Yönetmen Kazım Öz, “Zer” filmindeki bazı sahneler ve filmde görünen duvar yazıları gerekçe gösterilerek hakkında açılan soruşturma kapsamında dün (22 Ocak) gözaltına alındı.
İfade vermek üzere çağrıldığı Kemerburgaz Jandarma Komutanlığı’nda gözaltına alınan Öz, daha sonra Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’ne sevk edildi. Savcılıktaki ifadesinin ardından nöbetçi hakimliğe sevk edilen yönetmen, aynı gün serbest bırakıldı.
Gözaltına alınmasıyla ilgili bianet’e konuşan yönetmen, Kürt sanatçılara yönelik baskıları eleştirerek barışın ancak temel hakların kabul edilmesi ve söz konusu davaların düşürülmesiyle sağlanabileceğini söyledi.
Duvar yazısı: “Berkin Elvan’ın hesabını soracağız”
Size hangi suçlamalar yöneltildi?
Dün bir tebliğ için Kemerburgaz İlçe Jandarma’ya çağırdılar; ancak gözaltına alındım. Alınmamın gerekçesi de “Zer” filminde yer alan bazı sahneler. Ancak bir önceki sorgumdan farklı olarak, bu kez dosyama bazı ekler yaptıklarını fark ettim. Çünkü sanırım bir önceki ifademde sordukları soruların ne kadar boş olduklarını kendileri de gördü.
“Zer”de Jan diye bir karakter var, Amerika’dan gelip türküyü arayan çocuk. Jan’ın Hozat’taki eski mahallede dolaşırken arkasında görülen duvarlarda bazı yazıları bulup çıkarmışlar. “18 Mayıs ruhuyla Soma’nın hesabını soracağız”, “Berkin Elvan’ın hesabını soracağız”, “Bütün devletler teröristtir” gibi fonda görülen yazılar bunlar. Yine bir resim sergisi var, karakterin gördüğü. Belediyenin sergisi bu gerçek hayatta da. Orada da “1938’de Dersim’de on binlerce Kürt-Alevi vatandaş devlet tarafından katledildi’ yazısı yer alıyor. Bu yazılardan dolayı soruşturma başlatmışlar hakkımda ve bu davaya dönüşmüş. Dün bunun mahkemesi görüldü aslında nöbetçi mahkeme tarafından.
“18 Mayıs ruhuyla Soma’nın hesabını soracağız” yazısının altında belli belirsiz örgüt isimleri görünüyor, örgüt propagandası yaptığım iddiası da buna dayandırılıyor.
Benim sinema anlayışım belgesele daha yakın, bu tarzda çekiyorum filmlerimi. Gerçek mekânları ve doğal yansımaları tercih ediyorum, karakterlerimi de o mekânlarda dolaştırıyorum. Bilinçli olarak bir yere bir şeyler yerleştirmiyorum. Ama on binlerce Kürt-Alevi’nin katledilmesi yazısını, evet, bilinçli olarak kullandım. Çünkü zaten filmin teması bu. Savunmam da bu yönde oldu. Film kimseyi şiddete teşvik etmiyor, lirik bir yüzleşme ve kimlik arama hikâyesi.
“Filmlerim de sansürleniyor”
Aslında belirli aralıklarla ifadeye çağırılıyorsunuz ve hakkınızda soruşturma başlatılıyor. Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Tabii, bir de bunlara ek olarak filmlerim sansürleniyor, vizyona çıkmakta sorun yaşıyorum. Mesela şu an 11. filmimi çekiyorum; ama filmin başına gelecekleri şimdiden görebiliyorum. Filmlerim çoğunlukla Türkiye'de herhangi bir dijital platformda gösterilmiyor. Kürt bir yönetmen olarak bu koşullar altında sinema yapabilmek için büyük bir çaba sarf ediyorum.
Benden ya bağımsız olmamam ya da sisteme dâhil olmam isteniyor. Ben de bağımsız bir yönetmen olarak filmlerimi çekmek istiyorum, çünkü sanatın gereği bence budur. Ama bu bağımsız tutum, bazı çevrelerin zoruna gidiyor sanırım. Çünkü iktidar her şeyi kontrol altına aldığını düşünürken bizim vasıtamızla şu noktaya geliyor: “Bizim istemediğimiz filmler nasıl çekilebiliyor?” Tam da bu yüzden öküz altında buzağı arıyorlar. Bu yüzden sürekli yeni davalarla uğraşıyorum. Yöneltilen iddiaların çoğu ise filmlerimle ya da benimle ilgisi olmayan şeyler. Bu nedenle de tüm bu süreçlerin sonunda aklanacağıma eminim.
Çünkü Dersim Katliamı ile ilgili bir filmde "on binlerce insan öldürüldü" demek suç değildir. Kadın, erkek, çoluk çocuk; sivil binlerce insanın katledildiği devlet arşivinde bile belgelenmişse bir mahkeme çıksın, desin ki, biz bu filmi yargılayacağımızı bu suçun asıl faili kim, onu bulalım. Sembolik de olsa, bunu yapsın birileri. Ama mahkemeler ne yapıyor? Filmin bir sahnesine ya da bir duvar yazısına dayanarak karar vermek istiyor. Bu da aslında Türkiye'deki ifade özgürlüğünün geldiği korkunç durumu gösteriyor.
“Her şey ters yüz oldu”
Yakın zamanda Kürt müzisyen Kasım Taşdoğan da “örgüt propagandası” yaptığı iddiasıyla 30 ay hapis cezası aldı. Sanatçılara yönelik bu baskılar hakkında ne düşünüyorsunuz?
20 yıl öncesiyle bile karşılaştırırsak durumun vehametini görebiliriz. 17 yıl önce “Bahoz” gibi bir film çekip vizyona koyarken, bugün duvar yazısı gibi ayrıntının ayrıntısı için çalışan mahkemeler tarafından yargılanıyorum. Dün Türkiye, korkunç bir tabloya tanıklık ediyordu. Asıl gözaltına alınması gerekenler Bolu’daki otelin yapımına izin verenler ve otelin işletmesini üstlenen kişiler; fakat dün bir yönetmen kelepçelenerek gözaltına alındı. Bu durum Türkiye’de her şeyin ne kadar ters yüz olduğunu bir kez daha gösterdi.
Bir de şöyle trajikomik bir durumla karşı karşıyayız. İktidarın iki sahibi Kürtlere seslenerek “Binlerce yıllık kardeşliğimizi yeniden inşa edelim” derken, bir filmin içindeki bir duvar yazısı bile Kürt bir yönetmeni yargılama sebebi olabiliyor. Bu çelişki umarım çok uzun sürmez. Umarım ilk dedikleri doğru çıkar ve Kürtlerle savaşarak, Kürtleri ezerek ve yargılayarak değil; temel haklarını kabul ederek barışmayı akıllarına getirirler. Kürtlerle barış demek, Kürtler adına ne varsa mahkemelere taşımak değil; tam tersine, bu davaların hepsini düşürmek ve bu cezalardan içeride olan insanların salıverilmesi demek. İşte o zaman barış gelecek.
Kazım Öz hakkında
Yönetmen, senarist ve yapımcı.
Filmleriyle Türkiye’de ve uluslararası alanda birçok ödül kazandı. İlk dönem çalışmalarından itibaren bağımsız sinema alanında kendine özgü bir yer edindi.
Yönetmenlik kariyerinde hem kısa filmler hem de uzun metrajlı yapımlara imza attı. En bilinen filmleri arasında "Fotoğraf" (2001), "Dûr" (2005), "Bahoz" (2008) ve "Zer" (2017) gibi yapımlar yer alıyor.
1973, Dersim doğumlu. (TY)