"Esprili bir şekilde ABD askerlerini yazdım"
Ben asker değilim, stratejist de değilim. Bu işleri pek bilmiyorum ama, orada bana ters gelen şeyler olmuştu. Mesela, 100 küsur kilometreyi 62 saatte gidebildik. Güvenliğe falan çok önem veriyorlar. Bütün gün bekleme noktasında gün ışığında bekliyorsun, fakat geceleyin Bağdat'ın içine giriyorsun. Böyle terslikler oluyordu. Bir de arabaları sürekli arızalanıyordu. Filmlerde izlerken bizi çok etkileyen, Amerikan filmlerindeki arabalarla aynı arabalar. Aynı askerler, yakışıklı, uzun boylu kara gözlüklü... Teçhizatlar, tüfekler filmlerdeki gibi ama savaş alanı gerçek ve arabalar sürekli arıza yapıyor... Yani bir plansızlık, bir yavaşlık vardı, ve bunu esprili bir bakış açısıyla yazayım dedim...
Bir de; iliştirilmiş olmanın yararlarından biri de dev bir savaş makinesinin işleyişini yaşayarak görmek. Bu bir tatbikat ya da gösteri olmadığından, gerçeklerin gizlenmesi mümkün değil" demiştin. Neydi gerçekler?
Ben haberde de yazdım, birlikte gittiğim askerler ana karargah unsurlarıydı . Belki savaşçı bir birlik arkasında bir çok şeyi bırakarak, hızlı ilerleyebilir ama ana karargah unsurları çok yavaş ilerliyor. İnanılmaz ağır ilerliyorlar. Senden gerçekleri saklayamazlar çünkü senin için orada özel bir düzenleme yok. Ben on yıldır Milliyet'te çalışıyorum, mesela Genelkurmay bizi tatbikata götürür, uygulamalara götürür, sınır noktasında bir karakola götürür, Güneydoğuda yaptığı insani yardımlara yönelik olarak helikopterle iki günlük falan turlar düzenler. Ama embedded gazetecilik böyle bir şey değil.
Embedded olarak bir unsursun ve o kalabalık içinde tek kişisin. Mesela ben 500-600 kişilik bir grup içinde tek sivildim. Tek gazeteciydim aynı zamanda. Dolayısıyla sana özel bir şey yapmıyorlar. Çok doğal gerçekleşiyor her şey. Mesela araba arızalandığı zaman Allah kahretsin deyip kaportaya vuruyor. Yani senden gerçekliği saklayamıyorlar. Yani işte burada gazeteci var, o yüzden daha dikkatli olalım falan diyemiyorlar. Bu anlamda çok iyi bir deneyim oldu. Çünkü her şeyi görebiliyorsun orada. Embedded olmanın yararı bu bence.
"Öldürülen Iraklı'yı çek ABD'liyi çekme"
Gitmeden önce bir sözleşme imzaladın. Ne isteniyordu senden?
Valla çok şey istiyorlardı. Mesela ölmüş Amerikan askerini çekemiyorsun. Yüzünü çekemiyorsun. Bütün röportajlarını kayda alman gerektiğini söylüyorlar. Yani her hangi bir dezenformasyona açık olmasın diye röportajlarını kayda alman gerekiyor. Silah taşıyamazsın, kendi güvenlik ekipmanlarını kendin götürmelisin, pornografik yayın götüremezsin, içki kullanamazsın, kendi aracınla gidemezsin. Tam yer belirtemezsin, hedef belirtemez vs.vs.
Öldürülen Iraklı askerleri çekebiliyorsun ama öldürülen Amerikan askerini çekemiyorsun. Bu gazetecilik açısından ne kadar doğru bir tutum olur?
Şimdi sana imzalattıkları kağıtta ölü Amerikan askeri çekemezsin diyorlar ama bu senin çekemeyeceğin anlamına gelmiyor. Senin dibinde bir Amerikan askeri öldürülürse çekebilirsin. Gazeten bunu yayınlama gereği duyarsa yayınlayabilir. Bunun karşısında seni dis embedded ediyorlar. Yani embeddedlikten atıyorlar seni. Yani sana karşı bir yaptırımları yok adamların.
Amerikan gazetecilerin bir çoğu bunu yaptı. Mesela benim bulunduğum tümende bir amerikan ajansından embedded vardı. Ağır yaralanan ve sonra hayatını kaybeden bir askerin fotoğrafını çekti. Ve böyle şeyler yaptıkları için cephedeki kırk gazeteci dis embedded edildi. Ama benim önümde bir Amerikan askeri ölmedi. Ben embedded iken kimse bana şunu yap bunu yapma demedi.
Pulitzer ödülü çıkartacak bir fotoğraf var bir de embeddedlik varsa kurallara uyulmaz yani. Ve adamların o anlamda sana karşı bir yaptırımları yok. Sadece dışarı atabiliyorlar seni. Sistemden çıkarılıyorsun. Ve bir daha da embedded olamıyorsun.
Kendi isteğinle mi embedded oldun yoksa gazeten mi istedi?
Ben kendi isteğimle gittim. Amerikan büyükelçiliği bir yazı yayınlamıştı. Böyle bir uygulama olacak diye. Oraya başvurdum. Çokça medya kuruluşu buna başvurmamış. Benim embedded olduğumu duyduktan sonra diğer gazeteler de başvurmuştu ama onlar çok geç kalmıştı. Biz NTV, CNN Türk, Anadolu Ajansı galiba başvurmuş, Doğan Haber Ajansı (DHA), TRT'den başvuru olmuş ama bizi seçtiler.
Daha önce de hiç savaş muhabirliği yaptın mı?
Ben, NATO Belgrad'ı bombalarken oradaydım, Sırplar Kosova'dan Arnavutları atarken Arnavutluk'taydım. NATO Kosova'ya girdiğinde oradaydım. Bosna'nın son döneminde oradaydım. Cezayir'de terör olaylarını izledim, çok kısa bir süre de İsrail'e gittim...
Güvenlik açısından bu sefer daha mı farklıydı. Kendini daha mı güvende hissediyordun?
Aslında çok güvende değildik. Şöyle ki, savaşçı birliklerle olan embedded büyük bir tehlikedeydi. Görece olarak Bağdat'ta bulunan arkadaşlardan tabii daha güvendesin. Çünkü Amerikan askerlerinin arasındasın. Ama şöyle bir güvensizlik hissediyorsun; özellikle bizim gittiğimiz dönemde, mesela Amerikan askerlerinden nefret eden bir sürü insan var. Ve benim içinde bulunduğum konvoy iki kere ateş altında kaldı... Çok tehlikesiz değil ama uykusuz bırakacak kadar da tehlikeli değil. Ama embedded olmak insanın kendini daha rahat hissetmesini sağlıyor. Ama yine de çelik yelek, kask falan giyiyorsun...
"Bağdat'daki gazeteciler de Irak'ın kontrolündeydi"
Embedded gazeteciliğe yönelik eleştirilerden biri, gazetecinin bu durumda savaşan taraflardan sadece birini gördüğü ve dolayısıyla sağlıklı bilgi edinemediğine yönelik. Dolayısıyla bunun gazetecilik "doğasına" aykırı olduğu söyleniyor...
Ben buna hiç de katılmıyorum. Bu savaşta, savaşın birden fazla tarafını gören kim var? Yani hem Amerikan tarafını hem Irak ordusunu gören kim var? Bence herkes bu savaşta embedded idi. Bağdat'ta olan gazeteciler, Irak hükümeti kontrolünü yitirene kadar Filistin oteli dışında nereye gidebiliyorlardı?
Geliyordu Essahaf, bir basın toplantısı yapıyordu, ondan sonra enformasyon bakanlığı onları otobüslere bindiriyordu, gezdirip geri getiriyordu. Bağdat'a Amerikan askerlerinin girdiğini, üçüncü bir kaynak aldı mı? Embedded'lar verdi bu bilgiyi ilk. Ama mesela Bağdat'ta Filistin oteline yaklaşık iki buçuk kilometre uzaklıktaki gazeteciler yerlerinden kımıldayamıyorlardı can kaygısıyla. Yani bu savaşta bağımsız kaynak var mıydı? Yoktu.
Ama Filistin Otelindeki gazeteciler kimseyle bir sözleşme imzalamadılar...
Mutlaka, imzalamadılar evet. Eğer sözleşmeyi ters bir şey olarak algılıyorsan, evet sözleşme imzalıyorum. Bu anlamda bir tersliğe imza atmış olabilirim. Ama bence şunu da yadsıyamazsın; Amerikan ordusu savaşın bir tarafı, Irak ordusu savaşın bir tarafı, sivil halkın dramı savaşın bir tarafı ve bunları değişik değişik gazeteciler izledi.
Embedded bir foto muhabiri, Bağdat'ta olamazdı ama Bağdat'taki de Amerikan ordusunun içinde olamazdı. Örneğin Amerikan ordusunun çok yavaş ilerlediğini yazabilecek gazeteci Bağdat'taki değildi. Embedded'lar bunu görebiliyordu. Bu savaşın bir yönüydü... Mesela "kahraman Amerikan ordusu Umm Kasr'a ilerliyor" diye yazarsın- ki Amerikan gazetecilerin bir çoğu böyle demiştir büyük bir ihtimalle- ama bu Embedded olmakla ilgili değil, gazetecinin kendi kişisel kimliğiyle veya onun malzemeyi nasıl değerlendirdiğiyle ilgili değil midir?
Yani şunu da diyebilirdim; "süper askeri araçlarla Bağdat'ı fethetmeye gidiyoruz, 4. Piyade Tümeni işte barışı getiren mükemmel bir birlik" desem I'm Embedded diyebilirdin bana. Ama ben böyle birşey yapmıyorum, gördüğümü yazıyorum. Bunlar böyle yaptı, şöyle yaptı diye. Yani nasıl bir dezenformasyon olabilir burda? Neyi bana farklı gösterebilirler? Irak'taki çocukların durumunu gördüm, yollar üzerinde Basra'da Tikrit'te ayaklarında ayakkabı olmadığını, açlık içinde yaşadıklarını, Saddam'ın saraylarının ihtişamını gördüm.
Amerikan askerleri gözlerimi kapatmadı ki. Ben Amerikan ordusundaki aksaklığı da gördüm, ne kadar yavaşlar ne kadar programsızlar vs. Hatta bunun bir kısmını haberlerimde yazdım. Ama mesela atıyorum cephede büyük bir başarısızlığa uğrarlar, Embedded'lik bu anlamda tartışabiliriz. Cephede savaşı birlikte giden bir embedded muhabir vardır, ona yazma demiş olabilirler. Bu örnekler yaşanmış olabilir. Ben tarafsızlığımı koruduğuma inanıyorum.
Ama öldürülen bir Amerikan askerini görseydin, imzaladığın sözleşme uyarınca haber yapamayacaktın...
Hayır, yapardım. Bir kere iletişimini engelleyemiyorlar.
Tabii ki iletişimini engelleyemiyorlar ama seni ordudan atarlardı...
Evet atıyorlar. Ama ben diyorum ki sana, elindeki malzemeye bağlı bir şey. Eğer sen gerçekten düzgün bir malzeme aldığını iddia ediyorsan ve çok ses getireceğine inanıyorsan bunu haber yaparsın ve Embedded'lıktan çıkarılmayı hiç umursamazsın. Benim hayatta Embedded'lığı umursamayacağım bir sürü iş olabilir. Mesela bir sivili suçsuz yere vururlarsa, intihar saldırısı gibi bir şey olursa Embedded'lıktan çıkmayı rahatlıkla göze alıp haberini yapabilirsin. Niye bunu yapmayasın ki... Burada kişilikten kaynaklanan bir durum var. Ama; Kardeşim ben sözleşmenin altına imza attım, çok ilkeli bir insanım, yanlış bile olsa sözleşmedeki şeyler, beni sansürlese bile, ben buna sonuna kadar uyacağım ve burada da ambedded olarak altı ay kalmayı hedefliyorum dersen, gözardı edersin.
Ben sözleşmeyi gayet iyi okudum... Ben sözleşmeyi ihmal ederdim, bir kaygım yok o konuda. Ama Amerikalı gazetecilerin öyle bir kaygısı olabilir. Diyebilirler ki; "Ben önümüzdeki yirmi beş yıl, bu ordudaki haberlerle hayatımı kazanacağım, şunu görmezden gelebilirim."
Bu tutumu nasıl buluyorsun peki?
Bence doğru değil. Bence bu doğru olamaz.
Hürriyet gazetesinin foto muhabiri Hakan Peker'in, ABD askerleri ile Irak'ta çektirdiği bir fotoğrafı vardı. Askerler silahlarını, muhabir de fotoğraf makinesini karşı tarafa -silah gibi- doğrultmuştu...
Bence bu komiklik. Başka bir tarifi yok. Ama bu Embedded değildi. Kuzey Irak'ta şov yapıyordu. İşte gazetecilerin çeşitli davranış modelleri vardır, kendi kişiliklerine, hayata bakış açılarına, gazetecilik mesleğinden anladıkları şeye göre... Ama onun yaptığı komiklikti bence ve benim hayatta yapmayacağım bir şeydir.
İliştirilmiş olmanın esas sakıncalarından biri de, muhabirin güvende olmaması. Zaten iliştirilmiş gazetecilik bu anlamda da çok eleştirildi...
Doğru, Embedded gazetecilik hem güvenli hem de güvensiz. Güvenli, çünkü askerler kendilerini korurken, sen de korunmuş oluyorsun. Ama öte yandan, askeri bir birlik içindesin. Yani sivil kimliğin ön planda değil. Karşıdaki ordu seni aradan ayırmaz. Dolayısıyla bu anlamda hedeftesin de. Ama açık söylemek gerekirse, kendi imkanlarıyla Irak'ta seyahat eden, çalışan gazetecilere göre daha güvendesin. Ben ise savaş alanında, süper ateş altında kaldım desem bu sadece edebiyat olur çünkü benim iliştirildiğim birlik savaşa çok katılmadı...
Peki sence Amerika neden gazetecileri ordusuna iliştirdi. Amerikanın amacı neydi?
Amerikalı askerler bunu şöyle açıklıyorlar: Biz, içinde bulunduğumuz şartların herkes tarafından görülebilecek açıklıkta ve netlikte olduğunu göstermek için sizleri aramıza aldık" diyorlar. Bu bir propaganda malzemesi olabilir mi? Olabilir. Belki gazetecileri kendi propagandaları için kullanmak istediler, ama görüldü ki çok da öyle değil. Propaganda niyetiyle kullanma amacı burada tersine döndü çünkü.
"Umm Kasr'daki bayrak fotoğrafını Embedded gazeteci çekti"
Şimdi herkes Embedded gazetecileri eleştiriyor, taraflılar ya da tek taraftan görüyorlar deniyor ama, işgal anlamına geldiği için büyük tartışma yaratan Um Kasr'a bayrak dikme olayını bir Embedded gazeteci çekti. Reuters'in foto muhabiri çekti. Yine tüm dünyadaki savaş karşıtı kamuoyuna, işte burada askerler ölüyor, Amerikalılar da ölüyor dedirtecek ölü Amerikan askerlerini çekip yayınlayanlar da Embedded'lardı. Vurulan sivilleri de yine Reuters'den bir foto muhabiri çekti. Çatışmalar içinde yaralanan bir aileyi yine Embeddedlar çekti.
Pentagon bunun üzerine mesela Um Kasr'da amacımız işgal değildir diye açıklama yapmak zorunda kaldı. Sarayları kapatmak zorunda kaldı; askerler puroları ile poz verdi diye. Bunların hepsini Embeddedlar çekti. Demek ki, basın özgürlüğü kendine belli çıkış noktaları bulmuş yine de.
Amerikalı askerlerle ilişkileriniz nasıldı?
Çok iyiydi. Çok rahat insanlar. Genelde eğitim seviyeleri yüksek ama askerler halktan insanlar. Gerektiğinde ideolojik tartışmalar yapabileceğin insanlar da var, geyik muhabbeti yapabileceğin askerler de var.
Peki onların Irak'a bakış açıları nasıldı?
Çocukların durumuna çok üzülüyorlardı. Irak'tan, bölgedeki yaşam koşullarından, yoksulluktan haberdar olmadıkları için, bunlar iki yüz yıl öncesini yaşıyorlar diyorlardı. Saddam'ın saraylarını görünce Saddam nefretleri pekişti. Çünkü halkın yaşadığı ile Saddam'ın yaşadığı koşullar arasında inanılmaz bir terslik vardı. Ama genelde hepsi, Irak halkını özgürleştirmek için geldiklerine inanıyorlardı.
Askerler, Bush'un söylemine inanıyorlardı. Mesela biz, petrol için geldiklerini söyleyince, tartışmayı pek sürdüremiyorlardı. Buna inanmıyorlardı çünkü. Ama çok muhalif insanlar da vardı. Niye buradayız diyenler vardı...
Filistin Otelinde Embedded olmayan gazeteciler kalıyordu. ABD askerleri burada üç gazeteciyi öldürdü. Amerika o gazetecileri karşı taraftan, yani Irak tarafında gördüğü için mi öldürdü sence?
Sanmıyorum çünkü ölenler bir İngiliz ajansının muhabirleri. Ama El Cezire'nin bombalanması göz dağıdır. Fakat Filistin otelinin vurulması; ya oradan bir ateş altında kaldılar, yaşamsal nedenle vurdular. Ya da bir de şuraya sallayalım diye bir şeylik yaptılar. Ya şimdi Embedded gazetecilik deyip eleştiriyorlar. Ben de diyorum ki Embeddedlık her yerde var.
"Embedded'lik her yerde var"
Mesela NATO Belgrad'ı bombalarken, bizim Yugoslavya'daki çalışma şeklini sana söyleyeyim: Biz her sabah giderdik basın merkezine. Dünyanın dört bir yanından gelen bir sürü gazeteci olarak kaldığımız bir otelimiz vardı. Orada bir yerde beklerdik. Ondan sonra Belgrad'da gazetecilerden sorumlu olan bakanlığın adamları, mesela Belgrad'ın 28 kilometre güneyinde şu nokta, dün NATO uçakları tarafından bombalanmıştır, şu kadar sivil ölmüştür, saat 12.30'da buraya bir tur düzenleyeceğiz, gelmek isteyenler gelebilir diye bir duyuru yaparlardı.
Gazeteciler arabalarını kiralayıp sürü halinde, önde ve arkada resmi bir araba eşliğinde gider, on dört saat önce bombalanmış yerde fotoğraflarını çekerdi. Tabii bu arada cesetler de kaldırılmış olduğu için morga gider, cesetleri görüp geri gelirdik. İşte Sırp ordusuna Embedded muhabirler.
Bu Amerika'nın embedded mantığı ile aynı değil mi? Aynı tabii. Cezayir'de terör uygulamalarını izlerken de aynıydı. Yani savaşlarda, özellikle düzenli orduların bulunduğu savaşlarda, bağımsız kaynak olmak gibi bir şansın çok zor. Çünkü çok tehlikeli. Ayrıca düzenli ordu seni sürekli kontrol altında tutmaya çalışır. Irak ordusu dağılana kadar, ilk başlarda Bağdat'ta bağımsız hareket edebilen gazeteci var mıydı? Kuzey Irak'ta vardı bir tek. Ama Bağdat ve Güney Irak'ta kimsenin böyle bir şansı yoktu...
Peki gelecekteki bir savaşta yine Embedded gazetecilik yapmak ister misin?
İsterim tabii. Neden olmasın? Hem bu savaşta da Amerika ordusu kendince gazetecileri kullanmış olduğunu düşünebilir ama gazeteciler de onların ordusunu kullanarak bu savaşı izledi. Yani aslında gazeteciler Amerika ordusundan faydalandı.(NK/BB)