Gerçekten de Dayağa Karşı Dayanışma Kampanyası sonrasında feminist hareket açısından yeni bir dönem başladı diyebiliriz. Ard arda yapılan kampanyalar, protesto eylemleri, tartışmalar, İstanbul dışında da kadınların bir araya gelmesini hızlandırdı. Kadınların kurtuluşundan değil ama kadın-erkek eşitliğinden çokça söz edilir oldu. Artık tartışma programlarına "bir de" feminist çağrılmaya başlandı, gazeteler çeşitli konularda feministlerden görüş almaya başladı.
Kampanyayı başlatanlar
Feminist dergisinin 3. sayısında Vildan, yürüyüşün hikayesi başlıklı yazıda, bu hikayeyi "kadınların dayak yemesine ve bu dayağın meşru görülmesine karşı ilk m. durmuş'la başlatılan protesto, kadın çevresinden, ayrımcılığa karşı kadın derneğinden ve kendilerini marksist kökenli olarak tanımlayan kadınların katılımıyla kampanya etrafında örgütlenmeye dönüştü," diye anlatıyordu.
Yürüyüşten önce Mustafa Durmuş adlı bir hakimin "Kadının sırtından sopası, karnından sıpası eksik olmaz," diyerek, dayak nedeniyle boşanmak isteyen bir kadının davasını reddetmesi üzerine bir grup kadın hakimi protesto edip, aleyhine dava açmıştı. Yürüyüşten sonra da şenlik yapıldı, Bağır Herkes Duysun isimli, içinde ağırlıklı olarak tanıklıkların yer aldığı bir kitap yayınlandı. Bir telefon numarası aracılığıyla dayağa maruz kalan kadınlarla dayanışma örgütlendi. Ve bütün bu çalışmaların, tartışmaların sonucunda Mor Çatı kuruldu.
Dolayısıyla, yürüyüşün 15. yılında Dayağa Karşı Dayanışması'nı bir kez daha değerlendirmek gerekiyor.
Filiz Kerestecioğlu:
"Politik anlamı büyük"
Filiz Kerestecioğlu, Dayağa Karşı Dayanışma Kampanyası'nın ve yürüyüşün simgesel isimlerinden biri. Kampanyayı başlatma nedeni olan Mustafa Durmuş'un sözlerini fark edip kadınlara bir şey yapma önerisini götüren, yürüyüşün tertip komitesi başkanlığını üstlenen, yürüyüşte kadınların ilk kez duyup söylemeye çalıştığı Kadınlar Vardır şarkısını yaratan, daha sonra Mor Çatı'nın kurucuları arasında yer alan ve hala şiddete uğramış kadınların avukatlığını üstlenen Filiz Kerestecioğlu, o yıllarda Feminist dergisini çıkaran kadınlardan biriydi ve dergide Filiz K. imzasıyla yazıyordu. Kerestecioğlu, kampanyayı ve yürüyüşü değerlendirdi:
-Önce Kadınlar vardır şarkısından başlayalım. Şarkıyı nasıl yaptın?
Bilsak'ta yürüyüş toplantıları yapıyorduk. Çok heyecanlı günlerdi. Kampanyaya ve yürüyüşe karar vermiştik. O günlerin heyecanıyla yaptım. Bir geve evde ilham geldi, yaptım. İlk İdil'e okudum, sonra toplantıda diğer kadınlara okudum, onların da hoşuna gitti. Kağıtlara yazdık, ezberledik ve ilk kez mitingte söyledik.
Yürüyüş kararını nasıl aldınız?
Bazı şeylerin özel hayat olduğu, bunların kapalı kapılar ardında kaldığını konuşuyorduk. Bizden önce bunu konuşan kadınlar vardı ama geniş toplantılarda ilk kez konuşuluyordu. Hakimin sözleri bunu tetikleyen oldu. Bu hepimize yönelik bir şeydir diyerek, sembolik tutarda manevi tazminat davası açtık, reddedildi. Toplantılarda bulunan, birlikte deneyimlerimizi paylaştığımız kadınlar arsında da şiddete maruz kalmış kadınlar vardı. Yani başka kadınları kurtarmak için değil, kendimiz için yürüyecektik. Düşündüklerimizi, yaşadıklarımızı bütün kadınlarla paylaşmak, yüksek sesle söylemek istedik. Toplantılarda konuştuklarımızı sokağa taşımak istediğimiz için yürüyüş kararı aldık. O günler için çok anlamlıydı.
Neden anlamlıydı?
Kadınlar ilk defa kendimizi için yürüdük. Tabii aramızda, farklı taleplerle, farklı bileşimlerle yürümüş olan kadınlar vardı. Kendimiz için yürümek açısından anlamlıydı. Herşeyi kendimiz yaptık, kendimiz düzenledik. İlk defa tertip komitesinde yer aldık. Acemiliklerimiz vardı tabii. Mesela megafon benim elimdeydi, ilk sesimi çıkardığım anda bayılacağım sandım. Aşırı derecede heyacanlanmıştım. Heyecan verici bir şeydi.
Yürüyüşe katılım çok iyiydi. Bu ilgiyi bekliyor muydunuz?
Hayır emin değildik. Zaten bununla ilgili de tartışma oluyordu. Benim bildiğim 12 Eylül sonrasında ilk yürüyüştü. 12 Eylül koşulları malum. Kadınlar bu talebi desteklemek isteseler bile, gelmek istemeyebilirlerdi. Sonuçta elli kişi de olsa, yüz kişi da olsa yapacağız, dedik. Gerçekten de yürüyüş sabahı erken saatte Yoğurtçu Parkı'na geldiğimizde bizden fazla polis vardı. Yıldırıcı bir görüntüydü. Ama herşeye rağmen şenlikli ve farklı bir yürüyüş oldu.
Hazırlıklar sırasında nasıl çalıştınız?
Aynı heyecanı hepimiz taşıyorduk, dayanışma içinde yaşadık. Farklı çevrelerden kadınlar, uyumlu bir biçimde çalıştık. Benim yaşadığım ilginç bir olay oldu. Ertesi gün miting olacak, gece yarısına kadar bir arkadaşın evinde pankart yazdık. Üç arkadaş gece saat üçte çıktık, evimize gideceğiz. Polis çevirdi, "üç kadın ne dolaşıyorsunuz," diye uzun süre sorgulandık. Bu olay bile, bu yürüyüşün yapılması gereken bir şey olduğunu gösteren bir şeydi.
Dayağa Karşı Dayanışma Yürüyüşü ve sonrasında sürdürülen kampanyanın önemi ve politik anlamı ne?
Özel olanın politik olduğunun vurgulanması önemliydi. Örgütleyen ve katılan bütün kadınlar feminist değildi ama feminizmin de yüksek sesle telafuz edilmesi açısından önemliydi bu yürüyüş. Çünkü o zamanlar feminizm çok eleştiriliyordu. Sonrasında da çok kalıcı etkileri oldu. Kurumsallaşma yaşandı, Mor Çatı kuruldu. Birçok kadın şiddeti yalnız başıına yaşamadığını fark etti, haklarını öğrendi. Sığınağın bir çok kadının hayıtını değiştirmesinde basamak olarak etkisi oldu. Şiddete maruz kalan kadınların özel muameleye, o basamağa ihtiyacı var. Şimdi geriye doğru dönüp baktığımda, doğru ve çok yerinde yapmışız, diye düşünüyoruz. O günkü taleplerimiz, dile getirdiklerimiz en ileri politik söylem değildi belki ama, başlangıç için çok iyiydi.