MAZLUMDER, haksız gözaltıların mağdurlarının devlete karşı tazminat davası açabileceğine dikkat çekerek, tazminat miktarlarının sorumlu personelden alınmasını öngören bu yasa sayesinde toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkının korunabileceğini belirtti.
Haziran'da 450 kişi gözaltına alındı
"Ulusalüstü sözleşmeler ve uyum yasaları değişiklikleri sonrası ulusal kanun metinleri ışığında Türkiye'de toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ve buna ilişkin ihlaller" raporu yayınlayan MAZLUMDER, 7. Uyum Yasası'nın kabul edildiği 30 Temmuz 2003'ten bu yana, toplantı ve gösteri yürüyüşleri esnasında bin 650 civarında gözaltı vakası yaşandığını açıkladı.
Sadece 2004'ün ilk yedi ayında bin 200 gözaltı vakası yaşandığını vurgulayan açıklamada, NATO zirvesinin yapıldığı Haziran ayında 450 kişinin toplantı ve gösteri yürüyüşleri sırasında gözaltına alındığı belirtildi.
Uygulama kötüleşiyor
Açıklamada, gözaltına alınanların oldukça küçük bir bölümü hakkında kanuni kovuşturma yapıldığına da dikkat çekildi ve "Yasal değişikliklere rağmen uygulamanın kötüleşmesi, mevzuatın hak ve özgürlükleri tek başına güvence altına almaya yetmediğini bir kez daha gösterdi" denildi.
"Uyum yasaları ile yapılan yasal ya da lafzi değişikliklere rağmen artan ihlaller, idarenin kronikleşen tavrını henüz değiştiremediğini gösteriyor.Yasa koyucular ve uygulayıcılar, uygulamalarıyla hakların sınırlandırılmasının sınırını doğru çizemediler ve hakkın özünü zedelediler."
Toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkının ancak hukuki ve idari yaptırımlarla desteklenen çözümlerle korunabileceğini savunan MAZLUMDER açıklamasında, 466 Sayılı Kanundışı Yakalanan ve Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun'a da değinildi.
Ulusal ve ulusalüstü belgelerde toplantı ve gösteri hakkı
Anayasa'nın 34. maddesinde, toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkının kısıtlanabileceği durumların düzenlendiğini hatırlatan MAZLUMDER raporunda, düzenleme, "her türlü yoruma açık, tanımlanması güç ve açıklayıcılıktan uzak" olmakla eleştirildi:
Raporda, "Her türlü yoruma açık, tanımlanması güç ve açıklayıcılıktan uzak bu kısıtlama sebepleri, idari mercilerce özgürlüklerin kısıtlanması yönünde kullanıldı" denildi:
* Anayasa Mahkemesinin 1973 tarihinde kanunda yapılan bir değişikliği iptaliyle ilgili bir kararında ifade ettiği gibi, "Bunlardan (bu haktan) yararlanacakların istedikleri zamanda değil, idarenin arzuladığı zamanda yapılmasına olanak sağlamaktadır... uygulayıcıların kişisel görüş ve anlayışlarına göre öznel yoruma elverişli, keyfiliğe dek varabilecek uygulamalara neden olabilmekte ve Anayasa koyucunun erek ve amacına uygun düşen bir yasal düzenleme işini görebilecek nitelikte bulunmamakta, bu nedenlerle de söz konusu uygulamak hakkın özüne dokunmaktadır."
* Bu durum, yapılan değişikliklerin kişilerin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kullanması esnasında zorluklar ve engellemelerden kurtarılmasından ziyade, Avrupa Birliği'ne giriş sürecinde aşılması gereken bir engel olarak algılandığını göstermektedir.
Yasa tamam, uygulama sorunlu
MAZLUMDER raporunda, kanunda "genel sınırlandırma sebepleri" olarak adlandırılan istisnalar ve idari mercilerin takdir yetkilerini olumsuz kullanmaları da "toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkı"nın engellenmesinin gerekçeleri arasında gösterildi; "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı herhangi bir izne tabi olmadığı halde, uygulamada izinsizlik ilkesi adeta ilga ediliyor" denildi.
Yasaya göre, "toplantı ve gösteri yürüyüşünün yapılacağı yer ve güzergahı o yerin vali veya kaymakamının belirleyeceğine" değinen açıklamada, bu hükümlerin hakkın etkin kullanımını engellediği de vurgulandı:
"Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının doğası düşünüldüğünde, bu hakkın en temel amacının işlenen konu hakkında topluma bir mesaj vermek olduğu görülecektir. Yer ve güzergahın adeta tenhaya çekilmek suretiyle toplumdan yalıtılması, hakkın söz konusu amacı ile çelişmektedir."
Toplantı ve gösteri yürüyüşünden önce ilgili mercilere bildirimde bulunulmasıyla, gösteri ve yürüyüş yapanların güvenliğinin sağlanmasının amaçlandığını hatırlatan MAZLUMDER, uygulamada bildirimin genellikle "izin almak-izin vermek" çerçevesinde anlaşılmasını eleştirdi.
Güvenlik gerekçesiyle pek çok toplantı ve gösterinin ertelenerek engellendiğini anlatan MAZLUMDER açıklamasında, "Güvenlik gerekçesi, yukarıda ifade edilen amacın tam tersine, toplantıyı yapacak insanların potansiyel suçlu gibi görülmesi yüzünden devreye sokulup ve hakkın etkin kullanımı engellenmekte veya geri bırakılabilmektedir" denildi.
Amaç günü kurtarmak
Bu tip uygulamaların kanuna aykırılığını vurgulayan açıklamada, şu ifadeler yer aldı:
* Anayasa'da hakkın kullanımına yönelik kısıtlama sebeplerine değinmiştik. Söz konusu sınırlama sebepleri, idari amirlerin toplantıyı yasaklamalarını ya da iki veya üç ay sonraya ertelemelerine geniş imkan verir niteliktedir.
* Son değişikliklerle uygulamaya konulan milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sınırlarının, önceki düzenlemeden daha iyi olduğunu söylemek oldukça güçtür.
* İdari mercilere tanınan erteleme ve yasaklama yetkileri karşısında kanunda benimsendiği söylenen "bildirim" usulünün nerede kaldığı da meçhuldür.
* Yeni düzenlemenin hakkın kullanımı bakımından öncekinden daha elverişsiz oluşu, yasa koyucuların yasa yapma tekniğindeki tecrübesizlikleriyle de ilgisi yoktur. Buradan bakıldığında yasa koyucunun uyum yasaları ve değişiklikler konusundaki gerçek yaklaşımının hakların kullanımında ferahlık sağlama değil, "günü kurtarmak" yönünde olduğu görülmektedir.
İdarenin ve uygulayıcının tavrı önemli
Geçtiğimiz aylarda yaşanan toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ihlallerinden örnekler veren MAZLUMDER, raporunda, engelleme ve zorluklarına bazı bölgelerde ve bazı dönemlerde daha yoğun yaşandığına dikkat çekti.
MAZLUMDER bu durumu, "idarenin bölgeden bölgeye değişiklik gösteren tavrı" ve "ihlallerde amir ve memur pozisyonundaki kişilerin uygulamalarının katkısının bir göstergesi" olarak nitelendirdi.
"Gerek toplantı, gerekse gösteri yürüyüşlerine yönelik ihlal ve engellemelerin kimi yer ve durumlara göre şekillenip yoğunlaşması, uygulayıcıların ihlallerin yaygınlığı ve sıklığı konusundaki rollerini daha iyi açıklamaktadır."
Haksız gözaltı davası: Bir hukuki imkan
Güvenlik güçlerinin, toplantı ve gösteri yürüyüşleri sırasında sık sık amacını aşan ve hukuki dayanağı olmayan "gözaltılara" başvurduğunu hatırlatan MAZLUMDER raporunda, bu durumun mağdurlarının haksız yakalamaya karşı tazminat davası açabilecekleri vurgulandı.
Raporda, "Haksız gözaltı" davalarının, 466 Sayılı Kanundışı Yakalanan ve Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun"un haksız yakalama ile ilgili hükümlerine dayandığı belirtildi.
MAZLUMDER raporunda, haksız gözaltı mağdurlarının tazminat davası açmaları halinde, gözaltı sayılarında ciddi bir azalma yaşanabileceğine dikkat çekildi.
Kanuna göre, mağdurların zararının devletçe ödeneceğini vurgulayan MAZLUMDER açıklamasında, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun ilgili maddesi uyarınca, devletin de bu tazminati sorumlu personelden geri alacağı vurgulandı.
MAZLUMDER raporunda, Üsküdar 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 2911 sayılı yasaya aykırılık eyleminden yargılanıp beraat eden Şeyma Döğücü'nün, açtığı tazminat davasıyla tazminat kazandığı hatırlatıldı:
* Haksız gözaltı sebebiyle tazminat davası ve ödenen tazminatın sorumlu personele rücu edilmesi, uygulamada ciddi değişiklikler sağlayabilecek caydırıcı bir niteliğe sahiptir.
* Mağdurlarca bu yolun yaygınlaştırılması ile gözaltı eylemini gerçekleştiren memur veya amir, emiri vermeden ya da işlemi gerçekleştirmeden önce iki kez düşünmek durumunda kalacaktır.
* Toplantı ve gösteri yürüyüşleri esnasında yaşanan ihlallerin önemli bir kısmının yasaların uygulayıcılara tanıdığı geniş inisiyatif hakkına bağlı olduğu düşünüldüğünde, uygulayıcıların inisiyatifinin yönünü değiştirebilecek bu imkanın önemi daha iyi anlaşılacaktır. (BB)