Türkiye'de de bu olgu üzerinde en çok vurgulanan noktalardan ilki MGK Genel Sekreterliğinin Bakanlar Kuruluna paralel bir şekilde çalışmasıdır. İkinci olarak da Milli güvenlik siyaset belgelerinin hazırlanışında güvenlik kavramının siyasi konuları da kapsayacak şekilde en geniş anlamda kullanılması ve gerek güvenlik tehditlerinin ve siyasetlerinin belirlenmesinde, gerekse uzmanlık ve bilgi hiyerarşisinde en yetkin kurum olarak kabul edilmesidir.
Bunlar dışında askeri yargı ve eğitim sisteminin sivil sistemden tamamen kopuk gelişmiş olması konuları tartışılabilir.
Genişlemenin yol haritası
Avrupa Birliği (AB), genişleme sürecinde Türkiye'yi 1999'da aday ülke kabul etmeden önce de diğer aday ülkelerle aynı kriterler bazında analiz etmiştir. 1997'de yayımlanan Gündem 2000 belgesi genişlemenin yol haritasını belirleyen ilk önemli belgedir.
Bu belgede de Türkiye mercek altına alınırken ordu-sivil ilişkisi konusunda şu saptamalar yer almıştır: "İdare ve eğitim sistemindeki son gelişmeler laikliği güçlendirmeye yönelik olmakla beraber Türk toplumunda ordunun özel rolünü göstermektedir. Ordunun sivil politik denetimi bakımından Türk hukuk sisteminde belirsizlikler vardır."
Gündem 2000 belgesinden sonra, Avrupa Birliği Komisyonu, AB'ye giriş sürecinde tüm diğer aday ülkeler için olduğu gibi Türkiye için de yıllık ilerleme raporları hazırlamıştır ve hazırlamaktadır.
AB ve Asker - sivil ilişkileri
Bu raporlardan ilki 1998'de hazırlanmıştır. Ve Avrupa Birliği 1998'den beri de Türkiye'yi hem AB müktesebatı hem de siyasi kriterler açısından incelemiş ve asker-sivil ilişkilerindeki dengesizliği işaret etmeyi sürdüregelmiştir.
İlerleme Raporları yanında Avrupa Birliği tüm aday ülkeler için Katılım Ortaklığı Belgesi hazırlar. AB'nin 1999 yılındaki Helsinki Konsey toplantısında Türkiye'yi resmen aday olarak ilan etmesinin ardından, 2001 yılında, Katılım Ortaklığı hazırlanmıştır.
Katılım Ortaklığı Belgesi, Türkiye tarafından Avrupa Birliği'nin tam üyesi olma yolunda kaydedilen ilerlemelere ilişkin olarak Komisyonun yıllık ilerleme raporunda belirlenen öncelikli faaliyet alanlarına odaklaşmakta, söz konusu önceliklerin gerçekleştirilmesine yardımcı olacak siyasal ve mali araçları ve bu yardımı kullanma koşullarını tek bir çerçeve altında toplamaktadır.
MGK işleyişinde AB ülkelerine uyum
Türkiye de, Katılım Ortaklığı Belgesine tekabül eden, Topluluk müktesebatının üstlenilmesine ilişkin niyet ve uygulama planlarını içeren bir Ulusal Program hazırlamıştır.
İlki 2001 yılında yayımlanan Katılım Ortaklığı Belgesinde ve daha sonra yeniden gözden geçirilmiş 2003 versiyonunda AB'nin asker-sivil ilişkisi konusunda beklentileri sadece şu cümle ile ifade edilmektedir: "Milli Güvenlik Kurulu'nun işleyişinin Birliğe üye ülkelerdeki askeri işlerin sivil kontrolüne ilişkin uygulamalarla uyumlu olacak şekilde uyarlanması."
Tabii şunu kaydetmek önemli: Katılım ortaklığında belirlenen hususlar mutlaka ilerleme raporlarındaki değerlendirmeler ışığında ele alınmalıdır.
Ordunun siyasetteki rolü
Yine ilerleme raporlarına dönersek, AB'nin 1998'den beri bu raporlarda diğer konular yanında ordunun siyasi alandaki rolü üzerinde değerlendirmeleri olmuştur.
Bu ilk ilerleme raporunda bu konuda şunlar denmektedir: "1961 Anayasası ile kurulmuş Milli Güvenlik Kurulu, milli güvenlik politikasının oluşturulmasında önemli rol oynar ve ayrıca geniş kapsamlı konuları ele alır. MGK'nın kararları hukuken bağlayıcı değildir, fakat hükümetin siyaseti üzerinde çok etkilidir. Bu kurumun varlığı temel bir demokratik yapıya rağmen Türk Anayasasının ordunun sivil bir rol oynamasına ve siyasi hayatın her alanına müdahale etmesine imkan verdiğini göstermektedir."
"MGK ordunun siyasi hayatta oynadığı büyük rolü gösterir. Ordu sivil denetime tabi değildir, ve hatta bazen büyük çaplı bazı baskı uygulayıcı askeri operasyonlar gerçekleştirildiğinde hükümetin bilgisi olmaksızın hareket ettiği görülmektedir."
DGM ve Anayasa değişiklikleri
1998 ilerleme raporundaki bu konuda yargı alanında da şu saptamayı yapar: "Adli sistemle bağdaşmayan ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ilkelerine aykırı olan olağanüstü hal mahkemeleri (yani Devlet Güvenlik Mahkemeleri) vardır."
1998 İlerleme raporundan başlayarak bu değerlendirmeler sürerken, hükümetler, Anayasa ve kanunlarda değişiklikler yapacağını hem siyasi demeçlerinde hem de Katılım Ortaklığı belgesini takiben yayımlanan Ulusal Programda belirtmeyi sürdürmüşlerdir. Gerçekten de Türkiye 1982 Anayasasındaki en kapsamlı değişikliği 2001'de gerçekleştirmiştir.
Bu değişiklik çerçevesinde MGK, icracı konumundan çıkarılarak Temmuz 2003'de kendi yasasına yansıtıldığı gibi, danışma niteliğinde bir organa dönüştürülmüş ve sivil üyeler çoğunluk statüsüne kavuşturulmuştur.
2001'deki bu Anayasa değişikliğinden sonra AB Komisyonunun hazırladığı 2002 ilerleme raporu ise "MGK'ya ilişkin Anayasa değişikliklerinin MGK'nın uygulamadaki işlevinde bir değişiklik yaratmadığını" saptamıştır.
Tavsiye kurumu MGK
2002 yılı ilerleme raporu bu saptamasını yaparken şu görüşlere dayanmıştır: "MGK, Güneydoğudaki olağanüstü hal uygulaması, terörle mücadele, Türkiye'nin AB üyeliğine ilişkin kriterleri karşılaması için siyasi ve ekonomik reformlar ve Kıbrıs gibi birçok konuda görüşler ve tavsiyeler yayınlamıştır. Resmi açıdan bir tavsiye kurumu olmasına rağmen, uygulamada görüşleri basit tavsiye olmanın ötesinde önem taşıyan MGK'nın özellikle askeri üyeleri oldukça etkilidir. "
Bu saptamalar yanında ayrıca şu değerlendirmeler de yapılmıştır 2002 raporuyla: "Silahlı Kuvvetler milli savunma bütçesinin oluşturulmasında önemli bir özerkliğe sahiptir ve Hükümetin tüm bütçe dışı fonları kapatma çabalarına karşın, Silahlı Kuvvetlerin kullanımında iki adet bütçe dışı fon bulunmaktadır. MGK iç politikada halen önemli bir faktör olmaya devam etmektedir. Katılım Ortaklığı Belgesi'nde yer alan öncelikler doğrultusunda sivil üyelerin sayısında artış meydana gelmesine karşın MGK'nın faaliyet biçimi değişmiş değildir. Kararların çoğunluk oyuyla alınmasına rağmen askeri üyelerin fikirleri önemli bir ağırlık taşımaktadır."
Sonuç yerine
2002 yılı içinde AB bu değerlendirmeleri yaparken Türkiye'de hem ulusal talepler hem de AB süreci doğrultusunda tüm siyasi kriter konularında önemli tartışmalar olmuş ve bütün bunların sonucunda 7 Ağustos 2003 tarihli Resmi Gazete ile yürürlüğe giren 7. uyum paketi yasalaşmıştır.
Bu paket diğer önemli siyasi kriter konuları yanında hepinizin bildiği gibi devletin sivilleşmesi ve ordu üzerindeki sivil kontrolün sağlanması yönünde çok önemli adımlar atmıştır. Bu yasal değişikliklerin önemini Avrupa Birliği her fırsatta vurgulamaktadır.
Gizli yönetmelik
Bu gelişmelerin yanı sıra, Radikal gazetesinin 27 Ağustos tarihinde ortaya çıkardığı MGK Genel Sekreterliği'nin 1982 Anayasası'na göre hazırlanan "gizli" yönetmeliği kamuoyunda geniş yankı bulmuştur.
7. uyum paketi çerçevesinde bu yönetmeliğin yeniden yazılarak ve yasanın amaçladığı doğrultuda Kasım 2003'te yürürlüğe girmesi beklenmektedir.
Yazımı, "uyum" sorununa ilişkin iki "olmazsa olmaz" noktayı vurgulayarak bitirmek isterim: birincisi, bu reformları anlamlı ve gerçekçi kılacak unsur, uygulamaya hakim olacak kararlılık ve tutarlılıktır ki bu siyaset sınıfının iktidar yeteneği, kapasitesi ve siyasal planları ile ilgili bir husustur.
İkinci önemli sorun ise örgütlü örgütsüz tüm toplumun, askeri ve sivil bürokrasinin, siyaset erbabının, yargının, bu uygulamaları günlük yaşamın "normal" bir süreci imişçesine benimsemelerini sağlayan bir kültürel dönüşümün sağlanmasıdır.
Bunun zaman alacağını kabul etsek bile, şimdi-hemen-acil atılacak adımlar olduğunu biliyoruz. İşte, 1980 döneminden kalan yasakların 12 Eylül'ün 23. yılında kalkması bu yapısal ve zihinsel-moral değişim yolunda atılacak en temel altyapısal adımlardan biridir. (SK/NM)