Platform açıklamasında, Türkiye'nin ABD'nin Irak'a müdahalesine destek vermemesi, topraklarının ve hava sahasının kullanılmasına izin vermemesi, Türk ordusunun Kuzey Irak'tan çekilmesi istendi.
Yükselen bölgesel savaş riski
Platformun konuyla ilgili açıklamasında, "ABD'nin Irak'a saldırı hazırlığı, bölgede savaş riskinin yükselmesine neden oluyor" denildi:
"Suudi Arabistan, Suriye vd. Irak'tan sonra sıranın kendilerine geleceğini düşünüyorlar. Böyle olunca da savaşın Irak'la sınırlı kalmayacağı ve daha da yayılacağı kesindir. Daha en başta ABD'nin Irak'a saldırması durumunda bölge tam bir ateş çemberine dönecek. Bu emperyalist savaşa bir çok bölge ülkesinin de dolaylı ya da dolaysız dahil olması durumunda savaşın yayılma olasılığı yüksek gözüküyor."
Müdahalenin esas gerekçeleri
ABD'nin Irak'a saldırı hazırlığının "Saddam rejiminin despotluğuyla ilgili olmadığını" vurgulayan açıklamada, müdahalenin asıl nedeni şöyle açıklandı:
"Irak rejiminin politikaları emperyalizmin bölgedeki politikaları ile uyuşmuyor. Irak'ın bir nevi Arap dünyasının liderliğine soyunması, başta ABD olmak üzere emperyalistleri rahatsız ediyor. ABD, Afganistan işgalinden sonra Körfez Savaşı'nda deviremediği Saddam rejimini şimdi devirerek bölgedeki üstünlüğünü pekiştirmek istiyor. Bu nedenle, demokratik yönetimler yalanını bir kez daha yineleyerek saldırıya meşruiyet kazandırmaya çalışıyor."
Türkiye destek vermemeli
Türkiye'nin savaş karşısındaki tutumunu da eleştiren platform, savaşın engellenmesi konusunda "Türkiyeli emekçilerin ve sosyalistlerin" üzerine düşen sorumluluğu vurguladı:
"Türkiye'nin içine girdiği bu seçim ortamı bölgedeki bütün bu gelişmeleri bir şal gibi örtüyor. Seçim ortamının getirdiği atmosferle de ister istemez seçimlere kilitleniliyor. Burjuva partilerinin, ABD'nin Irak'a müdahalesini örtmeye çalıştıkları şu günlerde sosyalistlerin, ABD'nin Irak'a saldırısını ve bölgedeki savaş tehlikesinin hem bölgede hem de ülkemizde yaratacağı tahribatları daha yüksek bir sesle dile getirmeleri gerekmektedir."
"Türkiye, hiçbir şekilde ABD'nin Irak'a müdahalesine destek vermemeli ve İncirlik üssü dahil topraklarını ve hava sahasının kullanılmasına izin vermemelidir. Türk ordusu Kuzey Irak'taki varlığına derhal son vermelidir.Barış Platformu olarak bizler, ABD'nin Irak'a müdahalesine karşı çıkarken, Türkiyeli emekçileri ve sosyalistleri emperyalizmin ve onların işbirlikçi hükümetlerinin saldırgan politikalarına karşı çıkmaya ve bölge halkları ile dayanışmaya çağırıyoruz. Ancak bu birliktelik ve kararlılık emperyalizmin bölgedeki saldırgan politikalarını geriletebilir."
Açıklamanın tam metni
Bölgesel savaş tehlikesi yükseliyor
* Son günlerde ABD'nin Irak'a olası operasyonu sıkça konuşulur hale gelmeye başladı. ABD, Irak'ı tek başına mı vuracak, Avrupa'nın ve bölge ülkelerinin desteğini alacak mı, askeri operasyon ne zaman başlayacak, baba Bush oğul Bush'a kızdı, Bush kongrenin onayını almadan operasyona girişebilirmiş vs. Bölgede savaş tehlikesi artık çok ciddi bir biçimde hissedilir hale gelmeye başladı.
* Geçenlerde ABD başkanı Bush'un açıklamaları bir hayli ilginçti. Bush, "Eylemsizlik en kötü eylemdir," diyerek operasyon konusunda ne kadar kararlı olduklarını bir kez daha vurguluyordu. ABD başkanının bu açıklaması kararlılığın ötesinde bir başka anlam da taşıyordu. Henüz İngiltere dışında AB ülkelerinden Irak'a operasyon konusunda açık destek alabilmiş değil. Bush, her ne kadar Almanya'daki seçimleri bekliyor gözükse de bu operasyon için "oyalanma ve kararsızlığın" kendileri için ne kadar kabul edilemez olduğunun mesajını veriyordu.
* Birinci ve ikinci körfez savaşının ardından bölgede sağladığı üstünlüğü göreceli olarak kaybeden ABD, bu üstünlüğü yeniden tesis etmeye çalışıyor. SSCB ve doğu blokunun çözülüşünden sonra baskıcı politikaların yumuşayacağı yönünde bir kanaat oluştu. Ancak çok geçmeden durumun böyle olmadığı ortaya çıktı. İdealize edilen serbest pazar ekonomisine dayanan "Yeni dünya düzeni"nin askeri müdahalelerle kurulacağı ortaya çıktı. Bu doğrultuda emperyalizmin çıkarlarını hakim kılacak politikalara hız verildi.
* Emperyalizmin çıkarları için "güvenlik ve tehdit" tezleri yeniden geliştirilmeye çalışıldı. Medeniyetler çatışması, radikal İslam ve yeni düzene ters düşen rejimler vb, hepsi bu kapsamda üretilmeye başlandı. Bu nedenle emperyalizmin askeri müdahalelerine uygun koşullar her zaman yaratılmış oldu ve gündemde tutuldu. Emperyalizmin "güvenlik" politikaları hep üst seviyede tutuldu. Bunun anlamı açıktı. Bu politikalara direnenler hizaya çekilecek ya da ortadan kaldırılacaktı. ABD'nin, Venezüella'daki darbe girişimi, Irak'a müdahalesi ve Saddam rejimini devirmek istemesi ya da Arafatsız bir Filistin istemesi bu bağlamda değerlendirilebilir.
* ABD'nin siyasal gücünün dünyanın özellikle kilit alanlarında; Ortadoğu-Körfez bölgesi, Latin Amerika, Asya ve Avrupa'da görece gerilediği, öte yandan Balkanlarda nüfuzunun arttığı gözleniyor. Öyle ki, ABD'nin ekonomik çıkarları çokuluslu şirketler ve bankalar aracılığıyla dünyaya yayılırken bu yayılmayı destekleyen kukla rejimlerin yavaş yavaş zayıfladıkları gözleniyor. Bu kukla rejimlerin zayıflaması emperyalist denetimlerin zorlandığını ortaya çıkarıyor. ABD ekonomisinin hızla bir gerileme dönemine girdiği biliniyor. Ekonomideki bu belirgin durgunluk sonucunda kimi büyük şirketler ya yolsuzluklarla çalkalandı yada birer birer iflas etmeye başladı. ABD'nin güç kaybının bir başka işareti de özellikle Asya ve AB'deki dış ticaret açığı oldu. ABD malları eskiden olduğu gibi özellikle Avrupa'da rağbet görmemeye başladı. AB ülkeleri Amerikan şirketlerinden daha yüksek fiyatlarla özelleştirme ihalelerini almaya başladı.
* Ekonomik açıdan gerileme evresinde olan ABD, siyasal açıdan da çok çetin sınavlardan geçti/geçiyor. Arjantin ekonomisinin çökmesi ve kitle hareketlerinin yükselmesi, Venezüella devlet başkanı Hugo Chavez'i devirme planı, Brezilya'da İMF politikalarına duyulan tepki ABD'nin görece güç kaybının işaretleri olarak ortaya çıkıyor.
* ABD'nin, görece zayıflamış olan bu üstünlüğünü yeniden tesis edebilmek için AB ile rekabeti şimdilik sınırlamış olduğu gözlense de aslında 11 Eylül'ün arkasından Afganistan'a saldırması küresel ölçekte görece gerileyen hakimiyetini yeniden kurmak arzusunda olduğu açıktır. Bu saldırı bir başka anlamda Avrupa'ya üstünlüğünü sürdürmek, Ortadoğu ve Kafkasya'da denetimini tamamen elinde bulundurmak ihtiyacının ifadesidir. Ne ki AB, bölgede hakimiyeti tek başına ABD'ye bırakma yanlısı değil. Ayrıca, bu hegemonya mücadelesinde şimdilik biraz daha geride gibi gözükse de Rusya'nın varlığı yadsınamaz. Ortadoğu ve Kafkaslardaki enerjiye sahip olma mücadelesi bölgede kıran kırana bir hegemonya mücadelesine işaret ediyor. Bu enerji kaynaklarını kullanabilmesi Rusya'yı bölgede yeniden belirleyici bir güç haline getirecektir. Rusya, eski gücünü bir hayli yitirmiş gözükse de askeri varlığı ve coğrafi konumu nedeniyle hala önemli bir güç. Rusya bu bağlamda bölge ülkeleri ile askeri ve ekonomik antlaşmalar yapmaktan geri durmuyor. O nedenle ABD'nin bu durumu kabul etmesi düşünülemez. Her ne kadar son günlerde ABD ile Rusya yakınlaşıyor gözükse de birbirlerine karşı önlemler almaktan da geri durmuyorlar. ABD'nin Asya'da izlediği politika Çin'i ilk etapta izole etme yönündedir. Rusya'nın bu duruma kayıtsız kalması durumunda kendi varlığı da tehlikeye düşecektir. Bütün bunlar bölgenin yoğun bir çatışma alanına sahip olacağını ortaya çıkarıyor. ABD'nin Irak'a saldırması ve Saddam rejimini devirmek istemesi bu bağlamda değerlendirilebilir.
Türkiye'nin konumu
* SSCB'nin dağılma sürecinden sonra özellikle Türkiye'nin jeo-stratejik konumu giderek daha fazla önem kazanmış durumda. Türkiye'nin bölge ülkelerine oranla daha güçlü bir ekonomik ve askeri güce sahip ve laik-Müslüman bir ülke olması konumunu daha da kuvvetlendiriyor. Emperyalizmin bölgedeki bu hegemonya mücadelesi içinde Türkiye de yayılmacı bir dış siyaset izliyor. Türkiye'nin AB üyeliği ve bölgesel güç olma hedefi, emperyalizmin saldırgan politikalarına desteğini ve uyumunu arttırıyor. Türkiye bu hedef doğrultusunda İsrail ile aynı yatağı paylaşmaktan kaçınmıyor. Ordunun modernizasyonu altında silahlanma bölge ülkeleri ile düşmanlığı yükseltiyor.
* ABD'nin Irak'a operasyon hazırlığında olduğu bu dönemde Türkiye de bölgede pay alma hesapları yapıyor. Türkiye, bir kara harekatında topraklarının kullanılması ve hatta Türk askerlerinin de bu savaşa katılması yönündeki ABD istemine karşı şimdilik sessiz kalıyor gözükse de bir takım şartlar öne sürerek ABD'ye sınırlarını açacağı ve topraklarını kullandıracağı mesajını veriyor. İşte tüm bu gelişmeler bölgenin bir kan gölüne dönmesinin yolunu açıyor.
Saddam rejimi ve ABD
* ABD'nin Irak'a saldırmasının Saddam rejiminin despotluğuyla hiçbir ilgisi yoktur. Irak rejiminin politikaları emperyalizmin bölgedeki politikaları ile uyuşmuyor. Irak'ın bir nevi Arap dünyasının liderliğine soyunması başta ABD olmak üzere emperyalistleri rahatsız ediyor. ABD, Afganistan işgalinden sonra körfez savaşında deviremediği Saddam rejimini, şimdi devirerek bölgedeki üstünlüğünü pekiştirmek istiyor. Bu nedenle, demokratik yönetimler yalanını bir kez daha yineleyerek saldırıya meşruiyet kazandırmaya çalışıyor.
* Kuşkusuz bu durum bölgede bazı rahatsızlıkları da ön plana çıkarıyor. Suudi Arabistan, Suriye vd. Irak'tan sonra sıranın kendilerine geleceğini düşünüyorlar. Böyle olunca da savaşın Irak'la sınırlı kalmayacağı ve daha da yayılacağı kesindir. Daha en başta ABD'nin Irak'a saldırması durumunda bölge tam bir ateş çemberine dönecek. Bu emperyalist savaşa bir çok bölge ülkesinin de dolaylı yada dolaysız dahil olması durumunda savaşın yayılma olasılığı yüksek gözüküyor. Bu durum bir bölgesel savaş riskini yükseltiyor.
Erken genel seçimler
* Türkiye'nin içine girdiği bu seçim ortamı bölgedeki bütün bu gelişmeleri bir şal gibi örtüyor. Seçim ortamının getirdiği atmosferle de ister istemez seçimlere kilitleniliyor. Tabii bu anlaşılabilir bir durum. Ancak burjuva partilerinin, ABD'nin Irak'a müdahalesini örtmeye çalıştıkları şu günlerde sosyalistlerin, ABD'nin Irak'a saldırısını ve bölgedeki savaş tehlikesinin hem bölgede hem de ülkemizde yaratacağı tahribatları daha yüksek bir sesle dile getirmeleri gerekmektedir. "Musul ve Kerkük Türkiye halklarının ilgi alanı içinde" değildir. Artık savaşın kapıda olduğu görülüyor. Emperyalizmin ve işbirlikçilerinin çıkarları doğrultusunda gelişecek olan bu savaşın bütün yükünü yine emekçiler ve yoksullar çekecek. Ağır faturalar her zaman olduğu gibi yine bu kesimlere çıkacak. Yüzlerce yoksul emekçi çocuğu bu savaşta ölecek. Türkiye, hiçbir şekilde ABD'nin Irak'a müdahalesine destek vermemeli ve İncirlik üssü dahil topraklarını ve hava sahasının kullanılmasına izin vermemelidir. Türk ordusu Kuzey Irak'taki varlığına derhal son vermelidir.Barış Platformu olarak bizler, ABD'nin Irak'a müdahalesine karşı çıkarken, Türkiyeli emekçileri ve sosyalistleri emperyalizmin ve onların işbirlikçi hükümetlerinin saldırgan politikalarına karşı çıkmaya ve bölge halkları ile dayanışmaya çağırıyoruz. Ancak bu birliktelik ve kararlılık emperyalizmin bölgedeki saldırgan politikalarını geriletebilir.
Barış Platformu kuruldu
* ABD'nin Irak'a saldırmaya hazırlandığı, bölgesel bir savaşın başlamak üzere olduğu bu günlerde Barış Platformu kuruldu. İsrail'in Filistin'i işgalinin hemen ertesinde başlatılan girişim ve çalışmaların sonucunda Barış Platformu Fabrika, İşçi Mücadelesi, Devrimci Sosyalist Yön, Sosyalist Emek Hareketi ve Sosyalist Demokrasi Partisi'nin inisiyatifiyle kuruldu.
* Platform amacını, emperyalizmin yayılmacılık ve saldırganlığına karşı mücadele etmek, özellikle emperyalizmin bölgemizdeki hegemonyasını pekiştirme ve arttırma çabalarına karşı bölge halklarının dayanışma ve barış mücadelesini desteklemek ve güçlendirmek olarak ortaya koyuyor. Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından kapitalist merkezlerin ilan ettiği, sözde dünya barışını kuracak olan "Yeni Dünya Düzeni" başta bölgemiz olmak üzere dünyanın her yerine daha fazla savaş, silahlanma, yayılmacı arzular, çatışma, kan, açlık ve yoksulluk taşıdı. Balkanlar, Ortadoğu, Kafkasya, Afrika, Asya'nın değişik bölgeleri, Latin ve Orta Amerika bunun savaşla ve kanla bezenmiş kanıtlarını sunuyor. Türkiye'de bu çatışma bölgelerinin ortasında ve emperyalist kuvvetlerle birlikte bundan payını alıyor. Kapitalizm krize girdikçe, bundan çıkışı karlı silah endüstrisinde, dünya kaynaklarına hakim olma, hakimiyetini sürdürme ve paylaşmada, yani savaşta daha fazla buluyor. Platform, emperyalist kapitalizmin kaçınılmaz olarak yarattığı bu dünyaya karşı barış girişimlerini, bunların maddi kaynaklarını ve toplumsal kuvvetlerini gözeterek oluşturmak hedefiyle yola çıkıyor.
* Platform girişimi, İsrail'in Filistin'i işgaline karşı Haziran ayında bir panel düzenlemişti. Platform şu anda çalışmalarının merkezine ABD'nin Irak'a olası saldırısına karşı mücadeleyi almış durumda. Platform bunun için Ekim ayında bölge halklarının temsilcilerinin katılacağı bir barış sempozyumu düzenleme çalışmalarını yürütüyor. (BB)