KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ ARASINDA FIRSAT EŞİTLİĞİ POLİTİKA HEDEFLERİ
Hazırlayan
Dr. Selma Acuner
Kasım 2002- İstanbul
KADER-İSVEÇ ortak Eğitim Programı
Günümüzde Avrupa Birliği dünyanın başlıca ekonomik güçlerinden biridir. Birçok alanda hızlı gelişmeler kaydetmiş olmakla birlikte bazı politika alanlarında istendik hedeflere halen ulaşılamamıştır. Bunlardan biri de kadın-erkek eşitliği politikaları ya da fırsat eşitliği politikalarıdır. Bu nedenle ağırlıklı olarak 90'lı yıllardan itibaren kadın-erkek arasındaki ayrımcılığı kaldırarak her iki cins arasında eşitliği garanti almak için önemli çalışmalar yapılmaktadır. Direktifler ve kurucu antlaşmalardaki ilgili maddeler aracılığıyla ülkeler bu politikaları gerçekleştirmekle yükümlü kılınmaktadır Dolayısıyla aday ülkeler AB müktesebatına uyum sürecinde eşitlik politikaları mevzuatına diğer alanlardaki mevzuata verdikleri önemi verme durumundadır. 1996 yılından başlayarak hazırlanan ve bir nevi "izleme" aracı olarak da kullanılan yıllık raporların 'Genişleme' başlıklı bölümlerinde, Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Komisyonu tarafından formüle edildiği şekliyle "There is no accession without equal opportunities between men and women." Yani kadın-erkek arasında fırsat eşitliği sağlanmadan tam üyelik olamaz İbaresi açıkça yer almaktadır. Dolayısıyla, bir aday ülkenin kendi fırsat eşitliği mevzuatını AB'nin ağırlıklı olarak çalışma yaşamına yönelik fırsat eşitliği Müktesebatı ile uyumlaştırmadan tam üye olamayacağı görülmektedir. Bir başka anlatımla, AB, aday ülkelere bazı alanlarda AB Müktesebatına uyum sağlanması için tam üyelik sonrasında bir geçiş süreci öngörebilirken, fırsat eşitliği konusunda tüm AB mevzuatını katılım süreci boyunca "eşzamanlı" olarak gerçekleştirmesini istemektedir.
Bu durumda Türkiye'nin adaylık sürecinde eşitlik politikaları konusunda alacağı önlemler tamamiyle "eşzamanlı" çözümlerdir ve geciktirilmesi Türkiye'nin tam üyelik müzakerelerini de geciktirecektir.
Türkiye'deki Mevcut duruma baktığımız zaman çalışma yaşamı da dahil olmak üzere bir çok alanda kadın hakları konusunda istendik bir seviyeye ulaşamadığımız görülmektedir. Türkiye Ulusal Programında* da yer aldığı gibi, 1475 sayılı İş Kanunu ve 657 sayılı Devlet memurları Kanunu, kadın-erkek eşitliği konusunda ücret, işe giriş, çalışma şartları bakımından AB müktesebatı ile uyum göstermektedir, veya 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ile 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanununda eşit muamele ilkesine aykırı hükümler yoktur. Ancak, özellikle sosyal güvenlik mevzuatımızda kadın-erkek eşitliğine aykırı hükümler vardır ve bu konu kadınların güçlendirilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. 21-22 Ocak tarihleri arasında İsveç'te yapılan Bakanlar Toplantısında "Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Ekonomik Gelişmenin Motoru olarak Kadın ve Sosyal güvenlik" konuları tartışılmış ve görülmüştür ki AB ülkelerinin bir çoğunda sosyal güvenlik mevzuatı kapsamlı bir şekilde geliştirilmiş veya geliştirilmektedir.
Bu doğrultuda, 506, 2925, 2926 ve 1479 sayılı sosyal güvenlik yasalarımızda halen var olan ayrımcılık içeren maddelerin eşitlikçi bir biçimde düzenlenmesi gerekmektedir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca sürdürülen çalışmaların bu konuya cevap getirici nitelikte olacağı görülmektedir.
Ülkemizde bir diğer üzerinde durulması gereken ve AB müktesebatı ile ters düşen bir nokta da "Aile ve İş Yaşamının Uyumlaştırılması" konusudur. Çalışan kadınlara verilen destek hizmetler yetersizdir ve iş yerlerinde kreşler sadece kadın çalışan sayısı üzerinden açılmaktadır. Bu durumda işveren, kadın çalışan sayısını gereken rakamın altında tutarak bu hizmeti vermemektedir. Kreş açılması için çalışan kadın ve erkek sayısı esas alınacak şekilde mevzuat yeniden düzenlenmelidir. Aile ve İş Yaşamının Uyumlaştırılması politikaları AB'nin kadın-erkek arasında fırsat eşitliği 2001-2005 Programının da başlıca temalarından biridir.
Ulusal Programda hazırlanmış olan takvime göre:
Kısa Vadede
· Doğum İzinlerinin Yeniden Düzenlenmesine İlişkin Kanun Tasarısı Taslağının yasalaşması
· "Aile Reisi" kavramının kaldırılmasına ilişkin yasal düzenlemenin tamamlanması
· Gerekli eğitim programlarının geliştirilmesi ve uygulanmasına yönelik projelendirmelerin yapılması belirlenmiştir.
ANCAK
Katılım ortaklığı belgesinin açıklanmasından sonraki süreçte ABGS tarafından sürdürülen koordinasyon çalışmalarına çok az sayıda da olsa feminist bürokratların katılması kısa vade için belirlenen yukarıdaki hedeflerin genişletilmesini sağlamıştır. KOB'deki kısa vadeli siyasi kriterler altında kadın başlığı doğrudan yer almamışsa da, insan hakları başlığı temel alınarak aşağıdaki maddeler de öncelikli hedefler arasına alınmıştır**:
· Eşitliği düzenleyen Anayasa 10. madde
· KSSGM'nin Teşkilat Yasasının çıkarılması
· Medeni Kanundaki düzenlemelerin hızla çıkarılması
· CEDAW'a Ek Protokolün onaylanması
· Türk Vatandaşlığı başlığını taşıyan Anayasa 66. madde de kadın-erkek arasında eşitsizlik yaratan 2. fıkranın değiştirilmesi
Orta Vadede Ulusal Programda yer aldığı şekliyle:
· Sosyal güvenlikte cinsiyete dayalı ayrımcılığı sona erdiren düzenlemelerin yapılması
· Cinsiyete dayalı ayrımcılık uygulamalarında ispat yükümlülüğünün işverene bırakılmasına ilişkin yasal düzenlemenin yapılması belirlenmiştir.
Yapılmış veya yapılmakta olan çalışmalar ise şöyledir:
1. "Aile Reisliği" kavramı o dönemde Adalet Komisyonunda görüşülmekte olan Medeni Kanun Tasarısından kaldırılmış, daha sonra 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı yeni Türk Medeni Kanunu ile sonuçlandırılmıştır. Bu doğrultuda, özellikle sosyal güvenlik politikaları açısından önemli bir gelişme sağlanmıştır. Böylece, aile, çocuk yardımları, lojman yardımı, sosyal ödemelerdeki muamele eşitsizliği sorunları çözümlenecek ve sosyal yardımlarda da eşlerin ortak kararı söz konusu olacaktır.
2. Ebeveyn izni oluşturulması ve istihdam statülerine göre farklılıklar gösteren ücretli doğum izinlerinin eşitlenmesi amacıyla Kadın Politikalarından Sorumlu Devlet Bakanlığı 96/34/EC sayılı 3 Haziran 1996 tarihinde kabul edilen "Ebeveyn İzni" başlıklı Topluluk Direktifini de göz önünde bulundurarak "Doğum izinlerinin Yeniden Düzenlenmesine İlişkin Kanun Tasarısı Taslağını" hazırlayarak Başbakanlığa sunmuştur. Taslak ile doğum izinleri sadece "annelere" yönelik bir uygulama olmaktan çıkarılarak "baba"yı da kapsayacaktır.. Bu çalışma günümüz itibariyle henüz sonuçlandırılmamıştır.
3. Sosyal güvenlikle ilgili olarak yukarda da belirtildiği gibi Çalışma Bakanlığının hazırlıkları sürmektedir.
4. Cinsiyete dayalı ayrımcılık uygulamalarında ispat yükümlülüğünün işverene bırakılması konusunda AB'nin 97/80/EC sayılı bir Direktifi doğrultusunda düzenleme yapılmış ve ağustos 2002'de imzalanan İş Güvencesi Yasa'sında söz konusu düzenleme yer almıştır, ancak bu yasa henüz yürürlüğe girmemiştir.
5. Anayasanın "Ailenin Korunması" başlıklı 41. maddesi (yeni 17) ailenin daha demokratik bir yapıya kavuşturulması amacıyla yeniden düzenlenmiştir. Değişiklik ile: maddenin birinci fıkrasına "Aile Türk toplumunun temelidir" ibaresinden sonra "ve eşler arasında eşitliğe dayanır" ibaresi eklenmiştir.
6. Anayasa 66. maddede yer alan ve kadınlar açısından eşitsizlik yaratan "Yabancı babadan ve Türk anadan olan çocuğun vatandaşlığı kanunla düzenlenir" hükmü metinden çıkarılmıştır.
7. 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı yeni Medeni Kanunla kadın hareketinin uzun yıllardır talep etmekte olduğu düzenlemelerin ("edinilmiş mallara katılım" ile ilgili maddenin 2002'den önceki evliliklere yürümemesi nedeniyle doğan mağduriyet hariç) hemen hepsi gerçekleşmiştir.
Gerçekleştirilmemiş olan maddeler:
· Anayasa 10. madde için verilen teklifler henüz gerçekleşmemiştir.
· KSSGM'nin güçlendirilmesini sağlayacak Teşkilat Yasa Tasarısı henüz yasalaşmamıştır.
Genel bir değerlendirme yapmak gerekirse,
AB Müktesebatına uyum sürecinde ülkemize yeni kavramların da geleceği söylenebilir. Örneğin, AB'nin 76/207/EEC sayılı ve 9 Şubat 1976 tarihli Konsey Direktifinde yer alan "Dolaylı Ayrımcılık" kavramı gibi.
Ayrıca bütün bu düzenlemeleri yapmak için AB müktesebatına önemli derecede sosyal boyut kazandıran Amsterdam Antlaşmasının 141(4) maddesi ve Türkiye'nin 1986'da taraf olduğu CEDAW sözleşmesinin 4(1) paragrafı ile de paralel olarak Anayasamızın 10 maddesinin kadın-erkek arasında fırsat eşitliği konusunda "özel önlem" politikalarını yasallaştıracak şekilde yeniden düzenleme yapılması gerekmektedir. Bu konuda KADER'in girişimiyle hazırlanan bir kanun teklifi Bakanlık tarafından 2001 yılının başlarında TBMM Başkanlığına sunulmuştur. Bir gelişme sağlanamaması nedeniyle yine KADER'in girişimiyle bir sivil platform oluşturularak başta 10. madde olmak üzere Anayasada kadın -erkek eşitliği bakış açısıyla yapılması gereken değişiklikler üzerine bir paket hazırlanmış ve değişik partilerden milletvekillerine verilmiştir. Değişik partilerden iki partinin kadın milletvekilleri bu teklifi TBMM'ye sunmuştur, yeni hükümetin kurulması nedeniyle bu teklifler kadük olmuştur ve yeniden canlandırılması gerekmektedir.
Komisyonun Türkiye için hazırladığı 2000 yılı Düzenli Raporun da kadınların durumu açısından dikkate alınması gereken önemli noktalar vardır:
Raporun, Siyasi Kriterler altında yer alan "İnsan Hakları ve Azınlıkların Korunması" başlıklı bölümünde, Türkiye'de kadına karşı "şiddet" ve "namus cinayetleri" olgusunun kadın hakları açısından büyük ciddiyet arz ettiği belirtilmektedir. Aynı konu özellikle "namus cinayetleri" 2002 İlerleme Raporunda da belirtilmiştir. Dolayısıyla Türk Ceza Kanunu'nda da, (özellikle cezayı hafifletici nedenleri içeren 462. madde) gerekli değişikliklerin yapılması gerekmektedir.
AB fırsat eşitliğine ilişkin raporlarında kadın-erkek arasında eşitliğin sadece yasalarla gerçekleştirilemeyeceği, insan kaynağı, mali kaynak ve gerekli mekanizmaları içeren bütünsel bir kurumsallaşma süreci gerektiği ve dolayısıyla bu hakları yürürlüğe koyacak mekanizmaların da oluşturulması gerektiği belirtilir. ( COM(2000)123 final ). Bu doğrultuda KSSGM'nün Teşkilat Yasasının hızla çıkarılması gerekmektedir. AB Komisyon'unca hazırlanan Türkiye 2002 Düzenli Raporunda da bu tür mekanizmaların kurulması ve güçlendirilmesi gerekliliği EU/2000/43 sayılı Direktife dayandırılarak belirtilmektedir.
Bir diğer husus da Mali kaynak sorunudur. Fırsat eşitliği politikalarını uygulamaya koymak için yeterli mali kaynak gereklidir. AB mali kaynak sorununa çözüm getirmek için AB Yapısal Fonlarının 2000-2005 dönemi için hazırlanan yönetmeliklerine kadın-erkek eşitliğinin ana politikalara yerleştirilmesini bir koşul olarak koymuştur. Ülkemizde de genel olarak sosyal politikalara ve kadın-erkek eşitliği politikalarına bütçeden daha çok pay ayrılması yararlı olacaktır.
Bilindiği gibi yasalarımızda "İş Yerinde Cinsel Tacize İlişkin" hiç bir önlem yoktur. Bu konuda önemli açılım sağlayacak bir gelişme Eşit Muameleye ilişkin 76/207/EEC sayılı Konsey Direktifini yeniden düzenleyen 23 Eylül 2002 tarihli ve 2002/73/EC sayılı Direktifte iş yerinde cinsel tacize ilişkin bir düzenleme yer alması olmuştur. Direktiflerin "bağlayıcı" niteliği olması nedeniyle bu tarihten itibaren Türkiye'nin de gerekli uyum çalışmalarını yapmakla yükümlü olduğunu önemle vurgulamak gerekir.
Gözden kaçmakta olan ancak o derecede de önemli olan son bir noktayı da belirtmekte yarar vardır: ABGS'de*** 1999'da Helsinki'de aday ülke olarak ilan edildiğimizden sonra başlayan teknik çalışmalar çerçevesinde kurulmasına karar verilen Ulusal Ajansta KSSGM'nin de yer alması Kadın politikalarından sorumlu Devlet Bakanlığı'ndaki danışmanlık görevim sırasında tarafımdan teklif edilmiş, resmi yazılar içerisinde yer almış ve not edilmiş ancak ilerleyen tarihlerde KSSGM'nin bu yapıya alınmadığı tespit edilmiştir.
Sonuç olarak, kendi içinde tam istendik noktaya geldiğini söylemek zor olsa da, bir çok Avrupa Birliği ülkesinde olduğu gibi, Türkiye açısından da önemli bir toplumsal dönüşüm projesi oluşturan AB fırsat eşitliği politikalarının, yasalarımız ile uyumlaştırılması sürecinde kadın sivil toplum örgütlerine büyük rol düştüğünü özellikle vurgulamak gerekir. Ancak, AB fırsat eşitliği müktesebatı ve politikaları konusunda yetişmiş eleman azlığı göz önünde bulundurulursa başlangıç noktasının bu konuda yapılacak yoğun eğitimler olacağı açıktır. Böylece kadın STÖ'nün AB'ne katılım sürecini izleme ve yönlendirme gücü etkin bir hale gelecektir. AB müktesebatına uyum sürecinin Türkiye'deki yasa oluşturma akışında, (kadınlara ilişkin politikalar da dahil olmak üzere) "hızlandırıcı" etkisi olduğu geçtiğimiz yıl içerisinde yakından izlenmiştir. Türk Hükümetinin büyük önem verdiği Kopenhag sürecinde kadın STÖ'nün bu noktayı önemli bir açılım olarak görmesi ve yasalaştırılmasını istediği tüm politika alanlarında takipçi olması önemli kazanımlara yol açabilecektir kanısındayım.
(*) Ulusal Program 19 Mart 2001'de Bakanlar Kurulunca kabul edilmiş ve 24 Mart 2001 tarih ve 24352 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.
(**) Mart 2001 KSSGM ve Komisyon çalışmaları tutanakları
(***) Avrupa Birliği Genel Sekreterliği