Baş: Çok canlar yakıldı
* 12 Eylül süreci haktan, hukuktan hiçbir kıpırtının olmadığı bir dönemdi. Çok haksızlık yapıldı, çok canlar yakıldı ve sonuç koca bir sıfır oldu. Süreç, ülkenin onca yılı kaybetmesiyle sonuçlandı. Bugün baktığımda, 12 Eylül harekatının hiçbir iler tutar tarafını göremiyorum.
* Bugünkü bütün kötülüklerin anası 12 Eylül 1980 darbesidir. 1980 Anayasası'nı Yargıtay Başkanı bile 'polis tüzüğüne' benzetti. Bu anayasa, 12 Eylül'le doğdu. Onu yapan hukukçular şimdi ortalıkta dolaşıyorlar. Sanırım hiçbir vicdan azabı da çekmiyorlar. Bu anayasayı millete dayattılar ve dünyanın oyunu aldı. Bu muazzam bir manipülasyon ve beyinsizleştirmedir. Hem ekonomik hem sosyal kısırlaştırma, irticanın hortlaması, emekçilerin haklarının kısıtlanması, aklınıza ne türlü bela geliyorsa ve bizler bugün içinden çıkamıyorsak, 12 Eylül askeri darbesinin eseridir.
* Bugün öyle bir noktaya geldik ki, yeni anayasa değişikliği şimdiden eleştirilmeye başlandı. Sendikalar karşı çıkıyorlar, yeni tuzaklar gördüklerini söylüyorlar. Bu da, bizim 12 Eylül darbesini bir türlü aşamadığımızı gösteriyor. Bir şeyi ya yapmalı, ya yapmamalı. AB'ye girmek istiyorsak, belli kriterleri tutturmamız gerekir. Her şeyi düzeltsek bile - ki ben düzelebileceğine inanmıyorum, çünkü kimse içtenlikle yaklaşmıyor - umduğumuz demokratikleşme sağlanamaz. Mesut Yılmaz geçenlerde, AB'ye girmemiz için 4 bin değişiklik yapmamız gerektiğini söyledi. Bu değişiklikler, ekleriyle birlikte 10 bin sayfayı buluyor. Bu kadar kısa zamanda - hatta isterse zaman uzun olsun - 10 bin değişiklik yapılabilir mi? 10 bin değişiklik yapılsa, Hotantu kabilesi bile girer Avrupa'ya.
Asena: 12 Eylül rejimi devam ediyor
* 12 Eylül, Türkiye'deki bütün demokratik kurumları, sendikaları kapatan, demokrasiyi yok eden bir harekattı. Ne genel alanda ne sendikal alanda tahribatı henüz giderilemedi. Biz bugün sendikal mücadelede neden şikayetçiysek, hepsi 12 Eylül'le geldi.
* O günler, sabah kalktığımda marş, sorgu odaları, askeri cezaevleri, insanların her an ihbar edilme korkusuyla yaşadığı, her an kapısının çalınması korkusuyla yaşadığı günler olarak yer etti hafızamda. Süleyman Demirel, 'demokrasi, insanların kapısının çalındığında gelenin mahallenin bakkalı, sütçüsü ya da kapıcısı olduğunu düşünecekleri süreçtir' demişti. 12 Eylül'de ve sonrasında hepimiz kapımız her çalındığında gözaltı korkusu yaşadık.
* 12 Eylül harekatı sonrasında, DİSK yöneticileri, üyeleri gözaltına alındı. DİSK davası 12 sene sürdü. 12 senenin sonunda beraatla sonuçlandı. Yani, 12 yıl süren yargılamanın sonunda, delil yetersizliği ya da benzeri bir gerekçeyle değil, masum olduğu için beraat etmesine karar verildi. 12 sene faaliyetten alıkonulan bir örgüt, sendikacılar var ortada. Üye sayısı 600 binden sıfıra indirilen bir örgüt.
* 12 Eylül dönemindeki tutuklamalar, işkenceler, yargılamalardaki adaletsizlikler de çok önemli. Ama daha önemlisi, bugün, Türkiye'nin içinde bulunduğu deli gömleğini 12 Eylül'le giymiş olmasıdır. 20 yıl boyunca politikacıların tamamı 12 Eylül rejiminden şikayet ettiler. Ama hiçbir şey yapmadılar. Değişiklikler bile rejimi ortadan kaldırmıyor, sadece biraz daha rasyonel hale getirmenin yollarını arıyor. Dolayısıyla 12 Eylül rejimi farklı bir boyutta halen devam ediyor.
Sirmen: Darbe çeyrek yüzyılı kaybettirdi
* 21 yıl sonra 12 Eylül'e bakınca Türkiye'nin bu darbeyle neler kaybettiğini daha iyi görmek olanağını buluyoruz. Aradan geçen bunca süreden sonra Türkiye hala 12 Eylül'ün izlerini silmeye çalışıyorsa ve bütün dünya tarafından bu izlerin silinmesi -örneğin 1982 Anayasası değişikliği- bir ön koşul olarak görülüyorsa, darbecilerin ülkemize çok değerli bir çeyrek yüzyılı kaybettirdikleri anlamını taşıyor bu durum. Kuşkusuz 12 Eylül'ün bütün sorumluluğunu başında bulunan Kenan Evren'e bağlayamayız. Kenan Evren'in çapı, ülkeye ne büyük bir hizmette ne de büyük bir ihanette bulunmaya elverişlidir. Bence, bu yıldönümünde de adı çok anılacak olan Evren, başkaları tarafından kullanılmış bir kişidir. Ve nasıl kullanılmış olduğunu da şu anda dahi kavrayabilmiş olduğuna emin değilim.
* 12 Eylül'ün sorumluluğunu yalnızca bunu yapan askerlere yüklemek de haksızlık olur. Çünkü, 11 Eylül gününde bütün koşulların bir araya getirilmesinde -bir kısmı hala siyaset sahnesinde olan, kimileri ise 'horoz ölür gözü çöplükte kalır' misali bırakmaya zorlandığı siyasette kalmış - "siyasi" figürlerin de büyük sorumlulukları vardır. Diyebiliriz ki, 12 Eylül'ün sivil sorumluluğu en hafif deyimiyle, en aşağı askeri sorumluluğu kadardır. 12 Eylül'ün getirdiği olumlu bir yanı bulmakta gerçekten çok zorlanıyorum. 12 Eylül'ün neler götürdüğüne gelince: Bugünkü Türkiye'nin bulunabileceği ve de şu anda bulunduğu yeri kıyasladığınızda neler götürdüğünü kolaylıkla anlayabilirsiniz.
Yakın: Tam bir darbeydi
* 12 Eylül'ü bizim gibi insanlar hiç hoş hatırlamıyorlar. Tam anlamıyla bir darbeydi. 1980 yılının Şubat ya da Mart ayında o zamanki komutanlar hükümete bir muhtıra vermişlerdi. O günden itibaren de, aklı başında insanlar böyle bir darbenin gelmekte olduğunu anlamışlardı. Biz, o zamanki sendikal süreç içerisinde, yönetim kademesindeki insanlardık. Kemal Türkler yok edildi, sendikacılar daha sonra içeri alındıklarında Kemal Türkler gibi çok iyi bir liderden yoksundular. Kemal Türkler sağ olsaydı, DİSK'e bağlı o zamanki sendikacılar bu kadar yoğun bir zulüm yaşamayacaklardı.
* 12 Eylül faşist bir darbeydi. Generallerin darbesiydi. İşçi sınıfının o zamanki örgütlenmesine, demokratik güçlerin ortadan kaldırılmasına yönelikti. Darbeyle birlikte, depolitizasyon süreci başlatıldı. İnsanlar politik mücadeleye girmekten korkar oldular. Bugün hala 12 Eylül yasaları geçerli ve bu insanlardan hesap sorulamıyor. 12 Eylül'de de ordu büyük bir kurtarıcıymış gibi görüldü. O dönemdeki insanlar, işçi sınıfı, DİSK ve diğer sendikalardaki insanlar da komünizmi getirecek insanlarmış gibi lanse edildiler.
* Biz sendikacılar o zaman yoğun sıkıntılar çektik. Hapislere atıldık, işkence gördük. Ben 44 ay içerde yattım. Tutuklandıktan tam 44 ay sonra ilk defa hakim karşısına çıkartıldım ve hemen serbest bırakıldım. Normal bir süreçte, tutuklanmış bir insanın en fazla 1 ay tutukluluk süresi olurdu ve sonra hakim karşısına çıkartılırdınız. Ben 44 ay sonunda hakim huzuruna çıkartıldım. Sorgular yapılırken işkenceye maruz kaldık. Ayrıca, manevi işkenceleri saymak istemiyorum. Çok kötü bir dönemdi. Şu anda hazmedemediğim şey, bu darbeyi yapan insanların hala onore edilmesi. Yunanistan'da 67 darbesini yapanlar içerde tutulurken, bizim darbeyi yapmış generallerimiz halen el üstünde tutuluyorlar. Ben ve benim gibi insanlar bunu hazmedemiyor.
* 12 Eylül'ün bir başka sonucu da yetişmiş kadroların tırpanlanmasıydı. Sendikalar, siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, üniversiteler ve sonuçta yetişmiş insanlar yüzde yüze yakın bir biçimde tırpanlandı. Tırpanlanmış kadroların, kendilerini yeniden toparlamaları kolay değil. (BB)