Bunun üzerine Türkiye'de de yapılan yeni değişikliklerde bu kanunu esas almıştır. Dolayısıyla eski TCK'nin "faşist" İtalyan Ceza Kanunlarından alındığına dair eleştiriler haklıdır.
Ceza kanunlarında "devletin şahsiyetine karşı suçlar" sürekli yer almıştır. Değişmiş ve çoğunda suçun cezası para cezasına çevrilmiş olmasına karşılık tüm ülkelerin ceza kanunlarında siyasi iktidarı kullanan organların şeref ve haysiyetleri korunmaktadır.
Bu organ ister tek, ister bir çok kimseden meydana gelmiş olsun, siyasi iktidarın kullanılması nedeniyle özel bir "himayeye mahzar kılınmaktadır".
Bu tür suçlarda tahkir edilen şahsa karşı olduğu gibi, şahsın iktidarı kullanması nedeniyle sahip olduğu prestij de zedelenmekte ve böylelikle devlet iktidarının şeref ve haysiyetleri de rencide edilmiş olmaktadır.
İşte bizdeki eski TCK'nin 159. maddesinde devlet iktidarının şeref ve haysiyetini koruyan hükmün niteliği budur. Yeni 5237 sayılı TCK'nin 1. maddesindeki amaca aykırı olmasına rağmen, aynı mantıktan hareketle yeni ceza kanununda da yer verilen 301. madde ise, eski TCK'nin 159. maddesi karşılığıdır.
Eski TCK'nin 159. maddesinin kaynağı 1889 İtalyan Ceza Kanununun 123. maddesine dayanır. Maddedeki düzenlemeye göre " Millet Meclisi ve Senato"ya ve Anayasal kuruluşlara tahkir ve tezyif suç sayılmıştır.
Cezası ise bir aydan otuz aya kadar hapisti. Eğer fiil Senato veya Millet Meclisinin huzurunda işlenmiş ise ağırlaştırıcı neden kabul edilerek altı aydan üç yıla kadar hapis ve üç yüz liradan üç bin liraya kadar para cezası vardı.
Eğer bu fiil basın yayın yoluyla işlenirse 1848 Basın Kararnamesinin 1921. maddesine göre "zaman ve şartları, suçun niteliği ve ağırlığı" dikkate alınarak iki seneye kadar hapis ve bir liradan üç bin liraya kadar para cezası verilebilirdi.
1930 İtalyan Ceza Kanunu sisteminde ise 290. madde ile anayasal kuruluşların prestiji korunmak istenmişti. "Rocco Kanunu" diye bilinen ceza yasası değişiklikleri faşist devlet zihniyetinin ürünüdür.
Bakanlık Raporunda gerekçesi şöyle açıklanmıştır: "Siyasal organlara üstün, bağımsız, denetimsiz yetkiler tanıyan faşizmin siyasi sistemi içinde, siyasi iktidarı kullanan organlar önem kazanmış, asli otoritelerin sahibi olmuşlar, iktidar karşısında kişilerin özgürlüğü söz konusu olmaktan çıkmış, kişi iktidarın emirlerine itaat etmek konumuna girmiştir. Bu çerçeve içinde organların siyasal açıdan da alınış mantığı da değişmiştir" (Manzini. 1921. IV, 276).
Yani devlet, faşist bir devlet olarak yeni bir anlayışa kavuştuğu için ceza kanunlarındaki hükümlerde bu yeni anlayışa göre şekillenmelidir. Artık 1889 kanunundaki liberal anlayış terk edilmiştir.
Yeni devlet anlayışında, devlet güçlüdür ve üstündür. Tartışılmaz bir değer taşır. O nedenle anayasal tüm müesseselerin değerleri de korunmalıdır. Hükümet de korunması gereken değerler içindedir (Dr. Tarık Senkeri. Anayasal Kuruluşları Tahkir ve Tezyif Cürümleri. Kazancı Yayınları. İstanbul 1996).
159. madde İtalyan Ceza Kanunundan alındığı için "faşist devlet ve ceza hukuku teorisine" uygun olarak yaratılan "devletin dahili şahsiyetine" karşı işlenen suçlar arasında yer aldı.
Maddenin gerekçesinde; bu gibi fiiller cezalandırılmadığı takdirde 159. madde ile korunmakta olan kurumların prestiji, otorite ve etkinliklerinin azalacağı, böylelikle kurumların fonksiyonlarının ulviliği hakkındaki şuurun zaafa uğrayacağı gösterildi.
Çağımız özgürlükçü ve insancıl ceza hukuku anlayışı; faşist devletin ceza hukuku teorilerindeki suç ve ceza siyasetini terk etmiştir.
Türk Ceza Kanunun 1. maddesinde yer alan amaç maddesine göre; kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak ve suç işlenmesini önlemek istiyorsak 301. maddeyi kaldırmak gereklidir. Aksi takdirde bu maddeye göre açılan ceza davaları artacak ve sorunlar çoğalacaktır.
Bu madde ile "Türklüğü, Cumhuriyeti, Devletin Kurum ve Organlarını Aşağılama" olarak yaratılan suçun kaynağında faşist İtalyan Ceza Kanunu vardır. Faşizmin suç ve ceza siyaseti unutulmalıdır. İspanya, İtalya, Fransa ve Portekiz geçmiş tarihlerindeki faşizme dayalı suç ve ceza siyasetini terk etmiştir.
Diğer ülkelerde de eski TCK 159. ve 301. maddeye benzer hükümlerin olduğunu söylemeden önce; faşizmin acısını yaşamış bu ülkelerin ceza mevzuatında neden ve nasıl değişiklikler yaptığını bilmek gerekiyor.
Çünkü, yargı üzerine yapılan tartışmaları anlamadan, bilmeden, okumadan, öğrenmeden yorum yapılmamalıdır. Eleştiriler bilgiye dayanmalıdır. Aksi takdirde "anayasal suç" bile yaratırsınız. Ama önce Anayasayı okuyunuz. Yargı bağımsızlığını öğreniniz. Ancak bundan sonra "aykırı görüş" ifade edenleri eleştirebilirsiniz.
Aksi takdirde, Anayasanın "Yargı" bölümündeki 138/3 maddesinde yer alan "Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunamaz" düzenlemesindeki başbakanlara, bakanlara, milletvekillerine yani "yasama ve yürütmeye" yargı bağımsızlığını korumak için konan yasağı herkes için geçerli "yasak" sanırsınız.
O zaman da alemi "yasaklı", kendinizi pek akıllı sayarsınız... Ki; bilmeden konuştuğunuz için yanılırsınız ve yanıldığınızı dahi bilemezsiniz. Bilmeden ettiğiniz laflar yüzünden ortaya çıkan hazin durumunuz bundan ibarettir. Üzülecek bir şey yok. Okur ve öğrenirsiniz, düzelir. (Fİ/BA)