ORHAN DOĞAN (Şırnak) - Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; sözlerime başlarken, Yüce Heyeti sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Bugün, gerçekten çok zor, zor olduğu kadar da tarihsel bir süreçten geçiyoruz. Bu nedenle de dokunulmazlığımın kaldırılması istenen dosyalardaki suçlamala, olayın yasal, hukuksal ve anayasal yönüne girip kendimi aklamaya çalışmayacağım. Çünkü olay, ne acıdır ki, siyasal bir kararın parlamentonun onayına sunulmasından ibarettir. Dün bazı arkadaşlarımın da ifade ettikleri gibi, gündemin 150'li sıralarında kayıtlı ve belki deaylar sonra parlamento gündemine girmesi beklenen dosyalar, talimatlar gereği bir oldu - bittiye getirilerek, idam gibi çok ağır bir cezayla, vatan hainliği gibi hiç de hak etmediğimiz bir suçlamayla karşı karşıya bulunmamıza rağmen, yeterli savunma süresi de tanınmadan, peşinen mahkum edildik; yargısız bir infazla, ne acıdır ki, karşı karşıya kaldık.
AHMET ŞEREF ERDEM (Burdur) - Tarihe geçeceksin.
BAŞKAN - Efendim, lütfen müdahale etmeyin.
ORHAN DOĞAN (Devamla) - Ben gideceğim yeri çok iyi biliyorum arkadaşlar, tabii yargıya gideceğim, lütfen beni dinleme tahammülünü gösteriniz.
BAŞKAN- Sayın Doğan, siz Genel Kurul'a hitap edin efendim, ben gerekli ikazda bulunuyorum.
ORHAN DOĞAN (Devamla) - Sevgili arkadaşlar, sadece burada değil, Türkiye'de toplumsal uzlaşmayı ve iç barışı istemyen güçlerin başlattıkları psikolojik savaş kampanyalarıyla, devletin resmi televizyonlarında günlerce teşhir edildik, inanılması mümkün olmayan komplo ve senaryolarla kamuoyuna -henüz siz yargılamadan- suçlu olarak sunulduk. Basın, medya ve bir kısım kamuoyunun önyargılarıyla karşı karşıya kaldık; mitinglerde, meydanlar,a linç edilmesi gereken insanlar olarak tanıtıldık, hedef gösterildik. Yanı başımızda bombalar patladı, arkadaşlarımız öldürüldü, hakaretlere maruz kaldık. Devletin resmî televizyonlarına çıkarılan savcı ve asker katili sözüm ona korucu başlarına kendi ana dilimizle, yani Kürtçe, küfür ettirildik, 60 milyon insan huzurunda...
Bu parlamentoda, yani burada tartışılması gereken sorunlar, Genelkurmay'da, Milli Güvenlik Kurulu'nda kapalı kapılar ardında tartışıldı. Ordunun DEP'ten rahatsız olduğu sürmanşet yayımlandı (1), milletin bizden rahatsız olduğu iddia edildi. Sürekli tecrit edilmeye çalışıldık. Buna rağmen rejime olan inancımızı yitirmedik, toplumsal uzlaşmanın mihenk taşları olmaya çalıştık; ama hiç kimse, ne yazık ki hiç kimse bizi anlamaya çalışmadı.
Savunma yapmak üzere Karma Komisyon'a çağrıldığımda, dokunulmazlıkların kaldırılması kararının zaten parlamento dışında verildiğini belirtmiştim ve ben bu parlamento dışı iradeye dikkat çekerek ifade vermeyeceğimi, komisyona olan saygım nedeniyle de ifade vererek alet olarak kullanmayacağımı anlatmıştım. Tarih, işte bugün, işte dün beni haklı gösterdi. Tahminlerimin doğru olduğu ortaya çıktı. Çünkü, start verilmiş ve verilen start gereği komisyon kararının Genel Kurul'dan da geçeceğini tahmin etmiştik, bu nedenledir ki, dünkü gelişmeler bizim için sürpriz olmadı. Bugün de dokunulmazlıklarımızın kaldırılması sürpriz olmayacaktır.
Dün önerge lehinde oy kullanan ancak iradeleri ipotek altına alınan ve bu nedenle özgür olamayan sayın üyelere de kırgın olmadığım gibi, az sonra yapılacak oylamada lehte oy kullanacak arkadaşlara da kırgın olmayacağım. Onların da bir gün demokrasiye ihtiyaçları olacağını ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; dokunulmazlığımın kaldırılmasından ve yargılanmaktan korkmuyorum. Çünkü ben rüşvet almadım; ben ihayele fesat karıştırmadım; ben tüyü bitmemiş yetimin hakkını da yemedim; ben vergi kaçakçılığı da yapmadım; halka ihanet etmedim; devlet parasını beş yıldızlı otellerde birilerine peşkeş de çekmedim, hayali ihracatla köşe bucak da olmadım. Bunun için korkmuyorum.
SABRİ ÖZTÜRK (İstanbul) - Teröristi tedavi ettirdin ama...
ORHAN DOĞAN (Devamla) - Bu ve benzer suçlar için de yasama dokunulmazlığımın olmaması gerektiğine inanıyorum. Ben, tarihe ve tarih içinde halka hesap verememekten korkarım. Bugün birileri, yüce parlamentonun da katkısıyla beni ya da arkadaşlarımı yargılayabilirler; fikir ve düşüncelerimi, düşünceleriyle mahkûm edemedikleri için ellerime kelepçe vurulmasına da onay verebilirler; ama beynimi, demokrasiye olan sevdamı, insanlara olan tutkumu mahkûm edemeyeceklerdir. İnanıyorum ki, bugün dokunulmazlığımın kaldırılmasını isteyen çevreler, tarihe ve halka hesap veremeyeceklerdir. Asıl korkması gereken onlardır. Onlar mahkûm olduklarında, zaten biz kamuoyunun vicdanında aklanmış olacağız.
Düşüncelerim, dünya görüşlerim, fikirlerim çok aykırı, çok uç ve ötesinde tahammül edilmez de olabilir. Ancak, bunların doğruluğu ya da yanlışlığı ellere kelepçe vurularak değil, burada tartışılarak anlaşılabilir. Ben, sizin gibi ya da siz benim gibi düşünmek zorunda değilsiniz. Ben sizi kendim gibi düşünmeye zorlama hakkına sahip de değilim. O halde siz de beni, sizin gibi düşünme hakkına sahip olmaya zorlamamalısınız. İşte asıl bu parlamentonun erişmesi gereken olgunluk da budur, bu olmalıdır.
Sevgili arkadaşlar, Kürt sorunu, işte bu anlayışla yıllardan beri tek düze, alışılagelmiş ve sonu hep kan ve gözyaşına boğulmuş yöntemlerle çözülmeye çalışıldı. Bizim, Kürt sorununun çözümüne ilişkin görüş ve düşüncelerimiz farklı olduğu içindir ki sanık sandalyesine oturmak üzereyiz. Sorunları kamuoyu önünde ve hatta kamuoyunun katılımıyla çözmek varken, kelepçeli çözümde ısrar etmenin mantığını anlamak da mümkün değildir.
Nasıl ki, tek çiçekli bir bahçe, tek sazlı bir orkestra olmazsa Türkiye insanının da tek tip düşünmesi beklenmemelidir. Nasıl ki, bir bahçede allı morlu, yeşilli ve sarılı çiçekler aynı renk ve özellikleriyle hep bir arada, usta bir bahçıvan gözetiminde yaşayabiliyorsa Türk ve Kürt halkı da kendi özgün kimlik ve kültürünü geliştirerek, bir arada yaşama şansına sahiptir hâlâ. Nasıl ki, bir orkestrada onlarca farklı ses ve saz, usta bir şef yönetiminde yönetilebiliyor, o halde Türk ve Kürt halkları da çok renkli ve çok sesli yaşama hakkına sahiptirler.
Eğer insanlar, anadillerini okullarda, televizyonlarda görmek istiyorlarsa, bundan korkulmamalıdır. Bunlar bu devletin vatandaşlarının en doğal hakları sayılmalıdır. Eğer insanlar, düşüncelerini örgütleyerek ifade etmek istiyorlarsa bu örgütlenmeden de korkulmamalıdır. Ağızlardan düşürülmeyen bölünmez bütünlüğe, bizler de en az onları dile getirenler kadar saygılıyız. Ama asıl bölücü olan biz değiliz; asıl bölücü olan, seçilmişleri, henüz yargı kararı olmadan hain ilan edenlerdir. Asıl bölücü olan, millî birlik adına, Refah Partisi ve Demokrasi Partisi'ni Taksim Mitingi'ne (2) taşımayıp millî birliği parçalayanlardır. Asıl bölücü olanlnar, Türkiye'nin bir bölgesini farklı, bir diğer bölgesini farklı yönetenlerdir.
Sevgili arkadaşlar, dünyanın hiçbir ülkesinde insanlar fikir ve düşüncelerini açıklayarak yaşadıkları ülkeleri bölememişlerdir. Hiçbir parlamenter rejimde de milletvekillerinin dokunulmazlığı, fikir ve düşünce suçu nedeniyle kaldırılmamıştır...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)
BAŞKAN - Devam edin efendim.
ORHAN DOĞAN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
Ama Türkiye, bugün alacağı tarihsel bir kararla ya eksilerine bir yenisini daha ekleyecek ya da eksilerinden bir tanesini daha çıkarmak durumunda kalacaktır.
Yargı yolunun şahsıma açılmasının, toplumsal uzlaşmaya, halkların kardeşliğine ve iç barışa katkı sunmasını diler, Yüce Heyeti sevgi ve saygıyla selamlarım.
(DEP ve SHP sıralarından alkışlar.)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Doğan.
Rapor üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, komisyonun raporunu oylarınıza sunacağım.
Komisyon raporu, Şırnak Milletvekili Orhan Doğan'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dairdir. Komisyonun raporunu kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Değerli milletvekilleri, komisyonun raporu kabul edilmiş ve Şırnak Milletvekili Orhan Doğan'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmiştir.
- SHP ve DEP sıralarından alkışlar (!!!)-
1) Hürriyet, 25 Şubat 1994
2) "İstanbul Taksim Meydanı'nda düzenlenen ve bütün siyasal p artilerin çağrıldığı "Ata'ya Saygı" mitingine Refah Partisi ve Demokrasi Partisi davet edilmedi."