Ekonomist Mustafa Sönmez, Türkiye Petrol Kimya Latik İşçileri Sendikası (Petrol-İş) için hazırladığı ve dokuz bölümden oluşan araştırmada, 2008 dünya krizinden Türkiye'nin nasıl etkileneceğinin analizini yapıyor, 2002’de başlayan büyüme sürecinin yeni bir tıkanma noktasına nasıl geldiğine ve bu büyüme sürecinin zaaflarına değiniyor.
Muhtemel bir krizi en az hasarla atlatmak için neler yapılması gerektiğinin de ipuçlarını veren araştırmanın özet değerlendirmesi şöyle:
Büyümede tıkanma
Türkiye ekonomisi, dış çalkantıdan bağımsız olarak, 2002’den bu yana sürmekte olan bir dizi zaafla yüklü büyüme sürecinin tıkanması noktasına geldi. Artık, gelen büyük boyutlu yabancı sermaye girişlerinin, sermaye birikimini ve büyüme potansiyelini yeterince yukarı taşımadığı anlaşılıyor.
Zayıf halka cari açık
Dünya krizi karşısında Türkiye ekonomisinin olası hasarının büyüklüğünü belirleyecek en önemli unsur, cari açık. Hızla büyüyen dış ticaret açığının, diğer döviz kazandırıcı faaliyet gelirleri ile kapatılamayan kısmı cari açığı 2007 sonunda 38 milyar dolara ulaştırırken, açığın tahmini 2007 milli gelirine oranı da yüzde 8’e yaklaşıyor.
Yabancıların varlıkları, milli gelir büyüklüğünde
Türkiye’nin 2000’lerde hızlanan dışa açık büyüme süreci, büyük ölçüde dış kaynak girişi ile gerçekleşirken, yabancı kaynak sahiplerine bağımlılık arttı. Yabancıların varlık büyüklüğü Türkiye milli gelirine ulaşmış durumda.
Bütçe üstünden eşitsizlikler büyüyor
Dolaylı vergilerden geriye kalan yüzde 34’lük dolaysız vergi payının yüzde 23’ü gelir vergisi. Ancak bu vergi türünde de ağırlığı ücretlilerden, kaynaktan kesilen vergiler oluşturuyor. Toplam gelirden en büyük payı alan banka ve şirketlerin ödedikleri kurumlar vergisi, toplam vergi gelirleri içinde 2007’de yüzde dokuzda kaldı.
Özelleştirme, bütçe açıklarını kapamada kullanılıyor
Özelleştirmeden bütçeye aktarılan miktar, toplam devlet gelirlerinin 2004’te yüzde 1’i iken, 2005’te yüzde 2’sine, 2006’da yüzde 4,5’una, 2007’de yüzde 4’üne ulaştı.
Gerçek enflasyon yüzde 20
2007 için yüzde dört olarak belirlenen tüketici enflasyonu, yıl sonunda yüzde 8,7 olarak gerçekleşti. Bu fiyaskodan sonra 2008 için belirlenen yine yüzde 4’lük enflasyon hedefinin gerçekleşme şansı da düşük. Özellikle 2008 dünya krizi, enflasyonda artış eğilimlerini besleyecek nitelikte. Özellikle alt ve orta gelirli grupların yaşadığı gerçek enflasyonun boyutları başka bir gerçeği işaret ediyor.
Gerçek işsizlik yüzde 20
Ekonominin reel olarak yıllık ortalama yüzde 7.3 oranında büyüdüğü 2002-2006 döneminde, toplam istihdam ancak yıllık ortalama yüzde 0.7 oranında arttı.
2006 Kasım’ında 21 milyon 235 bin olarak belirlenen istihdam 2007 Kasım’ında 20 milyon 867 bine geriledi yani yüzde 4,5-5 büyüme kaydedilen 2007’de istihdam artmak yerine yüzde 1,7 oranında geriledi. TÜİK’in tanım tartışması nedeniyle işgücünden saymadığı işgücü sayısı dikkate alınsa, resmi işgücü 25 milyon 267 bin kişi, işgücüne katılma oranı yüzde 51; resmi işsiz sayısı da 4 milyon 400 bin olacaktı.
Gelir uçurumu derinleşiyor
2007’de 107 milyar dolara ulaşan ihracatta, dışa karşı en önemli rekabet gücü düşük ücretler sayesinde sağlandı. Büyük işsiz kitlelerini açlıkla terbiye ederek, emeğin kaba sömürüsüyle gerçekleştirildi. Gelirin sınıflar arasındaki eşitsiz bölüşümünü biraz daha bozucu bu gelişmeler, devletin vergi ve harcama politikalarının alt ve orta gelirli kesimler aleyhine uygulanmasıyla iyice pekiştirildi.
Bölgesel uçurum ve güneydoğu sorununa önlemler
Ülkenin genelde doğusu ile batısı arasındaki dengesizlik çok ciddi sosyal ve siyasal sorunlara yol açtığı gibi, iç göçleri hızlandırıp büyük metropolleri yaşanılmaz hale getirmesinde bir etken oldu. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin gelişmenin nimetlerinden mahrum bırakılması, Bölgedeki Kürt kökenli nüfusun kendisini "öteki" hissetmesine ve aidiyet duygularının zedelenmesine yol açıyor. (GG)