkı olmaktan ziyade kadınlara verilen bir "imtiyaz" olarak görülmüştür. Kadınlar için temel sorun onların yasal olarak hem işçi hem de anne olarak tanımlanmalarındadır. Oysa erkekler hem işçi hem de baba olarak tanımlanmamışlardır. Bu tanımlama kadınlara yapısal olarak ikili bir toplumsal rol öngörmektedir.
Analığı koruyan bazı yasal ve sosyal önlemler ev ve aile sorumluluklarının bölüşümünde kadınların aleyhine işlemiştir. Bu nedenle de kadınlar bugünden bakıldığında çalışma hakkını kendi yararlarına olan bir hak olarak değil aile sorumluluklarına ek bir yükümlülük olarak algılamışlardır.(47) Yeni benimsenen kanunların AB ilkelerine uyması ve babalara da eşit hak ve yükümlülükler vermesi öngörülmektedir.(48)
AB düzenleme ve kriterlerinin benimsenmesi ile sağlanan olumlu gelişmelerden biri de, kadın örgütleri ve kadın milletvekillerinin uyguladığı etkili kampanya sonucunda Slovenya hükümetinin kabul ettiği ve seçimlere katılan siyasal partilerin uyması gereken kota uygulamasıdır. Buna göre her aday listesi her iki cinsten en az yüzde 40 oranında aday göstermeli ve listenin ilk yarısında her iki cinsten de en az bir aday olmalıdır. Bu kuralı yerine getirmeyen aday listeleri geri çevrilecektir. (49)
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nde kamu sektöründe işe alma ve istihdamda kadın ile erkekler ararsında bir ayrımcılık gözetilmemesine rağmen, özel sektörde dolaylı veya gizli bir ayrımcılık gözlenmektedir. Cinsiyete dair klişeler yönetimin uygulamalarını etkilemekte ve hâlâ bazı işler kadın veya erkelere has olarak algılanmaktadır. Kadın ve erkeklerin sektörlere ve mesleklere göre ayrılmaları kazançlar arasında da önemli farkların bulunmasına yol açmaktadır. (50)
Üreme hakları
Polonya dışındaki tüm Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde kürtaj yasaldır. Kürtaj hakkı komünizm döneminde Polonya dahil tüm komünist ülkelerde tanınan bir hak olmasına karşın 1980'lerin sonunda başlayan siyasal dönüşüm sürecinde Polonya'da kürtaj hakkının kısıtlanması toplumda güç kazanan muhafazakar çevreler ve Katolik kilisesinin etkisine bağlıdır.
Sosyal sebeplerle kürtajın yasaklanmasının ardından Polonya hukuku İrlanda'dan sonra Avrupa'daki en kısıtlayıcı hukuk olmuştur. İrlanda'daki liberalleşme eğilime rağmen Polonya tam tersine bir eğilim içindedir. Bu konuda hükümetin ve pek çok sağlık kuruluşunun tavrı üzerinde Katolik kilisesinin etkisi açıktır.
Polonya'da kürtaj talep etme hakkı 1956'da yasalaşmışken 1989'dan itibaren yaşanan politik liberalleşme Katolik kilisesi tarafından kadınların kürtaj hakkını kısıtlamak için kullanılmıştır. 1989'da hazırlanan "döllenmiş çocuğun yasal korunmasına ilişkin kanun taslağı" annenin sağlığı, yaşam ve ekonomik koşulları ile hamile kalma sebebi dikkate alınmadan kürtajı tamamen yasaklamayı hedeflemiştir.
1990'da Sağlık Bakanlığı'nın yürütme emri devlet hastanesinde kürtaj olmak isteyen kadınların, iki jinekolog, bir pratisyen ve bir psikologdan belge getirmelerini şart koşmuştur.
1992'de kabul edilen Tıp Ahlakı Yasası ile kürtaja ek kısıtlamalar getirilmiş ve ancak annenin sağlığı tehlikede ise veya hamilelik bir suç sonucu gerçekleşmişse izin verilmektedir. Genetik deformasyon kürtaj sebebi olarak kabul edilmemektedir.
1992'de Polonya Parlamentosunda kabul edilen Kürtaj Karşıtı Yasa'da (Anti-Abortion Law) fetüsün önemli ölçüde zarar görmüş olması kürtaj sebebi olarak kabul edilmiş, 1997'de yürürlüğe giren Kürtaj Kanunu reformu ile bazı sosyal sebepler de kürtaj sebebi olarak kabul edilmiştir. Bu daha liberal hükümler içeren kanun Mayıs 1997'de Anayasa Mahkemesine gönderilmiş ve Mahkeme bir kadının kendi hayatını kontrol etme hakkının insan hayatına zarar vermemesi gerektiğine hükmetmiştir.
Ayrıca döllenmiş çocuğun hayatına tehlike oluşturmak veya vücuduna zarar vermekten iki yıl hapis öngören ceza kanunu doktorlar tarafından prenatal testlerin yapılmasına, bu testlerin yüzde 1'den az da olsa bebeğe zarar verme riski bulunduğundan, sınırlama getirmektedir. (51)
Katolik Kilisesinin baskılarının sonucu olarak Polonya hükümeti AB Katılım Antlaşmasına "Ahlak, Kültür ve Hayatın Korunmasına Dair Deklarasyon"un eklenmesini sağlamıştır. Böylelikle Kürtaj Karşıtı Yasa, hükümetin seçimler sırasında bu yasayı serbestleştirme sözü vermiş olmasına rağmen, Polonya yasal düzenlemelerinin daha da kalıcı bir parçası haline gelmiştir. (52) (BB)
28 Committee on the Elimination of Discrimination Against Women, Consideration of Reports Submitted by States Paıties, Yunanistan, Kasım 1996.
29 Committee on the Elimination of Discrimination Against Women, Consideration of Reports Submitted by States Parties, Yunanistan, Ağustos 2002.
30 Committee on the Elimination of Discrimination Against Women, Consideration of Reports Submitted by States Parties, Yunanistan, Ağustos 2002.
31 US Department of State, Country Reports on Human Rights Practices, 2001.
32 European Database: Women in Decision-Making.
33 Committee on the Elimination of Discrimination Against Women, Consideration of Reports Submitted by States Parties, Yunanistan, Ağustos 2002.
34 Open Society Foundation Romanla ve Network Women's Programme of the Open Society Foundation Romania, Report on the Equal Opportunities for Women and Men in the Europe---an Accession Programme (2000-2002).
35 Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Mevzuatın Oluşturulması: Orta ve Doğu Avrupa ile Bağımsız Devletler Topluluğunda Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Sağlamak ve Korumak, BM Kalkınma programı, 2003, s.14.
36 Open Society Foundation Romania ve Network Women's Programme of the Open Society Foundation Romania, Report on the Equal Opportunities for Women and Men in the European Accession Programme (2000-2002).
37 Report on the Implementation of CEDAW in the Republic of Estonia.
38 Open Society Foundation Romania ve Network Women's Programme of the Open Society Foundation Romania, Report on the Equal Opportunities for Women and Men in the European Accession Programme (2000-2002).
39 Report on the Implementation of CEDAW in the Republic of Estonia.
40 Urszula Nowakowska, The position of Women in the Family, Polish women in the 1990's.
41 Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Mevzuatın Oluşturulması: Orta ve Doğu Avrupa ile Bağımsız Devletler Topluluğunda Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Sağlamak ve Korumak, BM Kalkınma programı, 2003, s.15.
42 Report on the Implementation of CEDAW in the Republic of Estonia.
43 Urszula Nowakowska, Violence Against Women, Polish women in the 1990s.
44 Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Mevzuatın Oluşturulması: Orta ve Doğu Avrupa ile Bağımsız Devletler Topluluğunda Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Sağlamak ve Korumak, BM Kalkınma programı, 2003, s.15.
45 A.g.e., s.14.
46 Open Society Foundation Romania ve Network Women's Programme of the Open Society Foundation Romania, Report on the Equal Opportunities for Women and Men in the European Accession Programme (2000-2002).
47 Second And Third Periodic Reports of the Republic of Bulgaria to Committee on the elimi-nation of Discrimination Against VVomen, CEDAW/C/BGR/2-3, 3 Kasım 1994.
48 Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Mevzuatın Oluşturulması: Orta ve Doğu Avrupa ile Bağımsız Devletler Topluluğunda Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Sağlamak ve Korumak, BM Kalkınma programı, 2003, s.16.
49 "First Quota Rule for Elections in Slovenia", EWL NEWSFLASH, Mart 2004.
50 Initial and Second Report of Cyprus to the Committee on the Elimination of Discirmination Against Women, CEDAVV/C/CYP/1 -2, 4 Mayıs 1995.
51 Urzsula Nowakowska, Women's Reproductive Rights, Polish Women in the 1990s.
52 Open Letter to European Union Key PöttttJnS from Polish VVomen's NGOs, 29.01.2003.
* Bu yazı Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği'nin (KA.DER) "Türkiye'de ve AB'de Kadının Konumu: Kazanımlar, Sorunlar, Umutlar" kitabından özetlenerek alıntılandı. Vurgular bianet'e aittir.