İstanbul Bilgi Üniversitesi Kürdoloji biriminin katkılarıyla düzenlenen "2000'lerde Kürtler ve Kürdistan" konferansı 9-10 Mayıs tarihlerinde iki gün süren geniş bir katılımla, yoğun gündemiyle sona erdi.
Kürdistanın üç parçasında hareketli, büyük bir değişim ve dönüşüme gebe olan siyasi, ekonomik, toplumsal dinamikler ile güncel siyaseti Kürdistani bir perspektifle Kürtçe, Türkçe ve İngilizce olarak üç dilde tartışıldı. Kürdoloji biriminin geçtiğimiz yıl düzenlediği konferansın başlığı "1990'larda Kürtler ve Kürdistan" idi.
Açılış konuşmasını Rektör Günan yaptı
Bilgi Üniversitesi rektörü Emre Günan, yıllardır birlikte yaşayan iki toplumdan biri olan Türklerin Kürtlerin diline yabancı ve yaşadıklarından habersiz olması normal bir durum olarak görmenin mümkün olmadığına, bugün itibariyle önemli bir eşik atlatılmış olsa da gidilecek daha çok yolun varlığına dikkat çeken temkinli ama umut dolu bir açılış konuşması yaptı.
Wahap: Değişimin zemini
İlk oturum Güney (Kürdistan bölgesel yönetimi) Kürdistan'da yaşanan gelişmeler iktisadi yaşam üzerinden tartışılırken; panelistlerden Bilal Wahap, yıllar once geldiği Türkiye'de kapalı çarşıda Kürtçe konuşmasından dolayı polisle karşı karşıya kaldığı yıllardan bugün gelen süreçten duyduğu memnuniyetle başladı. Oturumda, 19 y.y’dan bu güne güncelliğini koruyan devlet tartışmaları ile 1990'da işgalci devletler tarafından Kürtlere uygulanan şiddet baskı, inkâr ve imha politikalarının yarattığı ağır travmalar etkisi, 2000'lerde kitlesel, büyük bir direnişe dönüştüğüne, bu direnişin sınırlarla bölünmüş Kürtleri kısmi de olsa birleştirdiğine, büyük değişim ve dönüşüme nasıl zemin hazırladığına odaklandı.
Charountaki: Petrol; lanet ve rahmet
Universty of Reading'ten katılan Marianna Charountaki devlet dışı bir topluluğun uluslararası areneda güçlü bir mütefike dönüşmesinin tarihselliğini anlattığı konuşmasında, ABD ile devlet dışı bir aktör olan Güney Kürtleriyle stratejik ilişkilere dönüşen ortaklığın dünya siyasetine etkisini, dünyadaki ilk kez görülen bir durum olduğunu anladık.
Petrolün toplumlar için nasıl lanete de ya da rahmete de dönüşebileceğini sade, etkileyici bir dille ifade edildiği bu oturumda, Amerika'yla stratejik ilişki sonucu, devletleşme politikasında önemli bir eşiğin aşıldığı, ancak bağımsız bir devlet için bu stratejik ilişkilerin yetmediğini özellikle ortak çıkarlara sahip Türkiye'nin IŞİD karşısında Hewler'i yalnız bıraktığı deneyim Kürdistani politikaların, Kürtlerle ilişkinin hayatiliğini ortaya çıkaran derslerle doluydu.
Muhammed: Güney’de demokrasi
En sempatik panelist şüphesiz, anadili Soranice olmasına rağmen, bir jest yaparak Kürtçe'nin Kurmanci lehçesinde sunumu gerçekleştiren ve sunumu sırasında oluşan küçük teknik aksaklıklarda heyecanıyla dikkat çeken Hardly Muhammed'ti. 2005'te partilere yüzde 25 kadın kotası ile yüzde 1 azınlık kotası ve Goran hareketinin ortaya çıkması 90'lardan 2000'lere Güney'de demokrasinin almış olduğu yol hakkında fikir verdi.
Dêrik ve Talatî katılamadı
İkinci oturum umut dolu, heyecan verici olduğu kadar hüzünlüydü. Rojava'da IŞİD'le süren savaşın gölgesinde, konferansa gelebilen konuşmacılar kadar davet edilip de kuzenini dört gün önce cephede kaybetmesi nedeniyle Vicdan Dêrik’in konferansa katılmaması savaşın tüm yakıclığıyla sürdüğünü, diğer bir panelist İmad Talatî ise Gaziantep sınırından alınmamış ve Qamışlo'ya geri gönderilmişti. Oturumun Moderatörü Seda Altuğ'un Rojavadan gelen konukları tanıttığı sırada salonda yükselen "Bıjı Berxwedana Rojava, Bıjı Berxwedan Mahabad" sloganları ağır havayı biraz olsa dağıttı, Rojavalı Kürtlerle dayanışmanın sesi oldu.
Oturum, Rojavadaki Kürtlerin mülksüzleştirilme, topraksızlaştırılma, dilsisizleştirme politikları ile 1960'larda temel insan hakları olarak değerlendirdikleri Kürt sorununun evrilerek sömürge olarak görülmesinden, PKK hareketinin Suriye girmesine kadar Rojava'daki gelişmeleri tarihsel arka planına geniş bir perspektifle açıklık getirdi.
Anmed: Rojava’da kadınlar
Gerek soru cevap bölümünde sorularla gerekse de ara ara alkışlarla kesilen konferansın en dikkat çeken, en merakla, hayranlıkla dinlenen, beklenen konuşmasını İlham Ahmed yaptı. Rojava devrimindeki kadınların askeri, sosyal ve iktisadi hayataki rollerini, kadın özgürlük deneyimini çok boyutlu yönleriyle, etkileyici bir dille ortaya koydu. Rojava'daki kadın örgütlenmesi ile farkındalık yaratan, hayatı yeniden kurma iddiasında olan Rojavalı kadınların deneyimlerini merkeze aldığı konuşmasında, kadınların adının, haklarının olmadığı, kadının boğdurulduğu, sesinin kıstırıldığı günlerin kısmi de olsa geride kaldığı, kadınların toplumsal yaşamın her alanında varolduğu, siyaset ve özsavunmasını kendisinin üstlendiği, büyük değişimler ve dönüşümler yaşandığını söyledi. “90'lı yıllardan sonra Öcalan'ın sunduğu perspektifle hareket ivme kazandı ve devrim bu toplumsal zemin üzerinde yükseldi. Bu örgütlenme ve bilinç sonucunda kadınların sahip olduğu gizli gücün ortaya çıkması; kadınların savunulması, korunması gereken, kadını namus gören zihniyet geriledi.”
Ahmed'in dikkat çektiği diğer bir durum ise Rojavalı kadınların rengiyle, sessiyle varolmayı ilke edindikleri, son bir yıldır merkezi yerlerde açtıkları kadın akademileri ile kadın evlerinde hukuk ve özsavunma başta olmak üzere yazılmamış kadın tarihi, demokratik aile kurumu, devlet zihniyetinin yıkımı, cinsler ve çocuk eğitimi ile kadının mülk olmaktan çıkacağı sistem tartışıldığıydı. Ayrıca, 15 günlük iki devreden oluşan eğitimler ile toplumun dönüşmesinde ileri bir adım atıyor, rol oynuyor. Bu alan yeni oluşturulan yasalarla da pratiğe geçirildiği, böylece çoklu birliktelikler, berdeller, imam nikahları yasaklandığı anlaşılıyor. Bütün bu ileri adımlara rağmen kadınların sahip olduğu bütün hakların gaspedilme tehlikesinin bertaraf edilmediği, kadınların mülkleştirilmesinde ve yasaların hayata geçirilmesinde ciddi direnç olduğunu belirttiği konuşmasında Ahmed, kadınların özgürlüklerinin tekrar gaspedilmeyeceği veya Suriye rejimin uçakların birgün havalanıp Rojava topraklarının bombalamayacağının garantisi olmadığını belirterek sonlandırdı. Konuşmasında temel olarak ileri adımlara, büyük kazanımlara rağmen devrimin ne derece kırılgan olduğunun altını çizdi. Ayrıca, Rojava'da kadın örgütlenmesi ulusal bir direniş hareketi olduğu kadar, bir kadın hareketi olduğunu gösterdi. Dünyanın rojavalı kadın örgütlenmesine olan sempatik tavrını, rüyalarını kurdukları, özlem duydukları bir fantezi olarak gören ve ulusal özgürlük hareketi olarak değerlendiren eleştirleri hükümsüz kıldı.
Bilmez: Türk akademisyenlerin kompleksi
Konferansın son oturumu Gelecek Perspektifleri’nde konuşan Bülent Bilmez, Abdullah Öcalan'a sayın dedikleri için insanların yargılandıkları banal bir ülkede yaşadığımızı hatırlattarak başladı. Öcalan'ın Demokratik Modernite perspektifini, yazdığı metinler üzerinden anlamaya çalışarak metinlerin eleştirel bir okumasını yaptı. Öcalan'a koydukları mesafe nedeniyle Türk akedemisyenlerinin durumunu üstünlük kompleksine sahip, zihniyet hapishanesinden çıkamamakla eleştirdi.
Türkiye'yi kurtaracak, tekçi, cinsiyetçi, doğanın talanına karşı gelecek tek model tek alternatifin, HDP olduğu vurgusuyla konferans sonlandığında, tartışmaya açılan birçok yeni konu ve meseleler salonunun dışına taştı.
İran'da kalan Kürdistanın Doğu parçası, yani Rojhılat'ın eksikliği konferans düzenleyicileri tarafından özeleştiri olarak dile getirildi ve bir sonraki konferansta giderileceği sözü verildi.
Düzenledikleri dönemsel Kürt Tarihi dersleri, kurdukları ZAN enstitüsü ve çıkarttıkları Toplum ve Kuram dergisiyle akademiyada sümenaltı edilen, görünmezden gelen Kürtler ve Kürdistan'a dair ciddi araştırmaların yapılmasında, yaygınlaşmasında ön ayak olan Kürdoloji birimi, eleştirel bakışıyla akademiyaya yeni bir soluk getirdi. Geçen yıl düzenlediği 1990'larda Kürtler ve Kürdistan konferansının sunulduğu dilde, içinde Kürtçe olan bildirileri de Kürtçe basarak Kürtçe'nin bilim dili olmadığı iddialarını çürütmüş, alternatif yeni arayışları merkeze alarak bu alanda önemli bir boşluğu doldurmuş gözüküyor. (MGD/HK)
* Ayrıntılı program için tıklayın.