Beyaz Saray yetkilileri ulusal medya editörlerini arayarak, "Başkan George W. Bush, Başkan Yardımcısı Dick Cheney'in ve bakanların programlarını, Beyaz Saray'ın fotoğraflarını, Hükümetin istihbarat toplama yöntemleri hakkında haber yapmayın" dedi. Beyaz Saray yetkilileri ulusal medyanın bu ricaya olumlu yanıt verdiklerini de açıkladılar.
Türkiyeli gazeteciler sansüre karşı
BİANET, meslek örgütü temsilcileri, yayın yönetmenleri ve deneyimli gazetecileri arayarak Amerika medyasındaki bu "sansür anlaşmasını" sordu. Aşağıdaki yanıtları aldı:
Turgay Olcayto (Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Genel Sekreteri): Böyle bir karar alınmasını ve Amerikan medyasının da buna uyacağını söylemesini çok yanlış buluyorum. Demek ki, halktan bazı şeyler saklanacak! Amerika bütün ülkelerde basın özgürlüğünü savunuyor. Kendisini özgürlükler ülkesi olarak tanımlıyor. Şimdi hükümetin ricasına, uyma sözü vermelerini doğru bulmuyorum. Ama fazla yadırgamıyorum da... Çünkü ABD yönetiminin desteklediği yarı diktatörlük rejimlerinde olan ihlalleri Amerikan medyası görmemezlikten geldiği olmuştur. Yakın örnek olarak da 1989'da Romanya'da Çavuşesku'nun devrilmesi sırasında yapılan habercilik buna örnektir.
Barış Yarkadaş (ÇGD İstanbul Şube Başkanı): ABD yöneticilerinin bu isteği sansür olarak nitelendirilmelidir. Gazetecilere devletten sansür talebi geldiğinde, bunun adı ulusal güvenlik de olsa gazetecilerin bu talebe karşı çıkmaları ve gazeteciliği savunmaları gerekirdi. Bu isteğe uymayı kabul eden gazete yöneticileri de aslında sansüre uyacaklarını taahhüt etmektedirler.
Gazeteci, basın özgürlüğünü savunmalı, savaşın tüm yönlerini okuyucularına aktarmalıdır. Bundan sonra ABD basınında çıkacak her türlü haber daha büyük bir kuşkuyla okunmalıdır. Çünkü bundan sonra ABD basınında hem sansür, hem de otosansür hayata geçirilecek. Yaşanan savaş, basın tarafından aktarılmayacak, ABD yönetiminin çizdiği çerçevede yansıtılacak. Türkiye'de de geçtiğimiz yıllarda Güneydoğu'da yaşanan şiddetli çatışmalar sırasında devletin basından bu tür istekleri olmuş, nasıl bir dil kullanılmasının istendiği dahi açıklanmıştı. Üstelik devletin bu talebine Türk basınından da herhangi bir tepki, red cevabı gelmemişti. Askeri kıyafet giyerek Günedoğu'da dolaşan gazeteciler görmüştük. Onlar, gazetecilik kimliğini bırakmış, askeri kıyafetler giyerek olaya askeri cepheden baktıklarını onaylamışlardı.
Yalçın Doğan (Cumhuriyet yazarı, Milliyet eski Genel Yayın Yönetmeni) : İngiltere ili Arjantin'i karşı karşıya getiren Falkland Savaşı sırasında BBC'nin tarafsız yayıncılığı Başbakan Theatcher'ı çileden çıkartmıştı. Ama sansür koyamadı. Şimdi İngiltere de BBC'ye Amerika karşıtı yayın yapmamasını bildirdi, bu konuda sansür koydu. ABD'nin Sesi Radyosu'nda çalışan bir Afgan gazeteci Molla Ömer ile telefon bağlantısı kurup röportaj yaptı. Pentagon bizzat devreye girerek bunun yayınlanmasını yasakladı. Biz de 1974 Kıbrıs savaşı sırasında ve PKK ile yapılan mücadelede böylesi sınırlamalar getirildi. PKK konusunda otosansür de etkiliydi.
Nail Güreli (Milliyet yazarı, TGC eski başkanı): Halkın bazı gerçekleri öğrenmesine, kimi haberlerin yayınlanmasına yayımından önce şu ya da bu biçimde engel konuyor, yayını engelleniyorsa, bunun adı sansürdür. Savaş halinde aynı uygulama yapılıyorsa, bunun adı yine sansürdür de, belki "beyaz sansür" denilebilir. Bu beyaz sansürün de haklılığı ve meşruluğu tartışma götürür. Bu tartışmayı en aza indirmenin yolu, yayını istenmeyen bilgilerin, haberlerin niteliği üzerinde herkesin makul görebileceği bir uzlaşma sağlanmasına bağlıdır. Yayınlanmaması ya da sansasyonel biçimde verilmemesi istenen haberler, ölümlere yol açacaksa, gerçekten ve objektif biçimde ulusal çıkarlara aykırı düşüyorsa geçici süre için daha duyarlı ve özverili davranmak istenebilir. Aslında bunların kıstası vicdanlardadır. Bu vicdan, haber kaynağı için de geçerlidir, gazeteci için de... (NA/BB)